SMS
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Kitabevim’den Nizami Gencevi’nin Sırların Hazinesi kitabını almış, merdivenlerden inerken telefonuma bir SMS geldi. Numara Azerbaycan’a ait değildi. Önce önemsemedim. Dışarı çıkınca Google’da +19825467123659871 kodunun hangi ülkeye ait olduğunu araştırmaya başladım. Ancak korkutucu derecede sarsıcı bir gerçekle karşılaştım: Kod, hiçbir ülkeye ya da telefon şirketine ait değildi. Kendimi bir an fantastik bir filmin içinde gibi hissettim. Ardından mesajı okudum ve başka bir tuhaflıkla karşılaştım:

“Sevgili Ayhan Bey, 23 Kasım saat 23:00’te sizleri Nizami Sokak 83 numaradaki Koloritkafe restoranına davet ediyorum. Hürmetlerimle.
Nizami Gencevi”

Caddede yürüyen insanları engellediğimin farkında olmadan birkaç saniye boyunca olduğum yerde donup kaldım. Karşıdan, beklenmeyecek bir çeviklikle yürüyen yaşlı bir adam sertçe, “Lütfen kenara çekilir misiniz?” dedi. Bu uyarıyla kendime geldim. Mesajı taradım ve kanıt olarak telefonuma kaydettim.

Oğluma Sırların Hazinesi kitabını verdikten sonra Koloritkafe restoranına gitmek üzere ayrıldım. Bu gizemli SMS, düşüncelerimi darmadağın etmişti. Ellerin titrediğini fark ettiğimden arabayla gitmek yerine taksiyi tercih ettim. Evde her ne kadar dikkatli davranmaya çalışsam da eşimin “Sana ne oldu?” sorusunu engelleyemedim. Ona yolda olmuş, daha doğrusu olmamış bir trafik kazasına tanık olduğum yalanını söyledim.

Takside yol boyunca mesajın anlamını ve kimin, hangi amaçla yazmış olabileceğini düşündüm. Telefonumu anlamsızca kurcaladım. Arkadaşlarımın bir şakası olduğunu düşündüm ama esrarengiz, bilinmeyen numara beni ürkütüyordu. Mantıklı bir açıklama bulamıyor, seçeneklerimin hiçbiri beni ikna etmiyordu. Gizemli bir SMS karşısında çaresiz kalmıştım.

Bu durumu en yakın sırdaşıma bile anlatmadım. Ne yapabilirlerdi ki? En az benim kadar şaşırırlardı, hepsi bu. Aklıma suikast ihtimali bile geldi. Ancak kim bana suikast düzenleyebilir, neden düzenlesindi?

Dayanamadım. Saat 19:30’da Koloritkafe restoranına yaklaştım. Kapısında gezinerek Nizami Gencevi’yi beklemeye başladım. Zaman geçmek bilmezken her saniye bir yıl gibi geliyordu. Çok heyecanlıydım. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Öleli neredeyse bin yıl olmuştu. Nizami Gencevi, nasıl yeniden ortaya çıkabilir, varlığını sadece ruhsal değil, fiziksel olarak da gösterebilirdi?

Saat tam 19:59:59’u gösterdiğinde, seyrekleşen kalabalık arasından bir adam belirdi. Yanıma yaklaştı ve derin, yumuşak bir sesle, “Merhaba Ayhan Bey” dedi.

Kekeleyerek, çatlak bir sesle, “Merhaba” diyebildim.

Ne resimlerdeki Nizami’ydi ne de hayalimdeki… Gerçek hayatta hayal edilemeyecek kadar parlak, yakışıklı ve görkemliydi. Dünyanın hiçbir lideri ya da Hollywood aktörü bile onunla rekabet edemezdi. Onu hep bin yıl önceki giysileriyle hayal etmiştim. Ancak modern giysiler içinde de bir o kadar çekici ve etkileyiciydi.

Restorana girdikten sonra beni bir masaya oturmaya davet etti ve buluşma teklifini kabul ettiğim için teşekkür etti. Sipariş verirken nazik tavrıyla şaşkınlığımı fark ediyor gibiydi. Son derece yumuşak bir dille konuşmaya başladı:
“Bu kadar heyecanlanmanıza gerek yok, Ayhan Bey…”

Bir süre sustuktan sonra ekledi:
“Evet, ben Nizami Gencevi’yim!”

Kekeleyerek sordum:
“XII. yüzyılda yaşamış ve sadece Azerbaycan’da değil, tüm dünyada tanınan Şeyh Nizami Gencevi mi?”

Gülümseyerek yanıtladı:
“Evet, ben oyum. Baştan ayağa ve tüm ruhumla ben Nizami Gencevi’yim.”

Şaşkınlığım biraz hafiflemişti. Yine de merakla sordum:
“Nasıl bu dünyaya döndünüz ve yeniden ortaya çıktınız?”

Sakin bir şekilde:
“Şairlerin ölümsüz olduğunu bilmiyor musunuz? Onlar her iki dünyada da sağ ve selamettedirler. Diğer insanlar onları görme ve hissetme yeteneğine sahip değildir.”

“Elbette, şairler ölümsüzdür,” dedim. Ardından heyecanla ekledim:
“Ama nasıl olur da yeryüzünde hiçbir ülkeye ya da tüzel kişiye ait olmayan bir numarayla bana mesaj gönderebildiniz?”

Cevabı, bir o kadar etkileyiciydi:
“Allah, şairlere hayal güçlerinin tüm derinliklerini kullanma yeteneği vermiştir. Aynı zamanda hayallerini gerçekleştirme gücünü de… Ben, Tanrı’nın sonsuz lütfunu kullanarak sizinle bağlantı kurmaya çalıştım.”

Bu yanıt beni tamamen büyülemişti. En çok merak ettiğim soruyu sordum:
“Dünyada milyarlarca insan varken neden beni seçtiniz? Bu onuru elde etmek için sıradan bir insan değil miyim?”

Kısa bir sessizliğin ardından, sesi değişti. Saygıyla yalnızca üç kelime söyledi:
“Siz buna layıksınız.”

Bu sözler karşısında ne hissettiğimi tarif etmek imkânsızdı. Sanki ruhumun derinliklerinde bir kıvılcım parladı. Yazma tutkum hiç olmadığı kadar alevlendi.

Tam o anda, “Gitme zamanım geldi,” dedi. Ayağa kalkmadan önce ekledi:
“Oğlum, ben bu dünyada 880 yaşındayım. Gün o gün olsun ki senin de 880. doğum günün kutlansın. Buna samimiyetle inanıyorum. Başka bir âlemde buluşmak ümidiyle, Allah’a emanet olun Ayhan Bey.”

Ardından, karanlıkta buharlaşarak gözden kayboldu. Telefonuma baktığımda, esrarengiz SMS ve ekran görüntüsünün silinmiş olduğunu gördüm.

Nizami’nin büyüklüğü karşısında şaşkınlığımı gizleyemeyerek gözyaşlarına boğuldum.

Habil Yaşar
(Azerbaycan Türkçesinden çeviren: Ahmet Yıldız)

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Tercüman Gazetesi Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.