

Birini sevmek çok özel bir şeydir. Hele bu sevgi karşılıklıysa… Her şeyiyle kabullenirsin onu. Güzellikleriyle, eksikleriyle, geçmişiyle, geleceğiyle. Onu düşünürsün, onun iyiliğini istersin. Hayallerinde hep o vardır. Bir şey anlatırken onun da duymasını, bir şey yaşarken onun da yanında olmasını dilersin. Kalbinin tam ortasına yerleştirirsin adını ama en kıymetlisi, en kırılganı güvendir. Çünkü sevgi yürekte başlar ama güven, sırtını yasladığın yerdir. İnandığın. Teslim olduğun. “Bu bana asla yapmaz.” dediğin yerdir.
Ve işte tam da oradan vurulursa insan, bir daha kimseye aynı şekilde bakamaz. Kalbin değil artık, şüphen konuşur. Her söze mesafe koyarsın, her gözde başka bir niyet ararsın. Sadece karşındakini değil, artık kendini de sorgularsın: “Nasıl bu kadar inandım? Neyi göremedim?”
Güven bir kere kırıldığında, sevgi bile onun yerine geçemez.
Sonra fark etmeden bir şey değişir içinde. Güzel bir söz duysan bile inanmazsın. Birisi “Yanındayım.” dese, “Şimdilik.” dersin içinden. Kendi kendine “Ya yine yıkılırsam?” diye sorarsın. Çünkü bir kere kandırıldıysan, bir daha aynı saflıkla güvenmek kolay değildir. Artık sevgi bile temkinlidir sende; ileri gitmek isterken geri çekilirsin. Adımların dikkatli, duyguların kontrollü olur.
Ve her şey gibi o da yorucudur.
Ama en çok da bu yük yorar insanı. Güvenememek bir koruma değil, bir esarete dönüşür zamanla. Kalbinde hep bir dikenle yürümek gibi… Hep tetikte, hep hazır, hep bir adım geride kalmak… İnsan bazen bu halinden de yorulur. İçten içe değişmek ister. O duvarlar yıkılsın, içeriye güneş sızsın, biri gelsin ve gerçekten “kalabilsin” ister. Ama nasıl? Hangi söz inandırır artık, hangi davranış yeter o kırılmış kalbe?
Bazen gecenin sessizliğinde, kendiyle baş başa kaldığında, “Keşke böyle olmasaydım.” der. “Keşke hâlâ inanabilseydim.” Ama o kadar derin kazınmıştır ki kırgınlık, kelimeler yetersiz kalır.
Ve işte insan, bazen güvenememekle, aslında hâlâ çok güvenmek istemesi arasında sıkışıp kalır.
Bu, sadece bir korku değil, içten içe taşıdığı büyük bir yalnızlıktır.
Bir gün birisi seni gerçekten sevmeye çalışır. Yaklaşır. Yıkıntılar arasındaki kalbine dokunmak ister. Ama artık sen, istemsizce öyle duvarlar örmüşsündür ki; sadece onu değil, belki kendini bile içeri almıyorsundur. Çünkü yeniden kırılmak istemiyorsundur. Sevmenin kendisi değil, incinmenin ihtimali yorar seni.
Bir cümleye bile anlam yüklemeden önce, “Bunu neden söyledi?” diye düşünürsün. Gülerken tetikte, severken mesafeli olursun. Kalbin açık gibi dursa da, sen çoktan o duvarların ardına çekilmişsindir.
Kimseye anlatmadığın bir savaş vardır içinde. Güvenmek ile korkmak arasında gidip gelirsin.
Güzel bir şey yaşamak istersin ama kendine bile söyleyemediğin o cümle hep aklındadır:
“Ya yine aldanırsam?”
Ve işte o yüzden, bir kere gerçekten kırılan, sadece bir kişiye değil, bazen bütün insanlara mesafe koyar.
Ve bazen en çok sevilmeyi hak eden insanlar, bu yüzden en ulaşılmaz olanlardır.
POLİTİKA
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceEKONOMİ
Az önceDÜNYA
Az önceDÜNYA
Az önceSPOR
Az önce