VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN!

VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN!

ABONE OL
11 Mart 2024 09:25
VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN!
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Geliniz bir konuda anlaşalım.

Kaybettiğimiz çok değerli şeylerin kıymetini, ancak kaybettikten sonra anlarız ya; Sağlığımız gibi.. Saygınlığımız gibi.. Ve en önemlisi, yurdumuz, vatanımız gibi…

Yine ancak yitirdiğimizden sonra değerini anladığımız rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun dediği gibi “Türk Milletinin en büyük mutabakatı İstiklâl Marşı’mızdır.”

Söylerken; “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.” derken kükremiş sele dönmez miyiz?

“Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda, / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.” mısralarıyla kanımız deli deli akmaz mı?

Şairimiz Atsız Hoca der ya; “Siyasette muhabbet… Hepsi yalan, palavra… Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara…”

Çocukluğumuzu düşünüyorum; İlkokuldan itibaren her sabah okuduğumuz “Andımız”, anlam olarak çok da farkında olmadığımız bir tören, bir ritüelden öte bir mânâ taşımıyordu. İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe’yle beraber, alışılagelen birçok şey gibi sıradanlaşmıştı.

Şekillenmemiş bir hamur veya çamur gibi; eğitimci ve öğreticilerimizin emeğine, vicdanına ve saatine sık sık bakan meslek mensubunun, maaşlı mesaisine teslim edilmiştik.

Adı gibi milli olamayan bu sistem, uzun yıllar boyunca, çoğunlukla büyük ideallerden yoksun, fikir ve sosyal hayatında asgariye rıza gösteren, vasatla yetinen insan tipleri yetiştirdi. Genlerinde savaş ateşi sönmeyen topluma, barış nutukları çeke çeke..

Oysa barışın yolu savaştan ve savaşa hazır olmaktan geçiyordu. Ve savaş sadece kılıçla, topla tüfekle ve cana kıyarak yapılmıyordu. Evrensel ideolojiler de, kültür, sanat, edebiyat, ekonomi, sanayi, iktisadi, teknoloji etkinlikleri de savaşın bir başka çeşidi ve yoluydu.

Ve bu savaşı ancak öncü olanlar kazanabilirdi. Öncülük yapanların kuyruğuna takılmak, yenilgiyi baştan kabul etmek, enerjiyi boşa tüketmekti.

Millî denilen “Öz Değerler” Sisteminin öğretileri, hiç bir zaman “Öz”ümüze sadık kalmadı.

Ve o sistem, enternasyonal ideolojilere hem entegre hem içimizde devlet olmuşlarla ortak hareket eden emperyal güçlerin, bazan kültür ve sanatın her alanıyla sempatik hale getirerek dayattığı, moda akımına dönüştürdüğü, subliminal hafıza teknikleriyle işlediği, aslında zenginliğimiz olması gereken içimizdeki farklı etnik ve inançları tahrik ederek “yumuşak karnımıza” çalıştığı, “silah, uyuşturucu kaçakçılığı, beyaz kadın ticareti” gibi kolay para kazanma zaafiyetlerinden istifade edip örgütleştirdiği, mezhep ve meşrep tahriki, sahte tarikat ve sapık fikirler vb. gibi kanallardan sızarak nüfus edip, zararlı haşere ve keneler gibi kanımızı, özümüzü emen silahlı ve provokatör eylemcilere, yüzlerce fraksiyon haline getirip semirmelerine izin verdi.

Yetmedi; tehlikeyi farkedip “Ben ezelden beridir, hür yaşadım, Enginlere sığmam taşarım” diyenlere de, ya; “Bu memlekete ne lazımsa biz yaparız, siz verginizi verin, askerliğinizi yapın, ötesine karışmayın..”

Ya da; “Memleketin amiri var, memuru var, jendermesi var, polisi var, siz kim oluyorsunuz?” diyerek dipçik veya jop gösterildi. Okumalarına engel çıkarıldı. Önce taşla, sopayla, her türlü çile ve işkenceyle, o da yetmeyince, silahla, bombayla, yaralanmalarına, ölmelerine, şehadetlerine adeta yol açıldı.

Ve emperyal güçlerin kendilerince “işgal planlarının” son parçası olarak emrettikleri 12 Eylül harekatının zindanlarında, işkence ve joplar eşliğinde zorla okutturulan yine “Andımız” karşıladı, Gençliğe Hitabe ve İstiklâl Marşı’yla beraber..

Bizim slogan olarak bağır(tıl)mamıza gerek yoktu ki, daha da derunî bir sevdayla, İstiklal Marşımızın anlam ve öneminin farkındalığıyla geçmişti ömrümüz.

“Andımız” edebiyatını yapanların, kamuflaja bürünmüş ihanetlerini de gördük, yaşadığımız yıllarca…

İşte bütün bu cenderelerden geçen bizlere, siyaseti, oyumuzun rengini ve benzer basit şeyleri sormayın.

Yarım asrı aşan ömrümüzde kendi adıma, Ülkücü adayı bir Türk Milliyetçisi olarak, hiç bir zaman seçime ve geçime odaklanmadık. Varlığımızı -lafla değil, gerçekten- Türk varlığına armağan ettik.

Ve gerektiğinde yine edeceğiz. Umudumuzu asla kaybetmeden..

İnandığımız değerler uğruna.. Ve o değerlere inanan, mensubiyet duyanlarla.. Sevdalı, saygılı, sevgili olanlarla…

Bu duygularla Mübarek Ramazan ayımız kutlu ve hayırlara vesile olsun.

Metin BOZDEMİR

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP