Eğitimde Sosyal Distans: Öğretmenlerimizin Hikayesi

Eğitimde Sosyal Distans: Öğretmenlerimizin Hikayesi

ABONE OL
11 Mayıs 2024 01:20
Eğitimde Sosyal Distans: Öğretmenlerimizin Hikayesi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Memleketin köyünden kasabasına, şehirlerine kadar, öğretmenlerin hikayesi hep aynı melodiyle çalınır: “Fedakarlık”. Evet, çocuklarımız için öyle ya da böyle, eğitimin kahramanları, yani öğretmenler, her daim sahnede. Ama bu sahne bazen dramatik, bazen trajikomik oluyor.

“Ne için çalışıyorsun, edindiğin mal mülk yetmez mi, nedir bu gayretin?” diye kime sorsak, hep aynı cevabı alırız. “Çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmak, onların kimseye muhtaç kalmadan hayatlarını sürdürmesi için çabaladığımız” cevabını alırız. Çocuklarımız daha iyi okullarda okusunlar, daha iyi işlerde çalışsınlar, başlarını sokacakları bir evleri olsun, liste uzayıp gider. Onlar için çalışır, onlar içindir kavgalarımızın en büyüğü, onlar için yaşarız.

Onlar için bu kadar hassas davranırken, onları şekillendiren, geleceklerini inşa eden öğretmenlerimiz ve onların hakları konusunda endişelerimiz neler, ve ne yapmaktayız acaba?

Memleketim Yenişarbademli küçük bir ilçe olmuş olsa da bizim dilimizde plesenk olarak hep köy olarak anılmakta. Köyümüzde birini tanımak istiyorsan ilk önce “kimlerdensin” diye sorulur. Sonrasında ise “kim okuttu?” sorusu gelir. Birinin kimliğini tanımlamak için öğretmenin kim olduğu önemlidir.

Talebesi olmaktan dolayı her zaman gurur ve övünç kaynağım olan ilk öğretmenim Ahmet Oğuz Yüksel’dir. Hem iyi bir öğretmen hem de iyi bir eğitimci olarak nam salmıştır. O mübarek ellerini en son annemin cenaze merasiminde teşrif ettiği gün öpme fırsatı buldum. O gün bana artık köye dönme vaktinin geldiğini, gençlerin köye dönüşü için bizim ön ayak olmamız gerektiğini ısrarla istedi. Geri döndüğümüzde köyde benim yapabileceğim hiçbir işin olmadığını belirtmeye çalışsam da, aslında o muhteşem insan hala eğitmenlik gömleği ile bana ders veriyordu. Bir köyü köy yapan ne oradaki dağlar, dereler, göller; ne de bağlar, bahçeler, tarlalardı. Köyü köy yapan oradaki nüfustu, orada yaşayan insanlardı. Köylerden yoğun göçün neticesi bu gün pek çok köy metruh hale gelmiş, içerisinde sadece yaşlı insanların yaşadığı viranelere dönmüş durumda. Bizim köyümüzün de aynı duruma düşmemesi için olanca gayretiyle bizi bu konuda uyarmaya çalışıyordu.

Ahmet Oğuz gibi öğretmenler, hayat boyu eğitim gömleğini hiç çıkarmazlar. Emeklilik onları bu kimlikten sıyıramaz. Onlar, her daim öğretmendir. Köy, kasaba, şehir, her yerde köprüdürler. Ancak ne yazık ki, köprüler bazen yıpranır.

Öğretmen açığımız istatistiklerde bir yana, gerçek hayatta daha da açık seçik gözüküyor. TÜİK verilerine göre 2023 yılında 138 bin öğretmen ihtiyacımız vardı. 2023 sonunda 23 bin öğretmenimiz emekli oldu. Şu an 20 bin öğretmen ataması yapılacağına göre TÜİK’in verilerini baz alarak ve nüfus artışını vs. göz ardı edip ilave öğretmen ihtiyacı yokmuş gibi düşünürsek; öğretmen açığımız 138 binden 141 bine yükselmiş durumda. (20 bin öğretmen atamasını yandaş medyamız büyük bir lütuf gibi gösterdiğine lütfen aldanmayın). TÜİK rakamları, bir gerçeği daha yüzümüze vuruyor: Öğretmenlerimizin arasına her yıl yeni yüzler katılsa da, eksiklikler asla tamamlanmıyor. Üstelik 20 bin öğretmen atamasında %50 sınav notu %50 mülakat notu baz alınarak yapılacağını da görünce, ne diyeceğimi bilemiyorum.

Ataması yapılan öğretmenlerin kıyameti kopuyor; mülakatlar, sınavlar, bir de üstüne ekonomik sıkıntılar. Kimi öğretmen, özel okullarda neredeyse askeri ücretin yarısına çalışıyor. Kimi ise eğitim sektörünün dışına itilip, farklı işlerde hayat mücadelesi veriyor.

Ve ne yazık ki, bu dramın perdesi bazen kana bulanıyor. Öğrencilerinin şiddetiyle yaralanıyorlar, hatta öldürülüyorlar. Aileler, öğretmenlere saldırıyor, okullar zorbalığın ve şiddetin mekanı haline geliyor. Sosyal medya, bir zamanlar alay edilen öğretmenlere karşı yapılan zorbalığı popüler hale getiriyor.

Bu gün haklı bir eylem yaptılar. Bence geç kalınmış bir eylem. Kendilerini yürekten destekliyorum.

Öğretmenlerimizin hikayesi, sadece fedakarlıkla dolu değil, aynı zamanda acı dolu. Onlar, geleceği inşa etmek için var güçleriyle çalışıyorlar. Ancak bu mücadele, sadece onların omuzlarına yüklenemez. Toplum olarak, eğitime ve öğretmene gereken değeri vermezsek, bu hikaye hep trajikomik bir çırpınış olarak kalır. Belki de artık zaman, gerçek değeri anlama ve gereken adımları atmaya gelmiştir.

Sağlıcakla kalın…

Mehmet Uygar KELEŞ

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP