

“Müzik evrenseldir” önermesinin ne ölçüde doğru olduğunu düşündüğümüzde; şarkıların sözlerinden ziyade bestelerin, yani notalarla şekillenen müzikal tabanının, toplumsal ve kültürel olarak daha evrensel kabul edildiğini söyleyebiliriz. Ayrıca yapılan bilimsel araştırmalara göre, müziğin politik ve sosyolojik etkilerinin yanı sıra insan bedeni, davranışları üzerinde; fizyolojik, psikolojik ve nörolojik olarak negatif ya da pozitif rezonans etkili frekanslarının olduğu da bilinmektedir.
Yakın Tarihimizden Günümüze Müziğin Politik ve Sosyolojik Etkileri
Müzikoloji bilimine göre müziğin, ruhumuzun gıdası, bedenimizin şifası olmasının ötesinde, varoluş zeminimizde, siyasal, kültürel ve sosyolojik boyutta, insan üzerindeki dönüştürme, birleştirme, ayrıştırma etkilerinin düşündüğümüzden çok daha derin ve kapsamlı olduğu bilinmektedir. Bu noktada; müziğin çok katmanlı olarak bilimsel ve işitsel noktada siyasi propaganda ve kitlesel yönlendirme ve yönetme aracı olarak da kullanılmaya başlanma sürecine bir göz atalım.
Son yüzyılda radyo, televizyon, müzik çalar teknolojilerinin gelişmesiyle değişen müzik sektörünün, insanın var olduğu her alanda olması da kaçınılmaz oldu. Nitekim, siyasi tarihimizde ilk defa, çok partili rejime geçiş sürecimizde müziğin seçim propaganda aracı olarak kullanılmaya başlaması, müziğe politik bir zemin hazırlayarak bu alanda yeni ve farklı bir sürecin başlamasına vesile oldu… Sonraki yıllarda gelişen ideolojik farklılaşma ve ayrışma sürecinde, nota tabanı halk ezgilerine dayanan, toplumsal, millî, siyasal ve politik sorunları, lirik ve epik dille anlatılan sözler üzerine bestelenen şarkılar ve marşlar; protest, özgün vb. gibi isimlerle tanımlanarak ve ideolojilerin savunma ve direniş cephesi hâline dönüşerek kitleleri yönetip yönlendirmiştir.
Müziğin Şifa Etkisi
Müziğin, ruhun ve bedenin şifası ve gıdası olduğu, insanı rahatlatan, dinlendiren ve huzur veren etkilerinin olduğu, düşünce gücünü artırdığı ilk çağlardan beri bilinmektedir. Antik uygarlıklar zamanında hastalıkların tedavisi için özgün enstrümanlarla yapılan ritüeller ve danslar eşliğinde düzenlenen törenler, günümüzde Şamanlar tarafından hâlâ sürdürülmektedir.
Müziğin şifası ve titreşimlerin kuantum boyutundaki sırları Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinde de bilinmekte ve felç, migren, siyatik, bunama, nevralji, bunalım vs. gibi ruhî ve bedensel hastaların tedavisinde kullanılmaktaydı. Hicaz makamının cinsel gücü artırmada, zengûle makamının kalp, mide ve bütün iç organlarının tedavisinde, buselik makamının migren ve kan hastalıklarının tedavisinde, uşşak makamının uykusuzluk tedavisinde, neva makamının kadın hastalıklarının tedavisinde, nihavent makamının ruhî bunalımların tedavisinde kullanılması gibi örnekler çoğaltılabilir.
Hastalıklara karşı geleneksel tedavi yöntemi olarak kullanılan musiki tedavisi, Ahlâtı Erbaa olarak tanımlanan kadim beden ve ruh ilminde bahsedilen mizaçlara ya da felekler ilmiyle belirlenen İslâm astrolojisine göre de uygulanmaktadır. Ki biz aşinaydık bu esrarlı sese, çünkü elest meclisindeki kutsal seslenişi hatırlatırdı musiki… Musiki tedavisinde, aynen modern tıpta uygulanan ilaç alma saatleri gibi düzenlenen ve hangi makamın hangi vakitte daha etkili olabileceği öngörülen vakitler vardır ki ezan makamlarında da kullanılmaktadır. Örneğin; rast makamının seher vaktinde, hüseyni makamının kuşlukta, nihavent makamının öğleyin, buselik makamının ikindi, uşşak makamının ise akşam saatlerinde dinlenmesinin daha etkili sonuçlar vermesi gibi. Geleneksel tıp metotları ile uygulanan ve azalarak günümüzde de devam eden tedavi şekli olan musiki ve su sesi tedavi ve terapilerinin kendine özgü yöntemleri vardır ve dönemlere, milletlere ve kültürlere göre değişen farklı uygulamaları da mevcuttur.
