YALNIZ BİR ASKERİN VEFATI

YALNIZ BİR ASKERİN VEFATI

Dr. Tuğtigin ŞEN kaleme aldı...

ABONE OL
5 Mart 2025 09:15
YALNIZ BİR ASKERİN VEFATI
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Teğmen rütbesi ile bir subay olarak ilk birliğimde çok mutlu ve huzurlu bir şekilde ilk ayımı geçirmiş ve görevime büyük bir azimle devam ediyordum. Yıllardan 1992 idi. Saat 09:00 gibi Tabur Komutanımızın habercisi yanıma koşarak geldi ve beni komutanımızın acilen çağırdığını bildirdi. Tabur Komutanım ile o zamana kadar hiç bire bir bulunmadığımdan, koşarak fakat beynimde binlerce soru işareti ile derhal makamında karşısına çıktım. Muvazzaf subaylık hayatımdaki ilk Tabur Komutanımdan bana verdiği bire bir ilk emrini alıyordum.

Tabur Komutanım biraz sıkıntılı bir şekilde bana şu emri verdi: “Teğmenim, şimdi beni üst birliğimizden aradılar. Bir emekli Albay vefat etmiş, cenazesi köyünde öğle namazını müteakip kaldırılacakmış. Bir manga asker ve bir subay ile bu cenaze törenine Türk Silahlı Kuvvetlerini temsilen katılmamız emrini aldık. Bu saatte bu emri yerine getirebilmemiz çok zor, çünkü köyün sadece adını biliyoruz ve hiç kullanmadığımız bir yoldan bu köye ulaşmamız çok sıkıntılı, bunu biliyorum. Şimdi sana görev tipi emir veriyorum. Bu emir yöntemi size Harp Okulunda öğretildi. Acilen birliğinden bir araç çıkart, 10 tane asker alarak bu cenazeye Türk Silahlı Kuvvetlerini temsilen katıl.”

“Emredersiniz!” diyerek komutanımızın yanından ayrılarak koşarak birliğime gittim. 10 asker seçtim, kıyafetlerini, teçhizatlarını ve silahlarını kontrol etmeyi müteakip, elimde o an için bulabildiğim bir karayolu haritasına bakarak cenaze törenine katılmak üzere intikal etmeye başladık. O köye nasıl gidilecek, bu yoğun trafikte bu büyük araçla nasıl hareket edeceğiz, cenazede asker olarak ne yapılır gibi kafamda binlerce sorunun çözümünü düşünerek, psikolojik olarak yıpratıcı ve yorucu bir yolculuğun sonunda tam öğle namazı ezanı okunurken köye ulaştık.

Köy camisinin avlusunda yanında hiçbir insanın bulunmadığı bir tabut vardı. Aracı durdurttum ve askerlerimi tabutun yanına dizdim. Biraz sonra öğle namazı sonrası camiden 3 köylü çıkarak yanıma geldiler. Bana, “Biz bu Albayı hiç tanımıyoruz ama bizim köylü imiş. Cenazesinin kaldırılması ve gömülmesi için köyümüze hastaneden istek gelince burada kendi memleketinde gömelim dedik ve Askerimize de cenazede bize yardımcı olsunlar diye haber gönderdik. Sağ olun sizler gelmişsiniz,” diyerek elimi sıktılar ve cenaze için beraber tertip aldık. Camiden çıkan sadece bu üç köylünün ve imamın katılımı ile icra edilen cenaze namazını müteakip, emekli Albayımızı diğer dünyaya askerlerimin sırtında uğurladık. Ama nasıl bir uğurlama…

Subaylık hayatımda ilk defa bir cenaze sebebi ile gözlerim hafifçe yaşardı ama bunu askerlerime ve cenazeye katılan 3 köylüme belli etmemek için büyük çaba harcadım. Aklımda binlerce soru belirdi. Ben ve askerlerim buraya bir emirle ve acilen gelmiştik. Bana bu emri vermek durumunda kalan komutanım da bu emri çok sıkıntılı vermişti. İçimde tarif edilemez bir merak duygusu belirdi. Benim için çok büyük bir rütbe sahibi bir Albay ölüyor, kimsenin haberi yok, cenazesine katılan 3 köylüsü bile bu Albayımı tanımıyor. Acaba ne olmuştu?

