“Dostum dostum,
Güzel dostum,
Bu ne beter çizgidir bu,
Bu ne çıldırtan denge,
Yaprak döker bir yanımız,
Bir yanımız bahar bahçe,”
demiş Hasan Hüseyin Korkmazgil Öyle Bir Yerdeyim Ki şiirinde.
Türkiye de öyle bir yerde ki, duyduğumuz her haberde yarımız yaprak döküyor, yarımız bahar bahçe.
Bir zamanlar Trabzon’un en zengin adamı ölmüş, Temel de iki gözü iki çeşme ağlıyormuş. Dursun bunu görüp şaşkınca sormuş:
“Ula niye pu kadar ağlayisun? Rahmetlu senun akraban değuldi ki?”
Temel cevaplamış:
“İşte pen da onin içun ağlayrum Tursun’cum. Keşke akrabam olayidu.”
Temel’in ağlamasının sebebini anladık: Mirastan pay alamadığı için üzülüyormuş. Ama bir de gülen Temelimiz var.
Temel, Şark Ekspresi ile tura çıkmaya karar vermiş. Dursun, İdris ve Cemal’le birlikte gara gitmişler. Trenin kalkmasına bir saat kala garın restoranında keyifli bir sohbet başlamış. Sohbete daldıkları o anda, trenin hareket ettiğini fark etmişler. Hepsi birden koşmaya başlamış. Dursun, en hızlısı olarak birinci vagona atlamış, İdris beşinci vagona yetişmiş, Cemal ise zar zor son vagona…
Elinde iki ağır bavul olan Temel, treni kaçırmış ve başlamış gülmeye. Durumu gören istasyon memuru, şaşkın bir şekilde Temel’e:
“Beyfendi! Üç arkadaşınız trene bindi, siz kaçırdınız. Niye gülüyorsunuz?”
Temel gülerek cevaplamış:
“Nasıl gülmeyeyum da? Trende olması gereken pendum. Onlar penu yolcu etmeye gelmuşidu!”
Yarımız, mirası kaçıran Temel gibi ağlıyor, diğer yarımız ise treni kaçıran Temel gibi gülüyor.
Sınır komşumuz Suriye’de Esad rejimi devrildi. Yarımız, Emevi Camiinde Cuma namazı kılmak için abdest alırken, içlerinde benim de bulunduğum diğer yarımız, Suriye’nin başına gelebilecekleri düşünüp, acaba bu gelişmeler Türkiye’mizin başına ne getirir diye kaygılanıyor. Esad’ın gitmesine sevinmek yerine “bir (F)Esadın” yapacaklarını düşünüyoruz.
Ortadoğu, on yıllardır uygulanan stratejik plan doğrultusunda şekillenirken, bizim en stratejik planımız, Apo’ya TBMM’de konuşma yaptırmak olunca, insan ister istemez tedirgin oluyor.
Ayasofya 2020’de ibadete açıldı. O gün 1 dolar 7 liraydı. Şimdi ise dört yıl sonra 35 liraya dayanmış. Ama Ayasofya’ya, Emevi Camii de eklenmiş. Doların lafı mı olur?
Doğrusunu isterseniz, merak ettiğim bir şey var: Sayın Erdoğan’ın, “Esed, Türkiye’nin uzattığı elin değerini bilmedi” sözünü nasıl yorumlayacağız? Daha 15 gün önce elinizi uzatıyordunuz. Eğer Esed, uzattığınız eli tutsaydı, bu harekât bir anda duracak mıydı? Esed bir diktatör, faşist bir katil olmaktan kurtulacak mıydı?
Ve sevindiğim şey ise, insanlık tarihinden bir diktatörün daha eksilmesi. Hangi devletin başındaki olursa olsun, bir diktatörden kurtulmak beni mutlu eder.
Ama ya elindeki bıçakla Suriye Pastasını kesip paylaşmak için bekleyenler?
Eminim çoğumuz çocukluğumuzda bir Alman, bir Türk, bir İngiliz fıkrası duymuşuzdur. Ama bir de bunun ülkelerin stratejilerine ve emperyalizme atıfla anlatılanı var. İçinde bulunduğumuz durumu anlamak için bu fıkra çok manidar:
Bir Alman, İtalyan, Fransız ve İsrailli aralarında köpeğe (bazı kaynaklarda kedi)
hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar.
Alman, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutup açtırdığı ağzına zorla yerleştirir. Hayvan ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır…
İtalyan, ‘hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek, köpeğe yedirmeğe çalışsa da hayvanın ağzı gene yandığından o da başaramaz
Fransız ortaya atlar, hardalı önce sulandırır, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşır ama sonuç alamaz.
Sıra israilliye gelir. Önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar, sonra hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır. Köpek poposu yandıkça başlar hardalı yani arkasını yalamaya. Canı yandıkça yalar, yaladıkça canı yanar ve nihayet yalaya yalaya hardalı bitirir.
Akıllı ülkeler, hedef ülkeleri istedikleri çizgide tutabilmek için onlara hardalı öyle yedirirler ki, o ülkeler neyi yediklerinin farkına vardıklarında iş işten geçmiş olur.
Günümüz siyasi ve savaş politikalarında ne kadar tanıdık değil mi? Yedikleri hardallar, hurmalar misali, gün gelir tırmalar, kokusu çıkar.
Ve bir de ileri safhası var:
Koyun kasabın bıçağını yalıyor.
Tavşan dağa küsünce dağın haberi olmayabilir. Biz yazalım, varsın olmasın, bizden umudu kestik, belki gelecek nesiller neyi yememeleri gerektiğini bilir.
Geçmişi bilmeyen geleceği öngöremez. Bugünü anlamak için bundan tam 42 yıl öncesine, 1982’ye bir bakalım.
1982’de yayımlanan “İsrail İçin Strateji” başlıklı rapordan kesitler:
-İsrail’in, kendi varlığını sürdürebilmek için Ortadoğu ülkelerinin her birini etnik ve mezhep ayrımcılığı temelinde parçalamak
-İran’ın mezhep olarak Sunniler – Şiiler, ırk olarak Persler – Türkler olarak parçalanması;
Türkiye’ nin de “Müslüman Sünni Türkler”, “Aleviler” ve “Kürtler” olarak üç devletçiğe bölünmesi.
-Irak’ın da Basra çevresinde güneyde bir Şii devleti, kuzeyde Musul çevresinde Kürt bölgesi, ortada Bağdat çevresinde Sünni devleti
-Sıra, Suriye’nin etnik ve mezhepsel olarak bölünmesine gelecek; kıyıda bir Alevi devleti, Halep’te bir Sünni devleti, Şam’da ayrı bir Sünni devleti …(ile devam ediyor) İsrail’in güvenliği için Suriye’nin parçalanması zorunludur.”
-Ortadoğu’da yeniden Osmanlı Millet Düzeni’ nin kurulması
Bunlar sadece birkaçı.
(Osmanlılaştırma projesi, birbirine hasım olan etnik-dini cemaatlere bölünmüş bölge yaratma arzusu. Ki bunlar da icraatte.)
Acaba, meselenin din, mezhep olmadığı, küresel güçlerin amacının bölmek ve halkları birbirine düşman etmek olduğu ne zaman anlaşılacak?
Keza; 1991 Körfez Krizi,
2003 Irak’ın işgali,
2006 Lübnan savaşı,
2011 Libya ve Suriye iç savaşı…
Sırada acaba kim var?
Bakalım bu tuzağa düşecek miyiz?
Yoksa zaten düştük de haberimiz mi yok?
Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi başka sorunlara ve stratejilere gebe olacak.
Suriye’yi (Nusayri bölgesi hariç) Türkiye’nin terör örgütü olarak tanımladığı iki örgüt HTŞ yani eski El Kaide ve PKK/YPG yönetiyor.
Artık Türklüğe ve toprağımıza daha fazla sahip çıkılması, birlik içinde olunması gereken bir döneme giriyoruz.
