Köylere gittiğimde yaşlı teyzelerle sohbet ediyoruz. Bir kahve ve bir çayın yanında bir dolu sızı çıkıyor yüreklerinden.
Beyaz tülbentli teyzelerin çoğunun ağırından da aynı sözcükler çıkıyor: “Şimdi çok pişman!”
Gençliğinde bir gün bile duymamış eşlerinden bazıları: “Çok güzelsin,” dediklerini. “Yıllarca kendimi çirkin bildim be kızım,” diyor biri, “meğersem çirkin değilmişim ben. Yıllar sonra itiraf ediyor eşi: “Şımarma diye öyle söyledim.”
Kolunda ciddi ağrılar Ayşe teyzenin. Gitmediği doktor kalmamış tedavi için. En iyi doktoru bulmaya çalışan da kocası. Karısına vurduğu her tokatın pişmanlığı ile yaşlılığında telafi etmeye çalışıyor hatasını. Anlatıyor Ayşe teyze kocasını: “Ameliyattan çıktım, ne kadar süre geçti bilmiyorum. Hala uyuyor sanıyor beni.” Gözyaşları sel gibi akıyor. Koluma bakıyor.”
Hepsi de aynı değildir. Yaşını başını almış pek çok kadının hikâyesi de birbirine çok benziyor. Benim gittiğim köylerde ve eminim Türkiye’nin pek çok köyünde daha. Ve pek çok ilçesinde ve şehrinde. Acısı sızlayan belki kadınlar. Sızısını da asla dindiremeyecek eşler. Değiyor mu güzel ailelere ve ömürlere ve yakışıyor mu hiç üç günlük dünyaya?
Özlem Çallı
GENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceEKONOMİ
Az önce