Ruhun Yolculuğu: Zamanı ve Mekânı Aşmak

Ruhun Yolculuğu: Zamanı ve Mekânı Aşmak

Resul Mirhaşimli kaleme aldı...

ABONE OL
14 Nisan 2025 22:03
Ruhun Yolculuğu: Zamanı ve Mekânı Aşmak
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Derler ki, insan sevdiğini anar, andığını sever. Bir de şöyle buyrulmuş: “İnsan, sevdiğiyle beraberdir.” Bedeninin nerede olduğunun bir önemi yoktur. Ruhun seni her an nereye götürüyorsa, sen oradasın. Beden fanidir, günü gelir çürür, yok olur. İnsanı taşıyan ruhtur. O, kime yönelirse, sen her an onun yanındasındır…

İnsan varlığıyla ilgili en derin sorulardan biri, onun aslında nerede olduğudur. Bazen bedenimiz bir yerde sabit durur ama ruhumuz çok uzaklarda gezinir. Özlem duyduğumuz bir insanın yanında, geçmişteki bir hatıranın renginde ya da gelecekle ilgili bir umudun peşinde… Bu, insanın iki farklı doğaya –bedensel ve ruhsal varlığa– sahip olmasının bir sonucudur. Fani beden, zaman ve mekânın yasalarına tabidir; ama ruh sınırsızdır. Hz. Mevlana bu konuda şöyle der: “Can gözden uzak olabilir ama gönül her an sevdiğinin yanındadır.”

Ruhumuzun özelliklerinden biri de zaman ve mekândan bağımsız olarak hareket edebilmesidir. Bir anlık düşünce bizi çocukluk yıllarımızın güzel kokusuna götürebilir ya da bir müzik parçası bizi sevdiğimiz insana doğru çekebilir. Bu, ruhun maddi âlemden üstün olduğunun bir göstergesidir. Platon, ruhun gerçekliğin yaşandığı idealar âlemine ait olduğunu ve bu dünyadaki her şeyin onun sadece gölgeleri olduğunu söylerdi. Belki de bu yüzden insan, bazı anlarda kendini bir yerde değil, birisiyle hisseder.

İnsan ruhunun bu hareketliliği çoğu zaman bilinç düzeyinde açıklanamaz. Bir anda neden özlediğimizi, neden bir müzikle duygulandığımızı açıklayamayız. Bu, idrakimizin ruh karşısında yetersiz kalmasıdır. Bilinç sadece belli bilgileri işleyebilen bir algoritmadır. Ama ruh daha derin, daha gizemli bir âlemdir. Bazı bilim insanları bunu “kolektif bilinçdışı” olarak adlandırır; insanın bireysel ve ortak hafızasıyla ilgili bir enerji alanı olarak görür. O alandan gelen sinyaller bazen ani duygular, tuhaf etkiler şeklinde ortaya çıkar. Biz sadece bazı şeyleri hissederiz ama olan biteni açıklayamayız.

Ruhun yöneldiği yer çoğu zaman sevgiyle ilgilidir. Çünkü sevgi, ruhun doğasıdır. Sadece fiziksel yakınlık değil, ruhsal yönelim de insanı bir başkasının varlığına bağlar. Başka bir ifadeyle, bu durum şöyle açıklanır: “İnsan sevdiğini düşündükçe onunla iletişim halindedir.” Beden bir yerde olsa da, ruhun yönelimi onu sürekli sevdiğine çeker. Sevgi, adeta metafizik bir çekim gücüdür. Bu çekim öyle güçlüdür ki, bazen bir insanın dualarında bile başka bir ruhun izi bulunur.

Sonuçta her şey o ezelî gerçeğe döner. İnsan fark eder ki, beden fanilikten başka bir şey değildir. İnsan bedeni zamanla değişir, zayıflar ve bir gün yok olur. Ama ruh yaşamaya devam eder. Ruhun varlığı sadece dinî bir bakışla değil, felsefî ve metafizik bir yaklaşımla da kabul edilir. Birçok düşünür, ruhun ölümsüz mahiyeti hakkında görüşler ileri sürmüştür. Aslında ruhun neye yöneldiği, insanın kim olduğunu da gösterir. Başka bir deyişle; sevdiğin, düşündüğün, andığın sensin. Bu da “bir olma”nın başka bir açıklamasıdır. Bu yaklaşım, matematiksel bir dizideki rakamı değil, o rakamın ötesindeki anlamı işaret eder.

Peki, bugün neredesin? Bedenin belki evinde ya da iş yerinde. Ama ruhun nerede? Ruhun nereye gidiyorsa, sen oradasın. Bu mekân, kendini fiziksel kavramlarla göstermez. En başta belirttiğimiz gibi, insan sevdiğiyle beraberdir. Ve bu beraberlik, ruhun gerçek ve tek mekânıdır.


En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.





HIZLI YORUM YAP