Milli Kültürümüzün Temeli Türkçemiz

Milli Kültürümüzün Temeli Türkçemiz

ABONE OL
7 Mart 2024 18:37
Milli Kültürümüzün Temeli Türkçemiz
4

BEĞENDİM

ABONE OL

Kültür; bir toplumda ilerlemenin, üretimin, eğitimin, bilimin, güzel sanatların, insan ve toplum anlayışının gelişim düzeyini gösteren araçların tümüdür. Milletlerin dayandığı temel ilkeleri başında kültür gelir. Kültür vasıtası ile iletişim kurar; ailevi, ahlaki yaşantımızı düzenler; tabiatla hatta düşmanlarımızla nasıl mücadele edeceğimizi biliriz. Kültüre bağlılık kısaca dile, ahlaka, örf ve adetlere, tarihe, geleceğe bağlılıktır. Kültür, bir toplumu diğer toplumlardan ayıran ve o topluma ait özel bir yaşam tarzıdır.

Emperyalizm ya da diğer adıyla yayılmacılık; bir milletin, başka bir milleti, siyasi ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması ya da yayılmayı istemesi anlamına gelmektedir. Emperyalizmin bir yöntemi olan kültür emperyalizmi ise en basit tanımıyla bir ülkenin kendi kültürel değerlerini ve ideolojisini başka bir ülkenin halkına benimsetmesidir. Bu, uzun soluklu bir harekettir ve nesiller boyu sürer. Buradaki temel amaç, insanların örgütlenmelerini engellemek; geleceği ve geçmişi olmayan, sadece gününü yaşamayı amaçlayan insan tipi yaratmaktır. Bu insanlar, tepkileri ve zevkleri önceden öngörülebilen, dolayısıyla kontrol altında tutulabilen kitlelerdir.

Kültürel bozulma; bir kültürün başka bir kültürü kendi içinde eriterek yok etmesidir. Asimilasyon ise, farklı kökenden gelen grupları ve bunların kültür birikimlerini, kimliklerini, baskın doku ve yapı içinde eriterek yok etme sürecinin sonudur. Asimilasyon, kültür yayılmacılığın gizli ya da açık olarak izlediği zora dayalı politikalar ile gerçekleştirilmeye çalışılabilir. Bu maksatla kullanılan en önemli silah dildir. Bir ülkede resmi dilin yerine yabancı ülke dillerinin yaygın olarak kullanılması kültür emperyalizminin sonucudur.

Küreselleşme söylemleriyle uluslararası meşruiyet kazandırılan kültür emperyalizmi ile ülkelerin eğitim sistemlerine girilmekte, gelişim ve yenilik hareketleri adı altında kültürel ve sosyal yapıları yozlaştırılmaya başlanmakta, tarihleri unutturulmakta, yanlış yorumlarla gençliğe milli güveni kaybettirilmekte, kitle iletişim araçları yoluyla dil yapısı bozularak nesillerin arası açılmakta ve milli birliğin en önemli halkalarından olan dil unutturulmaktadır. Tüm bunların sonucunda da ülke hiçbir direniş göstermeden sömürülmeye hazır hale gelmektedir.

Çin İmparatoru’nun, Türk Hakanı İşbara’dan Göktürkleri Çinlileştirebilecek bazı işler yapmasını istemesi karşısında İşbara’nın verdiği cevap; bir milletin varoluşunda kültürün taşıdığı önemi gösteren güzel bir örnektir. Göktürklerin Çinliler karşısında zor günler yaşadığı bir dönemde, “Çin İmparatorunun oğlu” olmayı ve siyasi bakımdan Çin’e bağlanmayı kabul etmek zorunda kalan İşbara, 585 yılında Çin imparatoruna gönderdiği bir mektupla bu konudaki istekleri şöyle cevaplandırmıştır:

“Size bağlı kalacak, haraç verecek, kıymetli atlar hediye edeceğim. Fakat dilimizi değiştiremem, uzun saçlarımızı kestiremem, halkıma Çinli elbisesi giydiremem, adetlerinizi ve kanunlarınızı alamam. İmkân yoktur. Çünkü bu bakımlardan, bütün milletim hassasiyetle çarpan tek bir yürektir.”

Ancak 50 yıl süren esaret döneminde, Türkler arasında isimlerini değiştirenler ve Türk benliğini yitirenler olmuştur. Orhun Yazıtları’nın bir parçası olan M.S. 732’de yazılan Kül Tigin kitabesinde bu durum şu kelimelerle ifade edilmiştir:

“…Beylerle millet anlaşamadığı, Çinliler de hile ile kardeşi ağabeye düşman ettikleri, beylerle halkın arasını açtıkları için Türk milleti yurdundan olmuş, kağansız kalmış. bey olacak erkek evlatlar Çinlilere uşak, hanım olacak kız evlatlar hizmetçi olmuş. Türk beyleri Türk adını bırakıp Çinli beylerin adlarını almış. Çin kağanına boyun eğmişler.”

