CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Bugüne kadar hep biz Ankara’daydık. Ancak bugün öyle tarihi bir sürecin içindeyiz ki bugünkü doğrusu hep biz Ankara’da konuştuk, onlar geldi. Şimdi biz tam kadro İstanbul’dayız. 19 Mart başarısız darbe girişimde karşı direnişin 7. günündeyiz. Meydanlarda toplanıyoruz ama miting yapmıyoruz. Bir darbeye karşı direniyoruz ve direnme hakkımızı kullanıyoruz. Karşımızda kendi siyasi çıkarları için Türkiye’ye ihanet eden bir avuç insan var. Arkalarında millet yok” dedi.
Özel’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“Bugüne kadar hep biz Ankara’daydık. Ancak bugün öyle tarihi bir sürecin içindeyiz ki bugünkü doğrusu hep biz Ankara’da konuştuk, onlar geldi. Şimdi biz tam kadro İstanbul’dayız. 19 Mart başarısız darbe girişimde karşı direnişin 7. günündeyiz. Meydanlarda toplanıyoruz ama miting yapmıyoruz. Bir darbeye karşı direniyoruz ve direnme hakkımızı kullanıyoruz. Karşımızda kendi siyasi çıkarları için Türkiye’ye ihanet eden bir avuç insan var. Çünkü arkalarında halk yok, millet yok, kalabalıklar yok. Arkalarında devletin tamamı da yok. Devlet dediğiniz, onu yönetmek için milletten yetki isteyen, milletin yetkisiyle başa gelen bir avuç muhteristen ibaret değildir.
Bu devletin kodları, gelenekleri, bu devletin 100 yıllık hatta çok daha gerilere dayanan ve içinde vicdan olan, akıl olan, bu ülkenin geleceğini düşünen bu devletin kodları vardır. Emin olun bugün devleti yöneten bir avuç güya iktidarın yanında, bu devlet memurlarıyla, yöneticileriyle ve bu ülke her zaman iyi olsun diye düşünen çok sayıda bileşeniyle birlikte bu yaşananların tamamının nasıl bir zarar verdiğini de görüyor. Devleti de karşısına almış, milleti kaybetmiş bir iktidarla karşı karşıyayız.
Öyle sakın ha “Devlet haklı şunu diyor, devlet haklı bunu diyor.” Devletin aklı şunu söyler: Milletin menfaati neredeyse devletin aklı oradadır. Milletin menfaati demokrasidedir, darbenin karşısındadır. Ve bu darbeye 19 Mart’ta karşı kalkıştılar. 19 Mart günü bu darbeye kalkışıldığında 20 Mart sabahı şunu gördük biz hep birlikte: Duygularınızı çok iyi anlıyorum ancak “Miting yapacağız akşama!” bu bağırtılar, çağrışlar… Burada grup toplantısını yapalım.
“Diploma iptali, İstanbul Sözleşmesi’nin iptali kadar hukuksuz”
19 Mart gününe giderken önce hepimiz biliyorduk bir organize kötülükle karşı karşıya olduğumuzu ve bu organize kötülük aslında 19 Mart gününü şöyle işaret ediyordu: “Diploma iptal edecekler.” O gün diploma iptalini İstanbul Üniversitesi’nin İşletme Fakültesi’nden bekliyorlardı. Ama bir yanda da şunu söylüyorlar: “O güne bırakamayız, bir gün öncesinden, Salı’dan bilmeliyiz kaç kişi ‘evet’ diyor.” 4 kişi lazım onlara, 2,5 cevabını almışlar. Üçüncü, belki dördüncüyü bulamıyoruz. Bunu duyunca öyle bir işe kalkıştılar ki, hani iki kötülük birbirine benzetilemez, yarıştırılamaz ama nasıl İstanbul Sözleşmesi’ne Meclis girip sonra bir tek adam imzasıyla alakasız bir şekilde çıkıldıysa, en az onun kadar hukuksuz bir şekilde, fakültenin verdiği ve arkasında duracağı diploma, baskıyla ikna edemedikleri, dekanını istifa ettirdikleri ama ikna edemedikleri fakültenin yerine bir gün önce, ertesi gün toplanıp da “Diploma geçerli.” demesinler diye üniversite yönetim kurulunu toplayıp oradan diplomayı iptal ettirdiler.
