

Çıplaklık, bir çağdaşlık ölçüsü mü? Yoksa karakterin dikiş yerlerinde patlayan bir çığlık mı?
Honoré de Balzac diyor ki:
“Giyimin ihmali, ahlâkî bir intihardır.”
Paris’in çamurlu sokaklarında yürürken bu sözü yazan Balzac, eğer bugünün sokaklarını görebilseydi, herhâlde yalnızca intihardan değil, doğrudan ahlâkın infazından söz ederdi.
Çünkü ortada artık bir ihmal değil;
bilinçli bir inkâr ve teşhir var.
Eskiden giyinmek, insanın sabah yaptığı ilk ahlâkî eylemdi. Aynaya bakar, “Bugün topluma karşı nasıl bir duruş sergilemeliyim?” diye düşünürdü.
Şimdi aynaya bakmadan çıkanlar çoğaldı.
Çünkü görünmekle var olmak arasındaki çizgi bulanıklaştı. Bazıları, ne kadar görünürse o kadar özgür olduğunu sanıyor.
Geçtiğimiz günlerde, YKS’ye yarı çıplak hâlde gelen bir genç kızın görüntüleri sosyal medyada yayılınca, mesele sadece bir giyim tercihi olmaktan çıktı.
Bu görüntüyü
savunanlar da oldu, eleştirenler de.
Ama şu soruyu sormadan edemiyorum:
Çıplaklık özgürlükse, bir erkek mayo ile sokağa çıksa ne olur?
Ya linç edilir ya da “deli” diye tımarhaneye kapatılır.
Demek ki mesele sadece “özgürlük” değil.
O hâlde çıplaklık neyin göstergesi?
Eğer çıplaklık çağdaşlık sayılıyorsa, bu durumda en çağdaş varlıklar maymunlar olmalı.
Ama biz maymunlara değil, insanlara sorumluluk yüklüyoruz.
Çünkü insanın kendine karşı saygısı, başkasına gösterdiği saygının da
temelidir.
Ve dış görünüş, sadece başkasına değil, kendine verdiğin değerin de bir aynasıdır.
Pijamayla markete inenleri geçtik; pijamayla nikâha gelenler var.
Camiye tayt, düğüne eşofman, okula “az önce yataktan kalktım” havasında giren bir kuşak yetişti.
Bu bir ihmalkârlık değil, bir “halden düşme” biçimi.
Şıklık kibir sanılıyor, zarafet gösteriş.
Oysa Balzac tam tersini söylüyordu:
“Zarafet, zekânın vücuda gelmiş hâlidir.”
Kıyafet, sadece teni örtmez; aynı zamanda ruhu da taşır.
Ceketinizin düğmesini iliklemek, yalnızca kumaş kapatmak değil; dağınık bir ruh hâlini toparlamaktır.
Ütüsüz gömlek sadece bir estetik eksikliği değil; bazen kişiliğin kırışıklığına da işarettir.
Ve evet, Balzac bugün yaşasaydı, ütülenmiş kumaşları değil, buhar olmuş karakterleri yazardı.
İnsanın kendine gösterdiği özen ile topluma sunduğu ahlâk arasında ince bir dikiş vardır.
O dikiş patladığında sadece
pantolon sökülmez — karakter de açılır.
Kıyafetin modası geçebilir, ahlâkın değil.
Herkes istediğini giysin diyorsak, o hâlde herkes istediği gibi de düşünsün, eleştirsin, sorgulasın.
Çünkü bazı kıyafetler teni değil, zihni çıplak bırakıyor.
Ve toplumun gözü artık kamaşmıyor, yoruluyor.
POLİTİKA
1 saat önceGENEL
1 saat önceGENEL
1 saat önceEKONOMİ
1 saat önceDÜNYA
1 saat önceDÜNYA
1 saat önceSPOR
1 saat önce