

Bu köşede siz değerli okurlarımla neleri paylaşacağımın çerçevesini çizmiştim önceki yazımda.
Bugün, bismillah deyip eğitimin bir kavramı olan “örtük müfredat” bağlamında bir gözlemimi ve konuyla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Tabii, bireysel ve toplumsal bağlamda eğitimden ne amaçlandığını belirterek konuya giriş yapmam doğru olacaktır.
Toplumsal ve ekonomik kalkınmanın temel unsuru olan eğitimin amacı, bireyin;
hedefleyen şuurlu faaliyetleri içeren bir süreçtir…
Bireyin bu yetkinlikleri kazanarak hayata adım atması için eğitimin girdilerinden biri de yazılı müfredattır (program).
Eğitimde bu yazılı müfredatın yanında bir de “örtük müfredat” kavramı vardır.
Eğitimde örtük müfredat kavramı; yazılı müfredatın dışında, yazılı olmayan ancak okul ortamında okul paydaşları tarafından yaşayarak kazandırılan değerler, davranışlar, tutumlar ve normlar bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Elbette bu normlar, okul paydaşlarının tutum ve davranışları ile ortaya çıkabileceği gibi; duvarlara asılan tablolar, fotoğraflar, sözler, çocuk oyunları ve kullanılan araçlar da bu manada öğrencilere önemli mesajlar ve değerler yükleyebilir.
Bizim kuşak, ilkokuldan üniversiteye kadar sınıflarda genellikle iki-üç öğrencinin ortak kullandığı sıra ve oturaklarda eğitim hayatlarını sürdürmüştür.
Bir köy ilkokulunda, birleştirilmiş sınıflarda iki-üç kişi aynı sırayı paylaşırken; ortaöğretimde iki kişi olarak kullandık bu sıraları.
Zaman içinde sınıflarda kullanılan öğrenci sıraları ortak olmak yerine, her öğrenciye bir sıra ve sandalye (oturak) şeklinde bireyselleştirilmiş.
Bunu okul ziyaretlerimde gördüm ve idarecilere konuyla ilgili düşüncelerini sordum. Ancak tatmin edici bir izah getiremediklerini hatırlıyorum.
Öğrenci sıralarının sadece bir öğrenciye özel dizaynı beni “örtük müfredat” kavramına götürdü…
Okurlarım haklı olarak, “Okullarda örtük müfredat, ortak kullanılan öğrenci sıralarından bahisle nereye varmak istiyorsun?” diyeceklerdir…
Malum, ekonomik hayatımız kapitalist sistem üzerine bina edilmiştir.
Bu sistemin temel argümanı; bireysel kâr, çıkar elde etmek üzerine kurulu olmasıdır. Aynı şekilde bireyi, bireyin çıkarını, özel sektörü koruyan, önceleyen yapısal bir özelliği öne çıkarmaktadır.
Yani sistem; ahlaki kuralları ıskalayan ve “biz” yerine “ben” kavramını ön plana çıkaran bir düzendedir.
Ortak kullanılan sıra yerine bireye tahsisli sıra, ister istemez kapitalist sistemin örtük yansıması gibi geldi bana…
Yani “bizim sıramız” yerine “benim sıram”; “bizim oturma sandalyemiz” yerine “benim sandalyem”…
Bu kabulleniş, eğitimin ilk adımında “biz” yerine “ben” kavramını besleyen bir örtük müfredat söz konusudur.
Bu “ben” kavramı, bizim kültür kodlarımızla, insan anlayışımızla ve hayatı anlamlandırmaya ilişkin bakış açımızla örtüşmeyen bir yaklaşımdır.
Burada paylaşım, cömertlik yok; bencillik, egoizm var…
“Biz” yok, “ben” var…
Yani egoist anlayışı besleyen bir görüntü ve gerçeklikle karşı karşıyayız.
“Ben” merkezli ilişkiler, bireysel doyumu öncelediği için toplumda çatışma ve kopuşlara açıktır.
Buna karşılık, “biz” anlayışıyla kurulan ilişkiler; karşılıklı anlayış, saygı, sorumluluk ve dayanışma temelinde geliştiğinden daha sağlıklı, uzun ömürlü ve doyurucudur.
Bizim kültür havzamızda (Ahilik vb.); “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” cümlesinin işaret ettiği anlayış vardır.
Burada bireysel çıkar değil, bireyin egosunun tatmini değil, bireysel haz değil; biz anlayışı vardır.
“Biz” anlayışında; toplumsal faydanın sağlandığı, birlikte üretmenin gerçekleştirildiği, huzurun, güvenin ve imkânların paylaşıldığı, iyiliğin, güzelliğin, mutluluğun yaygın şekilde yaşandığı bir hayat söz konusudur.
Yani empati kurma ve karşısındakinin hak ve hukukunu gözetme sorumluluğu, toplumsal hayata katkı, cömertlik, dayanışma, hoşgörü, ortak değer, aidiyet duygusu, güven ve iş birliği anlayışı vardır.
Örtük müfredatta kapitalist Batı kültürünün aşılandığı küçük beyinler, zaman içinde bireysel çıkar için ahlaki hiçbir kural tanımadan, her şeyi kendine hak görmeye ve elde etmek için de suç işlemeye meyilli bireyler olarak yetişmektedir.
Bu konuda, İçişleri Bakanımızın(*) 17 Şubat 2025 tarihindeki açıklaması beni dehşete düşürdü…
Sayın Bakan:
“Göreve geldiğim günden bu yana 54.876 tutuklama oldu. 2024 yılında günlük ortalama tutuklama sayısı 118 olmuştur. 1 yılda 585 organize suç örgütü çökertildi, 106 milyar lira değerinde mal varlıklarına el konuldu.”
Sayın Bakanın verdiği bu rakamlar çok çarpıcı.
Elbette bunu sadece sınıflardaki “öğrenci sıralarının bireysel dizayn edilmesine” indirgemek doğru olmaz.
Ancak örtük müfredatın böyle bir sonuca etkisinin hangi düzeyde olduğu araştırmacıların dikkatine getirilmelidir diye düşünüyorum.
Sosyal bilimcilere göre, toplumsal hayatta görülen her problemin temelinde, eğitimde ıskalanan bir sürecin günahı bulunmaktadır.
Kalın sağlıcakla…
DÜNYA
8 saat önceBİLİM & TEKNOLOJİ
8 saat önceDÜNYA
8 saat önceGENEL
8 saat öncePOLİTİKA
8 saat önceYAZILAR
8 saat önceYAZILAR
9 saat önce
Düşünce ve analizlerinizi çok değerli buluyorum.Teşekkürler Hocam.