Cenazenin defni sonrası bu sefer, köye gelişimin aksine büyük bir sükunet ve düşünce içindeki bir ruh hali ile tekrar birliğime geri döndüm. Tabur Komutanıma verdiği emri vukuatsız olarak yerine getirdiğimize dair tekmil verdim. Beni kutladı, verdiği görev tipi emri çok iyi icra ettiğimi belirterek, odasında bana çay ısmarladı ve yanımda üst birliğimizi arayarak, verilen emri vukuatsız olarak icra ettiğimiz bilgisini ulaştırdı.

Bu emekli Albayımızın niçin böyle defnedilmek durumunda kaldığını ne yazık ki ben de emekli bir Albay olduğum 2025 yılına kadar yaptığım bütün araştırmalarıma rağmen öğrenemedim. Bu gerçeği ne yazık ki kendi hayatımdan daha yeni öğrenebildim.

Babam Isparta ili Sütçüler İlçesinin Kuzca Köyünden olduğu için nüfus bilgilerimde memleketim olarak atalarımıza saygıdan dolayı hiç değiştirmeyi düşünmediğim Kuzca Köyü yazılıdır. Babamı köyde ilk kez üniversite okuyabilen ve önemli devlet memuriyetleri yapabilen bir kişi olduğu için herkes bilir ama beni sadece babamın subay oğlu olarak çok az kişi bilir. Ben de köyde kimler yaşar tam bilmem. Annemin babası Mehmet dedem ise çok eskiden Isparta Sütçüler ilçesinden sütçülük yapıp geçimini sağlamak için ailesi ile birlikte Ankara’ya yerleşmiş. Rahmetli annem, babam askerlik vazifesini yaparken bana hamile olması ve Ankara’da ailesinin yanında bulunması sebebi ile Ankara’da doğmuşum.

Babamın memuriyet görevlerinden dolayı memleketim olan Isparta’ya ilk kez 11 yaşında ailece gelebildik. Bir yıl ilkokul ve 3 yıl ortaokulu Isparta’da okumayı müteakip Maltepe Askeri Lisesini 1983 yılında kazanarak askerliğe adımımı attım. 1983 tarihinden beri şanslı yıllarda en fazla Isparta’da 15 gün kalabildim. Bugün Isparta’ya gitsem hayatta kalabilmiş birkaç aile dostu ve akrabam hariç hiç kimse beni tanımaz.

Atalarımız ne güzel söylemiş: “Gözden uzakta olan, gönülden de uzakta olur.”

Subay çıktıktan sonra görev yaptığım yerlerde ortalama 2 veya 3 yıl kaldım. Görev gereği hep yurdumun başka başka yerlerinde bir seyyah gibi dolaştım. Silah arkadaşlarım da benim gibi hep yer değiştirdiler.

2008 yılında bir askeri faaliyet sebebi ile 6 yıl önce ayrıldığım Lüleburgaz’a tekrar gittiğimde çok sevindim. Derhal yoğun mesailerle zamanında görev yaptığım kışlama gittim. Kışla yine benim geçmiş yıllarımdaki gibi yoğun faaliyetlerle ve çok askerle dolu idi. Geçmişte kışladaki bütün herkesi tanırken, şimdi kimseyi tanımıyordum.

Eski Batarya Komutanlığı yaptığım Bataryama koşarak gittim, eski bildiğim toplar, araçlar, tesisler aynen duruyordu ama tanıdığım hiçbir insan yoktu. Benim zamanımdaki tüm rütbeli askerler benim gibi vatanımızın başka diğer yerlerine tayin olmuş, vatan görevini ifa eden vatansever askerlerim ise terhis olmuşlardı. Birbirimizle bir daha en fazla bir telefon konusması ile ulaşabilme imkânı bulabilmiştik. İlçe merkezine indiğimde önceden tanıdığım sivil arkadaşlarımı da bulamadım. Görev yaptığım ve yaşadığım bu yerle hiçbir yaşayan bağlantım kalmamıştı. Bir anda çok duygulandım ve hüzünlendim. Ne acı ama gerçek.