Bu tarihi belgelerde milli kültürün korunmasında milli dilin gerekliliği açıkça ifade edilmiştir.

İngiliz dilbilimci Prof. David Crystal tarafından 2000 yılında basılmış “Dillerin Ölümü (Language Death)” isimli kitapta, bir dilin hayati tehlikeye girdiğini haber veren emarelerden, bir de yok olma yolunda geçirdiği üç aşamadan bahsediliyor:

Birinci evre: yabancı hâkim gücün dilinin konuşulması için ağır baskısı vardır. Baskı tepeden aşağı teşvikler ve devletin kanunları yoluyla, aşağıdan yukarı halkta özenti ve moda yaratılarak olmaktadır.

İkinci evre: çift dilli dönemdir. Ulusal dilin kullanım alanı azalmaktadır. Eğitim her düzeyde yabancı dilden yapılmaya başlanmış, her kesimden insanlar işi gücü bırakıp yabancı dili öğrenme yokuşuna sürülmüştür. Meslek, bilim yerine hiç gereği olmayan yerlerde bile herkes yabancı dil sınavına girmekle meşguldür.

Üçüncü evre: gençler artık yabancı dili ulusal dilden daha iyi bilmektedir. Velilerle çocuklar kendi dillerinde konuşamaz duruma gelmiş, bir nesil sonra çift dillilik de kalmamış ve ulusal dilin yerini yabancının dili almış olacaktır.

Ülkemizdeki gelişmelere bu açıdan bakılırsa dilimizin yozlaşmasına yönelik çabaların daha iyi anlaşılması sağlanacaktır. Unutulmamalıdır ki; “Her bireysel ya da toplumsal bozulmanın ilk belirtileri dildeki yozlaşmadan başlamaktadır.”

Kendisine çok şey borçlu olduğumuz Atatürk yapılması gerekenlerden bahsederken Türk dilinin korunmasının gerekliliğini özellikle vurgulamış ve “Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duyguların gelişmesinde başlıca etkendir. Ülkesini, bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” demiştir.

Peki bizler neler yapabiliriz?

Türk olduğunu söyleyen ve Türk gibi yaşamak isteyen herkes Türkçe konuşmalı ve dilini korumalıdır. Herkes Türkçe öğrenmeye ve kullanmaya özendirmelidir.

Çocuklarımıza koyacağımız isimler Türkçe olmalıdır. İş yeri veya dükkân sahiplerini Türkçe isimler koymaya teşvik etmeliyiz. Aile kurumunu zedeleyen oluşumlara müsamaha gösterilmemeli, aile kurumunu güçlendirilmeye yönelik programlar desteklenmelidir.

Bilinen güçlerin yaratmaya çalıştığı “devletin dili olmaz.” söylemlerinin amacı; birliği bozulmuş ve kolayca üzerinde kirli oyunların oynanabileceği bir Türkiye Cumhuriyeti yaratmaktır. Milli birliğimizin devamlılığı için milli eğitimin Türkçe yapılması, basın ve yayın kuruluşlarının da buna özen göstermesi şarttır.

Milli karakterimizi ve kültürümüzü geleceğin gençlerine etkili bir şekilde öğretebilmek ve bunları onların hayatlarının temel değerleri olarak yerleştirebilmek maksadı ile eğitim sistemimiz yeniden sorgulanmalı ve gerekli ilave tedbirler alınmalıdır. Bu konuda çok kapsamlı ve titiz bir çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Milli benliklerini kaybetmiş bazı kimselerin, Türkçe’nin bilim dili olmadığı düşüncesini, Türk dili ve kültürünün değersiz olduğu fikrini, gerçek kültürün Batıda bulunduğu ve oraya uyulması gerektiği savını topluma aşılama çabalarına mani olunmalıdır.

Türkçe bilim dili olma açısından asla yetersiz değildir. Asıl yetersizlik onun özelliklerinin ve yaratıcılığının bilinmemesinden, ona gereken özen ve ilginin gösterilmemesinden kaynaklanmaktadır. Türkçe, yapısı ve sistemi itibariyle bilim dili, “bilgisayar dili” olmaya en uygun dillerden biridir.

Kısaca Bizler; Türkiye Cumhuriyeti olarak sömürge olmamak için önce milli dilimiz Türkçemize sahip çıkmalıyız.

Dr. Tuğtigin ŞEN
E.Albay / Araştırmacı Yazar

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP