ÇAĞ YANGINI

ÇAĞ YANGINI

Mehmet Uygar Keleş kaleme aldı...

ABONE OL
11 Eylül 2025 02:36
ÇAĞ YANGINI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

O ilk insan, o mağaranın eşiğinde, gözünü kamaştıran ve tenini yakıp kavuran o ilkel güce, o kaosa bakmaya cesaret ettiğinde, aslında insanlık denen maceranın da ilk kıvılcımını çakmıştı. O, doğanın mutlak hâkimiyetindeki ateşi alıp, onu evcilleştirerek bir medeniyet meşalesine dönüştürdü. O andan itibaren ateş, artık sadece bir enerji kaynağı değil; ısınmanın, korunmanın, pişirmenin, bir araya gelmenin, düşünmenin, kısacası zamanı ve mekânı genişletmenin sembolü oldu. O ateşin etrafında hikâyeler anlatıldı, mitler doğdu, gelecek tasarlandı. Ateş, insanın doğaya karşı ilk büyük zaferi ve en kadim ortağıydı.

Ancak insanlık, Prometheus’un tanrılardan çaldığı bu armağanla nasıl başa çıkacağını zamanla unuttu. Bugün, küresel bir köy hâline gelmiş dünyamızda yepyeni bir ateş daha yanıyor: Ekonomi Yangını. Tıpkı ilk ateş gibi göz kamaştırıcı, tehlikeli ve bilinmez. Onu da kontrol etmeye, evcilleştirmeye, insanlığın ortak refahı için bir ocak başına dönüştürmeye çalışıyoruz. Fakat görünen o ki, bu ateş, kontrolden çıkmış, orman yangınına dönüşmüş durumda. Ve bizler, onun etrafında ısınmak yerine, onun tarafından yakılıp tüketilen kuru yapraklar gibi savruluyoruz.

İlk ateş, enerji ekonomimizi dönüştürmüş, beynimizi büyütmüş, bize düşünecek boş zamanlar bahşetmişti. Modern ekonominin ateşi ise tam tersi bir etki yaratıyor adeta. Sürekli büyüme odaklı bu yangın, sınırlı kaynakları hunharca tüketiyor. Doğanın kemiklerini ve siyahlaşmış tortularını geride bırakarak ilerliyor. Bu yangın, insanı ısıtmak için değil, onun enerjisini emmek için yanıyor. Tıpkı ilk ateşin yiyeceklerden daha fazla net enerji açığa çıkarması gibi, modern finans sistemleri de karmaşık araçlarla (türev ürünler, kripto varlıklar, yüksek riskli yatırımlar) “net kâr” elde etmenin yollarını yaratıyor. Ancak bu enerji, toplumun geneline yayılan bir ısıya, ortak bir refaha dönüşmek yerine, bir avuç “ateş bekçisinin” elinde hapsoluyor.

Pech de l’Azé Mağarası’nda 400.000 yıl önce aynı noktada tekrar tekrar yakılan ateş, bir alışkanlık, bir kültür, bir yaşam biçimiydi. Bugünün ekonomi yangını ise sürekli hareket hâlinde, sabırsız ve anlamsız. Aynı yerde durup istikrar ve derinlik yaratmak yerine, kısa vadeli kârların peşinde daha fazla tüketim alanını yakıp geçiyor. Bu yangın, Gesher Benot Ya’aqov’daki düzenli ocak izleri gibi planlı ve öngörülebilir değil. Aksine, spekülasyonların körüklediği, anlık tweet’lerle alevlenen veya sönen, kontrol edilemez bir güç hâlinde. İnsanlık olarak ateşi evcilleştirmekle başladığımız yolculuk, şimdi onun vahşi bir versiyonunun kölesi olma tehlikesiyle karşı karşıya.

