Konjonktür gereği susalım, üç beş cümle az kuraşalım diyoruz ama bırakmıyorlar ki… Mili çıkmış motor gibi, cav cav cav bağırıp, çağırarak konuşup, yazıp duruyorlar…
Dinleyecek üç kişi bulunca, hatıra anlatıp nostalji yapmak, ülkücüden aldığını ülkücüye satıp, bulunmaz Hint kumaşı moduna yatmak, ikram sofralarında üst perdeden afaki nutuklar atmak, seneyi devriyelerde mezar sulayıp, ziyaret yapmak, iki de fotoğraf çekinerek sosyal medyada paylaşmak ya da bir yerlerden ezberlenen üç beş güzel sözle anma mesajı, “kitaplı ülkücü” olmak adına beş yüz, bin kitap bastırıp çaka satmak değildir, dava adamı olup harekete sahip çıkmak…
Sergilenen duruş, yaşanan hayat, edilen kelam, verilen selam, her daim edilen dua, okunan Fatiha, taşınabilmek yaşanan çağa, sahip çıkmak ocağa, çıkıp kahvelerden hâkim olmak sokağa, elinden dilinden, belinden emin olunan, rast gelince hal hatır sorulan, yitiklere yol sorulan olmak gerek…
“Ülkücü Hareket, Türk Milleti ile aynı kaderi yaşıyor” demişizdir hep… Felaket tellallığını sevmeyiz ama dolaşıyorken üzerimizde kara kara bulutlar, yeşermiyor, tüketiliyorken umutlar, itidali bırakıp, ifratta, arafta olanlar, haset ile fitne fesat salanlar, yıllarca gizlenmiş, saklanmış yalanlar, düşmanın sadağında ok, elinde kılıç olanlar, çaşıt çadırından obaya haber salanlar, unutmayın bu ateş hepimizi yakar…
En çok da sizi…
Bu nedenledir ki, ettiğimiz kelama, verdiğimiz selama mukayyet olmak gerek… Sevginin fazlasının “tapmaya”, nefretin fazlasının da “sapmaya” götürür olduğunu bilerek, ne bir fazla, ne bir eksik, olması gereken yerde durmak gerek!..
Zafer Güler
GENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceEKONOMİ
Az önceGENEL
Az önceEKONOMİ
Az önceGENEL
Az önce