Suriyeliler bir an önce vatanlarına uğurlanmalı, Açık Kapı Politikası sonlandırılmalı. BOP’a hizmet edenler buna karşı çıkacaktır, ama biz sesimizi yükseltirsek belki…
Siyonizm’in kurucusu Theodore Herzl, yayımlanan günlüklerinde – Vol. II sayfa 711 – Yahudi Devletinin topraklarının “Mısır Nehrinden Fırat Nehrine” kadar uzandığını söylemektedir.
Filistin Yahudi Ajansı üyesi Rabbi Fischmann, 9 Temmuz 1947 tarihinde Birleşmiş Milletler Özel Soruşturma Komitesine verdigi ifadede;
“Vadedilmis Topraklar Mısır Nehrinden Firat Nehrine kadar uzanmakta, bir kısım Suriye ve Lübnan topraklarını da içermektedir”
Suriyeliler “Esed bize zulmetti, savaş var, can güvenliğimiz yok” diyerek geldiler.
Esad gittiğine göre gitmelerini istemek de hakkımız, ırkçılık değil.
2011’den bu yana atalarımızın canını vererek düşmandan kurtardığı topraklarımızda barındırdığımız, milyarlarca dolar harcayarak bedava tedavi ettiğimiz, hastanede sıra bekletmediğimiz, üniversite sınavında ter döktürmediğimiz, eczanede para ödetmediğimiz, işyerlerinden vergi almadığımız, üç pula vatandaşlık verdiğimiz, sosyal yardımları önüne serdiğimiz, Mehmetçiğimiz Suriye’de şehit olurken sahillerde, nargile kafelerde keyif çattırdığımız, çocuk olunca çocuk parası vermeye başladığımız, kendi ülkemizde ikinci sınıf vatandaş konumuna gelirken onlara imtiyaz tanıdığımız gerçeğini hatırlatarak
bu adaletsizliğin sona ermesini istemek de görevimiz.
Çünkü bedel ödeyen biziz. Ev fiyatları korkunç arttı, bazı şehirlerde Türk halkı azınlık durumuna düştü, sosyal dengeler altüst oldu, sağlık, eğitim ve sosyal yardımlar ekonomiyi zora soktu, kültürel çatışmalar, sokak kavgaları yüzünden yaşadığımız tedirginlik arttı.
Ödediğimiz bedel artık insanlık, merhamet çıtasını çoktan aştı.
Adamlar sırt çantalarıyla gelip ev araba vatandaşlık alacak kadar zenginleşirken , Türk halkı fakirleşti, geleceği çalındı, değil ki AB’ye girmek artık vize alamaz hale geldi.
Kendi rızalarıyla gideceklerini sanmıyorum.
Düzen kurdular, çoğaldılar, zenginleştiler, Suriye’deki koşullara göre çok rahatlar.
Biliyorlar ki İç savaşın yeni bir evresi başlıyor. Ve Şam’da “yeni rejim” şeriatçı, cihadcı.
Kimse kendini de bizi de kandırmasın.
Medyaya servis edilen üç beş fotoğrafla dönüyorlar, gidiyorlar gösterisi algı oluşturma çabası.
Gidenden fazla gelecek olacaktır.
Kaldı ki üç yüz beş yüz dönse ne yazar, geride milyonlar var.
Biz misafire hürmetin âlâsını yaptık. Artık hatta çoktan yeter yetti. Ücretsiz sağlık, ilaç ve sosyal yardımlarını durdurmak, oturum ve vatandaşlıkları iptal etmek, sınavsız üniversite girişlerini kaldırmak, denetim ve vergileri artırmak bizim elimizde.
Veeee ivedi bir şekilde sınırlara mayın döşemek de…
Bu vatan bizim.
Uğruna bedel ödeyenlerin…
Mehmet Uygar Keleş
KÖŞE YAZILARI
Az önceKÖŞE YAZILARI
10 dakika önceGENEL
16 dakika önceGENEL
19 dakika önceGENEL
22 dakika önceGENEL
23 dakika önceGENEL
23 dakika önceTercüman Gazetesi Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.