Türk Dil Kurumu ve Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi işbirliğiyle, alanında uzman isimlerden oluşan değerlendirme kurulu tarafından belirlenen; kalabalık yalnızlık, merhamet, yabancılaşma, algoritma, yozlaşma, yapay zekâ ve dijital yorgunluk isimli 7 kelime/kavram, TDK internet sitesinde yaklaşık 1 milyon kişinin katıldığı halk oylamasına sunuldu ve 2024 yılının kelimesi olarak “kalabalık yalnızlık” kavramı seçildi.
Yeni dünya düzeni sürecinde gelişen, sıcak ve soğuk savaşların ve göçlerin bir sonucu olarak toplumların kültürel, ekonomik ve demografik yapılarının değişmesi, şehir ve iş hayatının neden olduğu fiziksel ve psikolojik tükenmişlik hissi, insanları yüz yüze olan sosyal ilişkilerden uzaklaştıran sosyal medyadaki sanal beğeni, tebrik, başsağlığı ve geçmiş olsun dilek ve temennileri, bağımlılık yapan dijital oyunlar gibi unsurlar, sosyal tatminsizlik ve yalnızlık olarak insanlara geri dönmüştür. Filozof Nietzsche’nin, “Kimine göre yalnızlık, hasta kişinin kaçışıdır; kimine göre de, hasta kişilerden kaçıştır” sözü, bugün tartışılan sosyal anksiyete ve sosyal fobi gibi birçok psikolojik hastalığın sebep-sonuç ilişkilerine ışık tutmaktadır.
Peyami Safa’nın 1951 yılında yazdığı ütopya türündeki Yalnızız isimli romandaki “Çok tanıdığı vardı, hiç dostu yoktu” sözü, TDK’nın halk oylaması ile 2024 yılı için seçtiği “kalabalık yalnızlık” kavramını özetlemektedir. İnsanlık tarihi boyunca yıllar, asırlar geçse de sebepler ve gerekçeler değişse de insanoğlunun değişmez kaderi değil midir kalabalık yalnızlık?
İslam felsefesine göre, insan Allah’tan uzak olduğu nispette yalnızdır ve yalnızlık Allah’a mahsustur. Tasavvuftaki “Dost istersen Allah yeter” şerhiyle de yalnızlık bazı hallerde imtihan vesilesidir. Bir gün sahabelerden Ebû Zer’e, “Yalnızlık zor değil mi ya Ebû Zer?” diye sorarlar. Ebû Zer, “İnsanlar daha zor!” der. Hz. Ali’nin “İnsanları tanıyan yalnızlaşır” ve Hz. Ömer’in “Yalnızlık cahil ve kötü kişilerle oturmaktan iyidir” sözleri, son yıllarda siyaset terminolojisinde yanlış kişi ya da topluluklarla aynı safta olmamak adına kullanılan “değerli yalnızlık” ve sosyal hayatta zarar verici, faydasız kişi ve çevrelerle ilişki ve iletişimden uzak kalma davranışını tanımlayan “seçilmiş yalnızlık” terimlerini doğrular niteliktedir.
Ancak bütün din ve inanışlarda; peygamberlerin, evliyaların, azizlerin, keşişlerin, rahiplerin vs. yaratıcıya yakın olmak, bağ kurmak gayesiyle kendilerini toplumdan soyutlayarak inzivaya çekilmesi, itikafa girmesi ya da her bireyin zaman zaman yalnız kalma isteği dışında, insan sosyal bir varlıktır. Fıtratından, tabiatından, içinde yaşadığı toplumdan, akraba ve komşuluk ilişkilerinden hatta aile bireyleri arasındaki iletişimden koparak, kalabalıklar içinde gitgide yalnızlaşan insanlar için son yıllarda sosyoloji ve psikoloji alanında çok sayıda bilimsel araştırma yapılmıştır. Küresel sistemin “bireyselleşme” olarak tanımladığı bu durumun, bireyselleşmeden daha ziyade “yalnızlaşma” olduğunu söyleyebiliriz.
Ölüm kadar yalnızız; musalla taşındaki bir ölü gibi, kalabalıklar içinde yalnız… Başarılı olduğumuzda yalnız, düştüğümüzde yalnız, evcil hayvanımızı yegâne dost belleyecek kadar yalnız, sosyal medyada uzun saatler geçirecek kadar yalnız, adına binlerce şarkı, türkü, şiir yazılan yüce dağların başı kadar yalnız. Şair Rilke’nin, “Yalnızlık yağmur gibidir ve düşer gökten üstüne şehrin” ve Sohrab Sepehri’nin, “Seni senden çalmışlar, ne derin yalnızlık” dizeleri kadar yalnız, Yaşar Kemal’in, “Elin adamı ne anlar senden?” dediği kadar yalnızız, yalnız.
Banu Sancak
KÖŞE YAZILARI
5 saat önceMAGAZİN
17 saat önceMAGAZİN
17 saat önceEKONOMİ
17 saat önceEKONOMİ
17 saat önceGENEL
17 saat önceGENEL
17 saat önce