

İslam âlemi olarak hepimiz makro bir münafıklığın içindeyiz. Hani bir hadis-i şerifte Efendimiz, münafıklık alametlerinden birini “Tüm namazları kılıp Sabah ve Yatsı namazlarında gevşeklik göstermek” olarak nitelemişti ya; şimdi ben de bu alameti bir metafor olarak ele alınca Sabah Namazı’nı hakkıyla yapılmış başlangıçlara, Yatsı Namazı’nı ise sağlam bir tahlil ve sonuca ulaşmaya bağlıyorum.
Şimdi önümüzde Kudüs (Gazze) sorunu var, Doğu Türkistan sorunu var. Önümüzde zulüm var! Daimi bağırıyoruz, beddua ediyoruz, ağlıyoruz. Peki bizim, zulme karşı çıkarken başlangıcımız, Sabah namazımız neresi? Ailemizdeki, mahallemizdeki, ilimizdeki, işimizdeki, ülkemizdeki zulme sesimiz var mı? Bütün bunlar ortak bilinçle, ideolojik fanatizmlerden veya kişisel menfaatlerden sıyrılarak Kur’ânî bir perspektifle sorgulanabiliyor mu? Bence sorgulanmıyor. Sorgulayan da güce ulaştığında bir müddet sonra şikayetçi olduğu şeyin öznesi oluyor.
…
Yaklaşık bir sene evvel şöyle bir yazı yazmıştım:
“Kendi nefsine zulmedenin, mahallesindeki/ülkesindeki haksızlığa, hukuksuzluğa türlü menfi kaygılarla karşı çıkmayanın, dünyanın bilmem neresindeki zulme ses etmesi en büyük ikiyüzlülüklerden biridir.
Kendi belirlediği fahiş kira fiyatını ödemekten evine bir kilo et alamayan kiracısına merhamet etmeyen ev sahibinin, aç kalan Afrikalıyı dert etmesi hiç gerçekçi değildir.
Oğlunu veya kızını türlü kayırmacılıklarla işe sokup binlerce gencin hakkını gasp eden babanın, Filistin’de ve sair mazlum coğrafyalarda hukuksuz şekilde evinden/tapusundan edilen insanları dert etmesi gerçekçi değildir.
Ülkenin başkentinin orta yerinde, güpegündüz işlenen siyasi bir cinayetin, tüm deliller elde iken yargı üzerinde oluşan siyasi baskıdan sebep aydınlatılamamasına ses etmeyenin; ses etmeyi de geçtim, fail oluşumu savunanın, yol verenin Filistin’de öldürülen insanları dert etmesi gerçekçi değildir.
Bir erdem veya duygu, kişiyi güncelde var olan bir gruba veya bir ideolojiye dahil ediyorsa, o hissin gerçekçiliği tartışmaya açık hale gelmiştir. Geçmiş olsun.
Erdemler, kimsenin göremediği yerlerde gerçeklik kazanırlar. Hiç kimse yok iken… Ben ve ben… Üçüncü olarak yine sadece ‘ben’ var iken…
Hüzünlenirken bile planlı davranıyor insanoğlu…
Ah…”
…
Metaforumuza tekrar dönecek olursak…
Öğle, ikindi ve akşam namazlarımız tam takır; en iyi biz ağlarız, en fonetik ve süslü duayı, bedduayı biz ederiz.
Bakın Kur’ân okuma yarışmalarımıza, maşallah gençlerimize; tekâmülle ilgili ayetleri, faiz ayetlerini, cihat ayetlerini, doğru insan oluşla ilgili ayetleri ne de kaliteli makamlarda okuyorlar. Peki kursaktan iniyor mu? Yansıyor mu en hayati yerlerimize? Yok! Yatsı Namazı’nı anlatmama gerek yok; Sabah’ı olmayanın Yatsı’sı da olmaz…
…
Şimdi tüm bunlar göz önüne alınınca…
İslam âlemi üzerinde bir fikri olduğunu iddia edenlerin yarısı ceset, yarısı kaset dememde mahsur var mı? Zombiler ve papağanlarla ümmet, millet, memleket kurtarıyoruz(!). Bu kadar çok uyaranı olan bir sinir sistemi eninde sonunda çökmez mi?
Esasında akademiden yansıyan da bu değil mi? Memleketteki en doğru orantılı ikili: toplum ve akademi… Ezberci, daimi tekrara düşen, neye konsantre ise bir diğerine sağır, kocaman bir yığın…
Bunların aşılması, ezberlerin bozulması ve tez vakitte münafıklık toprağının üzerimizden atılması elzemdir.
Tekrar ile:
Sabah’ı olmayanın Yatsı’sı da olmaz!
Evvela kendi mahallemiz…
Bunları yazmayı farz-ı kifaye görüyorum.
Kimse üstüne alınmasa da olur.
DÜNYA
1 saat önceBİLİM & TEKNOLOJİ
1 saat önceDÜNYA
1 saat önceGENEL
1 saat öncePOLİTİKA
1 saat önceYAZILAR
1 saat önceYAZILAR
2 saat önce