Görev yaptığım Samandıra’ya, Malazgirt’e, Sarıkamış’a, Erzurum’a tekrar gitsem acaba manzara aynı mı olacak? En uzun süre görev yaptığım Polatlı’ya tekrar gitsem kimleri buralarda bulabilirim? Acaba yine mi “Gözden uzakta olan, gönülden de uzakta olur.”?

30 Ağustos 2012 tarihinde Albay olmuş, artık bir subayın alabileceği son rütbeye ulaşmıştım. Artık yerimi arkamdan gelen Türk ordusunun yetiştirdiği genç Türk askerlerine onurum ve şerefim ile zamanında bırakma vakti gelmişti. Artık emeklemeden emekli olmaya karar vererek 2014 yılında emekli oldum.

Görev geçmişime baktığımda ise bütün bu harp sahalarının hepsinde gerilla harbinden füze savaşlarına ve klasik harp sahalarına kadar bütün harp sahalarının hepsinde gerektiğinde kullanılmak üzere yurdumun bütün köşelerinde görev yaptığımı tespit ediyorum. Hatta yurt dışında Bosna ve Amerika’da bile bulundum. Bu süreçlerde yabancı askerler de dâhil askerlerimi, hep düşmanımızı nasıl yeneriz diye yetiştirmiş ve yönlendirmiştim.

Bu acımasız insanlık içinde can damarlarım olan vatanımı, devletimi, milletimi, ailemi bir asker olarak bu zamana kadar koruyabilmekten ve dünya barışına kısmen hizmet etmekten şeref duyuyorum.

Emekli Albayımızın niçin böyle defnedilmek durumunda kaldığını o zaman yaptığım bütün araştırmalarıma rağmen öğrenememiştim. Yıl 2025, Albayımın vefatı 1992… Tam 33 yıl sonra ben de emekli bir Albay olarak bu acı gerçeği kendi hayatımdan öğrenebildim.

Askerlik hayatımda şehit cenazeleri ve anneciğimin cenazesi hariç hiçbir yakınımın cenazesinde görevlerim gereği bulunamamıştım. Bütün sıralı akrabalarım vefat etmiş, onların vefat haberleri bana babacığım tarafından görev gereği telefonumun açık olabildiği kısıtlı zamanlarda çocuğumun doğumunda olduğu gibi hep sonra iletilebilmişti. Şehit arkadaşlarımın çoğunun şehit olduklarından görevlerimin yoğunluğu sebebi ile hep sonradan haberim olmuştu. Artık emekli oldum ve ölüm sırası artık bize geldi. Gerçekten de büyük anne ve babalar, amcalar, yengeler, dayılar ve annem artık bu dünyada değiller.

Nüfus kağıdıma tekrar baktığımda nüfusa kayıtlı olduğum yerin Isparta – Sütçüler İlçesi Kuzca Köyü olduğunu görmekteyim. Acaba cenazem nüfus kayıtlarımda bulunan köyüme veya Isparta’ya gönderilse kaç kişi beni tanır, silah arkadaşlarımın haberi olur mu? Acaba benim cenazeme de görev gereği bir Teğmen komutasında 10 asker gönderirler mi?

Bir bayram günü Ankara’da bulunan Devlet mezarlığına gittiğimde askerliğin en büyük rütbesi olan Orgeneral rütbesindeki Komutanlarımızın mezarlarının ziyaretçisiz ve ıssız kalırken, birkaç kilometre uzaktaki halk mezarlığında ise merhumların sevenleri ve akrabaları tarafından ziyaretçi akınına uğraması beni çok şaşırtmıştı.

Emekli Albayımızın niçin böyle defnedilmek durumunda kaldığını, o büyük rütbelere sahip komutanlarımızın mezarlarının niçin ziyaretçisiz kaldığını şerefli askerlik geçmişim bana artık öğretti. Daha yeni…

Ancak eminim ki, devletimiz, milletimiz ve aziz ordumuz hayatını vatanın her köşesinde ve yurt dışında hizmet ederken memleketinden ve sevdiklerinden hep uzak kaldığı için yalnızlaşan askerlerini hiçbir zaman unutmayacak ve onları hep koruyacaktır.

Bundan hiç ama hiç şüphem yok.

Dr. M. Tuğtigin ŞEN
Emekli Albay


En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.





HIZLI YORUM YAP