“Her darbenin bir simge mekanı vardır”
Ekrem Başkan bir iftardaydı, ben bir iftardaydım. İkimiz de bu kötülüğün ne manaya geldiğini anlattık. Sabah gözlerimizi bir açtık, bu sefer ne kötülük planladılarsa, ellerinde ne varsa, hani diyor ya gençler “Bütün tuşlarına basarak kötülüklerin.” Hem terör soruşturması açtılar, yolsuzluk soruşturması açtılar, İBB dediler, yanındakiler, sağındakiler, solundakiler dediler. Ben o gün sabah uyandığımda ilk işim İstanbul’a ulaşmak, bu darbenin hedeflediği mekanı savunmaya geçmek oldu. Çünkü her darbenin bir simge mekanı vardır. Darbeler iktidara karşı yapılır ve iktidar nerede temsil ediliyorsa orayı geçirmeye, ele geçirmeye çalışır. Nasıl her darbe millet egemenliğini sona erdirip meclisleri kapatırsa, burada da hedefin İstanbul Büyükşehir Belediyesi, onun simge binası Saraçhane olduğunu biliyorduk.
Her geçen gün yoksulluk artıyor. İşsizlik artıyor. Sorunlar büyüyor. Şehir yaşanılamaz hale geliyor. Yeşil azalıyor şehirde ama birileri yeşil dolarları biriktiriyorlar bir başka yerlerde. “Bizim sesimizi kimse duymayacak mı?” derken, onu dediklerinde gözlerinin önüne bir alternatif geldi. Yanındaki Esenyurt’u yıllardır AK Parti yönetiyordu. Nefes alacak yer kalmamıştı. Kişi başına yarım metrekare yeşil alan kalmıştı ama orada Beylikdüzü diye bir yer vardı. Heyecanlı, genç, dinamik, hem Cumhuriyet Halk Partisi’nden gelen ama toplumun tüm kesimlerini bilen, seven, dayanışan birisi kolları sıvamış, o Esenyurt’un yanında inanılmaz kent suçlarına karşı mücadele eden, yarım metre yeşil alana karşı kişi başına 20 metrekare yeşil alan tanımlayabilen birisi. Suç işlemeden, suç işletmeden, yemeden, yedirmeden, çalmadan, çaldırmadan bir mutlu kent yaratmıştı. “Burayı da o yönetse ne olur?” dediler. Düşündüler, “İyi olur.” dediler. 2019’da bu kenti, Saraçhane’yi Ekrem İmamoğlu’na emanet ettiler.
“İmamoğlu’nun bileğini bükemediler”
Önce, önce bir şaşkınlık. Sonra hemen “Fark çok az, 13.000 oyla bunu onlara mı vereceğiz?” Hatta Süleyman Soylu Büyükçekmece’ye doğru yolda “Bütün oylar ortada, boşalttın orayı ben hallederim.” Sandık başına 33.000 sandık var, fark 3 sandıkta 1 oy kadar. Süleyman Soylu diyor ki: “Sandıkların güvenliğini polise aldırtırım, ben hallederim efendim.” 19 gün burada ön sıralarda oturan milletvekilleri ve bu görevi geçmiş dönemde, o dönemde yapan arkadaşlarımız sandık nöbeti tuttular. Çuvallar üstünde uyudular. O sayımı, o sayımda İstanbul’un iradesini çaldırmadılar. Ardından, ardından mazbatayı aldık, sevindik ve Saraçhane’ye gidip hep birlikte devraldık. O andan beri de ne yaptılarsa, o seçimi hazmedemeyip seçimi iptal ettiler. 13.600 fark 806.000 oldu. 5 yıl boyunca çalıştırmamak için her yolu denediler. Otobüsleri yalandan yaktılar. Yürüyen merdivenlerin arasına taş sıkıştırdılar. Her türlü hizmeti aksatmak için her yola başvurdular. Yurt dışından bulduğumuz parayı imzalamadılar. Projelerimizi onaylamadılar ama durduramadılar ve son seçimlerde yenecek, onu yenecek rakip bulmakta da zorlandılar, kendilerini ortaya attılar. Bir cumhurbaşkanı, birden çok genel başkan, 18 tane bakan, devletin bütün gücü, ilçe başkanı hükmünde kaymakamlar, il başkanlığını aşan il başkanları, valilerle yüklendikleri seçimde çok uğraştılar ama Ekrem Başkan’ın bileğini bükemediler. Çünkü İstanbullular o bileğin gücünü de, o yüreğin gücünü de gayet iyi biliyorlar.
Bütün darbeler seçilmişe karşı seçilmemişi getirmek üzere yapılır. 19 Mart darbesi de hazımsız bir darbecinin kayyımı getirmek için yapıldı. Bir diğer mesele terör suçlaması. diyorlar ki CHP, DEMParti ile kent uzlaşısı yaptı. Kent uzlaşısı bizim değil, DEM Parti’nin tanımlaması. Reddettiğim için değil, doğrusunu herkes bilsin diye bunu söylüyorum. Bu süreçte DEM Parti’nin kendi adaylarını belirlediği bir yaklaşım izledik.”
KÖŞE YAZILARI
2 saat önceKÖŞE YAZILARI
8 saat önceKÖŞE YAZILARI
8 saat önceGENEL
9 saat önceGENEL
9 saat önceGENEL
9 saat önceGENEL
9 saat önce