Müzikteki Ses ve Frekansların Sırrı
Bilim insanı Nikola Tesla; “Eğer evrenin sırlarını bulmayı arzuluyorsanız, enerji, frekans ve titreşimler üzerinden düşünün.” der. Tesla’nın keşfettiği 369 Hz frekans kodu, çeşitli rezonansları oluşturan titreşim ve frekansların oran kodudur ve canlı ve cansız, istisnasız her varlığın; ateşin, toprağın, havanın, suyun, doğanın ve nebatın kendine özgü frekansı vardır.
Bu oranlar üzerinde yapılan bilimsel çalışmalara göre; 520 Hz ses frekansının DNA onarıcı ve iyileştirici etkilerinin olduğu, 528 Hz frekansın enerjimizi dengelediği ve iç huzurumuzu artırdığı, 432 Hz’e ayarlanan bir enstrümandan çıkan seslerin rahatlatıcı ve sakinleştirici müzik ve ses dalgaları yayarak, kalp atışlarımızı düzenlediği, stresimizi azalttığı, düşüncelerimizi derinleştirdiği ve bedenimizdeki hastalıklı hücrelerde iyileşme etkisi yarattığı bilinmektedir. Günümüzde; meditasyon, yoga ve terapi müziklerinde 432 Hz tercih edilmesi bu nedenledir. Son yüzyılda müzik ve tıp alanındaki bilim insanlarının yaptıkları çalışmalarda, kanser hastalığı başta olmak üzere birçok hastalığın rezonans frekanslarıyla tedavilerinin bulunduğu, ancak küresel ilaç sektörünün baskıları neticesinde bu çalışmaların desteklenmediği yönündeki spekülasyonlar da hayli fazla.
Şeytan’ın Frekansı
Şeytan’ın frekansı olarak tanımlanan 440 Hz ses frekansının hem mikrokozmos hem de makrokozmos ile uyumlu olmamasından dolayı vücudu ve zihni strese soktuğu ve negatif duygular yüklenmemizi sağladığı, ayrıca 440 Hz frekans ile yapılan film, müzik ve reklam cıngılları gibi yapım ve yayınların ve internet içeriklerinin, bilincimizi etki altına alarak düşünce ve duygularımızı yönlendirdiği yönünde yapılan bilimsel açıklamalar oldukça düşündürücüdür…
İslâmiyet’te, metafiziksel ve negatif enerjili elektromanyetik dalgalardan ve frekans saldırılarından korunmak için; dua, zikir, doğal taşlar, tütsüler, topraklanma, su, sirke ve tuz kullanımı gibi uygulamalar tavsiye edilmektedir. Ayrıca, tasavvuf âlimlerine göre; tasavvuf kültürümüzün bir parçası olan semah törenlerinde çalınan ney ve tef gibi Mevlevî enstrümanların şifalı frekansı, bedenimizde ve zihnimizde enerjisel temizlik sağlayan maddi ve manevi kalkanlardır.
Eski Mısır, Mezopotamya, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinden beri müzikte kullanılan; doğayla, kalple, kâinatla uyumlu olan 432 Hz frekansın, 2. Dünya Savaşı itibariyle küresel sisteme geçiş sürecinde daha sert ve daha mekanik tınısıyla insan doğasına aykırı olan 440 Hz’e dönüştürülmesi ve bu frekansın evrensel müzik standardı olarak kabul edilmesiyle birlikte, görsel ve işitsel yayınlar ile kitleler üzerinde algı ve bilinç yönetiminin akortlandığı bilgileri, mevcut psikolojik ve sosyolojik durumumuzun tespiti noktasında önem arz etmektedir.
DÜNYA
3 saat önceBİLİM & TEKNOLOJİ
3 saat önceDÜNYA
3 saat önceGENEL
3 saat öncePOLİTİKA
3 saat önceYAZILAR
3 saat önceYAZILAR
4 saat önce