Akletmek ilim ile kâimdir ancak görünenin ötesindeki hakikat ve hikmeti idrak edebilmek irfan mümkündür. İrfanın mertebeleri ; Tecrübe, muhakeme, feraset ve uygulama noktasında basirettir. Bu minvalde; Bakmak ile görmek, anlamak ile anlamlandırmak arasındaki güzergâh, hakikat kuşanan irfan içredir. Dünya işleri sadece dilin söylediği, kulağın duyduğu ve gözün gördüğü realitelerden ibaret olsaydı; O üstün sanatıyla kalplere göz, gözlere nice esrarlı söz çizer miydi yaradan? Merhum Ömer Lütfi Mete’nin dizelerindeki gibi; “…Leyla sevmek hoştur amma, Mecnun olmak başkadır başka, Yare varmak hoştur amma, yaren olmak başkadır başka, Ateş olmak hoştur amma yanık olmak başkadır başka” Şems’e göre; Aşıkların meclisindeki durum başkadır, bu aşk şarabındaki mahmurluk başka, medreselerde öğrendikleri ilim başkadır, Aşk başka… Hz. Ali; “İnsanı Kâmil’e çıksın yolunuz” derken, Bakara Suresindeki; “O, Hikmeti dilediğine verir…” ayetine çekiliyordu dikkatlerimiz zira İlim ve irfan yolundaki Hikmeti idrak edebilmek, alimliğin en üst mertebesinde iken kibre düşerek İblis olan Azazil’e bile nasip olmadı.
İlim Başka, İrfan Başka; Alim Başka, Ârif Başka…
Ömer Seyfettin, İstanbul Erkek Lisesinde Edebiyat öğretmenliği yaptığı yıllarda öğretmenler odasında bir tartışma başlattı, Ömer Seyfettin arkadaşlarına ‘Cancağızım’ diye hitap ederdi, bir gün yakın arkadaşı Ali Canip’e; “İlim başka, irfan başka… Alim başka, ârif başka cancağızım..” dedi. Ali Canip ise ilim ile irfan başka değildir, alim olan zaten ariftir diyerek karşı çıktı. Ömer Seyfettin, iddiasını ispatlamak için bir plan kurdu, ertesi gün öğretmenler odasına girerek heyecanla; “Arkadaşlar! duydunuz mu? Avusturya bize vagonlar dolusu şeker gönderiyormuş!” dedi. O vakitler 1. Dünya Savaşının en çetin yılları, şeker bulmak ne mümkün? Haber, öğretmenler odasını sevince boğdu, ne zaman geliyormuş, nereye geliyormuş kim getiriyormuş, nasıl temin edebiliriz sorularıyla bir uğultu sarmıştı öğretmenler odasını… Bir müddet sonra okulun yaşlı müstahdemi Dursun efendi elinde çay tepsisi ve çayın yanına şeker niyetine koyduğu kuru üzüm kasesi ile öğretmenler odasına girdi, Ömer Seyfettin;”Dursun efendi, duydun mu? Avusturya bize kırk vagon dolusu şeker gönderiyormuş!” dedi. Dursun efendi kinayeli bir şekilde bıyık altından gülerek; Aman muallim bey, Avusturya bu savaşta, bu kıtlıkta şekeri bulsa, kendisi yer, bu haber külliyen yalandır” dedi… Beklediği cevabı alan Ömer Seyfettin; “Gördünüz mü? duydunuz mu? Ben size demedim mi, “İlim başka, irfan başka; âlim başka, ârif başka” diye!. Bakın ben bir uydurma haber verdim, hepiniz inandınız, ki sizler ilim sahibi, âlim, muallim insanlarsınız, Dursun efendi, İlim tahsil edememiş fakat olayın hakikatini kavramış, irfan sahibi ve ârif bir insandır! der…
Başkadır Başka..
Bakmak göz ile görmek kalpledir… Bakınız, kalbiyle gören ve düşünen Anadolu irfanı ne diyor; Pahalı başkadır, kıymetli başka. Çocuk yetiştirmek başkadır, çocuk bakmak başka. Bildiğin şeyi konuşmak başkadır, inandığın şeyi konuşmak başka. Eski başkadır, eskimiş başka. Bilmek başkadır, olmak başka. Yönetici olmak başkadır, lider olmak başka. Affetmek başkadır, helalleşmek başka ve merhum Alev Alatlı’nın dediği gibi; Yasal başkadır, helal başka.
Gözlerin çözünürlüğü, kalbin pikseli kadardır…
Vesselam; Bakmak başkadır, görmek b/aşkadır b/aşka.
Banu SANCAK
GENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceEKONOMİ
Az önce
Sevgili Banu Hanım Tıpkı karakteriniz gibi,kalbiniz de,kelminiz de kâim… Sizi tanıyan, tanıma serefine erişen şanslılardan olmak, gerçekten gurur verici…Yazdığınız her yazı, söylediğiniz her söz ve cümle, cümle kalpleri onaracak cinsten… Umarım okurunuz da,o derya deniz bilginiz ve gönlünüz kadar olur…Ne zaman bir yazınızı okusam, kendimi bir yaşanmışlığın içinde buluyorum…Sanki ben, bir dost meclisindeyim de,o meclisteki değerli insanların değerlerinden, kıymetli sohbetlerinden hisse hisse alıyorum… O bereketli bilgi pınarınızdan,nice bilgiler çağlasın,o çağlayandan da bizlere bol bol bilgi akışı sağlansın…Var olun 🙏⭐🍀