En trajik olan ise, bu yangının insanın biyolojik ve sosyal evrimini tersine çevirme potansiyeli. İlk ateş, bağırsaklarımızı küçültmüş, çiğneme sürelerimizi kısaltmış ve bize “boş zaman” armağan etmişti. Modern ekonominin ateşi ise bu boş zamanı yok ediyor. Sürekli bir “üretim” ve “tüketim” çılgınlığı içinde, dakikalarımızı, saatlerimizi, düşünce enerjimizi emiyor. Bizi, yiyeceğini çiğnemeye vakit bulamayan, hazır ve işlenmiş her şeye mahkûm eden bir düzene sürüklüyor. Ateşin etrafında kurulan o sosyal çember, yerini ekranların mavi ışığına bıraktı. Ocak başı sohbetleri, algoritmaların belirlediği kısa videoların pasif tüketimine dönüştü. “Sosyal Beyin Hipotezi”nin temelini oluşturan o derin, karmaşık sosyal bağlar, sığ sosyal medya etkileşimlerine indirgenmiş durumda.

Peki ya güvenlik hissi? İlk ateş, geceyi güvenli kılmış, vahşi hayvanlara karşı bir bariyer oluşturmuştu. Bugünün ekonomi yangını ise tam bir güvensizlik kaynağı. Gelecek korkusu, işsizlik endişesi, geçim sıkıntısı, insanları sürekli bir teyakkuz hâlinde tutuyor. Ateşin korunaklı alanında doğan “zihinsel huzur” ve “düşünce zemini” yerini kronik kaygıya bırakmış durumda. İnsan, hayatta kalmak için değil, sistemin içinde tutunabilmek için sürekli bir mücadele veriyor.

İlk kıvılcım, enerjiyi kontrol etme serüvenimizin başlangıcıydı. Bu serüven bizi buhara, elektriğe, nükleer enerjiye ve yıldızların gücünü taklit etme hayaline götürdü. Ancak bu devasa teknolojik sıçrama, maalesef ahlaki ve felsefi bir olgunlukla paralel ilerlemedi. Elimizdeki ateş çok daha güçlü, ama onu niçin yaktığımızı, kimin için ısıttığımızı unuttuk. Enerjiyi, insanlığın ortak ocağını ısıtmak için değil, daha büyük yangınlar çıkarmak için kullanıyoruz.

Belki de yeniden sormamızın zamanı geldi: Tıpkı o ilk insan gibi, bu ekonomi yangınının karşısında gözümüzü kırpmadan durabilecek miyiz? Onu evcilleştirip, ortak refahımızı pişireceğimiz, hikâyelerimizi anlatacağımız, yeni düşünceler üreteceğimiz bir ocağa dönüştürebilecek miyiz? Yoksa korkup kaçacak ve onun tarafından yakılıp tüketilecek miyiz?

Sorun ateşin kendisinde değil. Sorun, onu kontrol edebilecek iradeye, bilgeliğe ve insanlığa sahip olup olmadığımızda. İlk ateş insanı bulduğunda, onu daha insan yapmıştı. Bugünün yangını ise bizi, yarattığımız bu canavarın karşısında tekrar av konumuna düşürüyor.

Ama bu defa şansımız var. Çözüm soyut değil: dayanışma, adalet ve sınır.
Ekonomiyi dizginleyecek olan şey, sınırsız kâr iştahına “dur” diyebilen bir toplum iradesidir. Büyümenin değil, paylaşımın peşinden koşan yeni bir düzen kurulmadıkça, bu yangın bizi kül edecek. Tüketimin hızını yavaşlatmak, emeğin değerini geri vermek, doğanın hakkını gözetmek, ateşi yeniden insanın hizmetine sokacak tek reçetedir.

Artık tercih anındayız:
Ya bu ateşi yeniden ortak soframızın ocağına çevireceğiz…
Ya da onun alevlerinde yanıp gideceğiz.

Unutmayalım: Ateş hem yaratır, hem yok eder. Ve bu kez seçim, sadece bir tercihten ibaret değil, varoluş meselesidir.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP