Kutlu Parti Genel Başkanı Prof.Dr. Yusuf Halaçoğlu: “Bizim Farkımız, İçeriden veya Dışarıdan Hiçbir Desteğimizin Olmaması”
  • Tercüman Gazetesi
  • Yazılar
  • Röportaj
  • Kutlu Parti Genel Başkanı Prof.Dr. Yusuf Halaçoğlu: “Bizim Farkımız, İçeriden veya Dışarıdan Hiçbir Desteğimizin Olmaması”

Kutlu Parti Genel Başkanı Prof.Dr. Yusuf Halaçoğlu: “Bizim Farkımız, İçeriden veya Dışarıdan Hiçbir Desteğimizin Olmaması”

Kutlu Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, partisinin siyasetteki hedeflerini, gündemdeki sorunlara bakışını ve çözüm önerilerini anlattı.

ABONE OL
1 Ekim 2025 02:54
Kutlu Parti Genel Başkanı Prof.Dr. Yusuf Halaçoğlu: “Bizim Farkımız, İçeriden veya Dışarıdan Hiçbir Desteğimizin Olmaması”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye siyasetinin en tartışmalı ve en sert dönemlerinden birinde Kutlu Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ile söyleşi gerçekleştirdik. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu yalnızca bir siyasetçi değil, aynı zamanda bir tarihçi. Akademik kimliğinden getirdiği keskin bakış açısını, siyasetin en hararetli meselelerine uyguluyor.

Bir yanda terör, kayyım tartışmaları, ekonomik kriz ve yargı bağımsızlığı, diğer yanda eğitim, tarih anlatısı, göç politikası ve dış ilişkiler… Halaçoğlu, tüm bu başlıklarda hem keskin eleştiriler yöneltiyor hem de kendi çözüm reçetelerini masaya koyuyor.

“Geçmişi temiz, dik duran, makam ve paraya boyun eğmeyen siyasetçilerle” yola çıktıklarını söyleyen Halaçoğlu, hem mevcut iktidara hem de muhalefet bloklarına sert mesajlar gönderiyor. “Bizim farkımız, arkamızda Türk Milleti dışında hiçbir güç olmaması” diyor.

Bu röportajda, Kutlu Parti liderine en kritik soruları sorduk. Cevaplar, hem alışılmışın dışında hem de iddialı. İşte Yusuf Halaçoğlu ile yaptığımız kapsamlı söyleşi…


Sayın Halaçoğlu, Kutlu Parti’nin kuruluşunu “Türkiye’nin kurtuluş reçetesi” diye lanse ettiniz. Programınızda “terörsüz Türkiye”, “adil düzen”, “tek başına iktidar” gibi iddialı hedefler var. Kamuoyunda merak edilen şu: Sözlerinizin arkasında somut plan ve uygulanabilirlik var mı? Sorularımızı açık ve net yönelteceğiz; yanıtlarınız da bu çerçevede olursa memnun oluruz.

Öncelikle iktidarın “Terörsüz Türkiye” hedefini nasıl tanımlıyorsunuz? Yalnızca PKK ve radikal gruplar mı, yoksa siyasi şiddetin tüm formları mı? Bu hedef için 6 ay, 1 yıl, 3 yıl gibi somut adımlarınız neler? Hangi yasaları değiştireceksiniz? Çözümü yalnızca askeri-hukuki tasfiyede mi arıyorsunuz, yoksa siyasal/diplomatik bir kanal da var mı?

“Bütün sorunların ortadan kaldırılması, adil bir hukuk düzeni, gelir eşitliği, ifade özgürlüğü ve insan haklarının uygulanmasıyla mümkündür.”

Terörsüz Türkiye sloganı bize ait bir slogan değil, öncelikle bunu belirteyim. Tabii ki terörsüz bir Türkiye kimsenin reddedeceği bir şey değil. Ancak terörün nereden kaynaklandığını, kim tarafından desteklendiğini ve hedefinin ne olduğunu iyi bilmek gerekir. Türkiye’deki terörün hangi devletler tarafından desteklendiğini ve hedefinin ne olduğunu son zamanlardaki gelişmeler göstermiştir. Bu durumda teröristlerle masaya oturduğunuzda, teröristlerin özgür iradesi yerine, onları sevk ve idare edenlerin bir takım hedef ve istekleriyle karşılaşırsınız. Nitekim bugün maalesef Türkiye’de ilk dört madde değil ama 42. ve 66. Maddeler ile Adem-i Merkeziyet (federatif yapı) üzerinden teröristlerin demokratikleşme isteklerine odaklanılmaktadır. Bu maddelerle ilgili hükümet tarafından Binali Yıldırım ve Devlet Bahçeli tarafından açıklamalar yapılmış, hatta Sn. Bahçeli tarafından 66. Maddeyi tamamen ortadan kaldıracak, bir Alevi, bir Kürt cumhurbaşkanı yardımcısı olması teklifi yapılmıştır. Böyle bir uygulamanın toplum içinde ırka ve inanca dayalı bir ayrışmayı getirmesi kaçınılmazdır. Bu defa da başkaları çıkacak, bir sünni, bir Türk cumhurbaşkanı olmasını isteyecek, böylece toplum tamamen din, mezhep ve ırka dayalı ayrışmaya girecektir. Buna bağlı olarak 66. Maddenin birleştirici işlevi ortadan kalkacaktır.

Şiddet ise, devlet tarafından veya bireyler tarafından olmak üzere iki açıdan değerlendirilebilir. İlki, devleti yönetenlerin hukuk tanımazlıklarından kaynaklanır. İkincisi ise pisikolojik, adaletsizlik, kötü eğitim, bazı kimselerin halkı kin ve düşmanlığa yöneltmesinden ortaya çıkar. Bütün bunların ortadan kaldırılması, okul öncesinden başlayan eğitim, adil bir hukuk düzeni, gelirde eşitlik, ifade özgürlüğü ve insan haklarının uygulanmasıyla çözümlenir. Bunun için de Demokrasi kurallarının ve kanunların ayırt etmeksizin herkese eşit uygulanması gerekir. Bu bakımdan köklü bir eğitim değişikliği, yasama, yürütme ve hukukun ayrı birer erk olarak kişilere bağlı olmaktan çıkarma, insan haklarını, ifade özgürlüğünü uygulama ve kanunların kişi hak ve hukukunu koruyan hükümleri çerçevesinde eleştirilere saygı gösterme konuları ilk önceliğimiz olacaktır.


Seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyım atanmasını hukuk devleti açısından meşru buluyor musunuz? İktidara gelirseniz tüm kayyımları geri alacak mısınız? Belediye başkanlarını iade ederseniz, yolsuzluk ya da terör iddialarında tarafsız soruşturmayı nasıl sağlayacaksınız?

“Seçime girerken adayların niteliklerini en ince ayrıntısına kadar araştıracağız; böylece kayyıma gerek kalmayacak.”

Burada özellikle bir şeyi dile getirmek isterim. Seçimlerde aday belirlemelerde bir takım düzenlemeler yapmak suretiyle, seçilmişlerin yerine kayyım atanmayacak bir ön tedbir alacağız. Seçime girerken sabıka kaydı alınan bir kişinin, seçildikten sonra görevden alınması demokratik bir ülkede tutarlı bir durum değildir. Bunun için çıkarılacak bir yasayla Seçim Kurulu, seçimden önce adayların niteliklerini önceden en ince teferruatına kadar araştırarak aday olup olmayacağına karar verecektir. Böyle bir uygulama sonunda kayyım atanmasına da gerek kalmayacaktır. Şayet seçildikten sonra suç örgütlerine girecek olursa, o takdirde, belediye meclisi içinden seçimle başkan belirleme yoluna gidilecektir.


Enflasyon rekor kırıyor, TL değer kaybediyor, işsizlik artıyor. Acil eylem planınız ne? Faiz, bütçe disiplini, sosyal yardımlar konusunda üç somut adım söyler misiniz? Kaynağı nereden bulacaksınız, hangi vergi artışları ya da kesintiler olacak?

“Yatırım ve üretim olmadan ekonomide cari açığı kapatmanız mümkün değildir.”

Öncelikle belirtmeliyim ki, bir ülkede ekonominin gelişmesi, yatırımlara bağlıdır. Yatırım hem işsizliği ortadan kaldırır, hem de üretimin artmasına ve haliyle ihraç malları dolayısıyla da ülkeye sıcak paranın girmesine vesile olur. Bunun için yatırım yapacaklar, yatırımlarının emniyetini düşünür. Şayet bir ülkede adil bir hukuk düzeni yoksa, yatırımcının karşısına rüşvet dahil birçok engeller çıkarılıyorsa o ülkeye yatırımcı gelmez. Biz Kutlu Parti olarak öncelikle hukuku siyasetin etkisinden kurtaracağız. Yani gerek Hâkimler ve Savcılar Kurulu, gerekse Anayasa Mahkemesi üyelerinin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını kaldıracağız ve siyasetle bağını keseceğiz. Mahkemelerde, kimlerden oluşacağı ve nasıl seçileceği parti programımızda belirtildiği üzere jüri olacaktır. Devlet birimlerinde lüksten ve gösterişten uzak lüks araçlar olmayacağı gibi, sayıları 110 bini aşan kamu araçlarının da sayıları düşürülecek, tarımda, hayvancılıkta, sağlıkta gerçekleştireceğimiz reformlarla hem köylümüzün gideri ve maliyetleri düşürülecek, üretim artacak, hem de Türkiye’de üretilecek zirai ürünlerin ithaline gerek kalmayacaktır.
Yatırım ve üretim olmadan ekonomide cari açığı kapatmanız mümkün değildir. Bunun için üretime yönelik yatırım yapanların, istihdam ve üretim artırımına paralel olarak vergilerinden indirim yapmamız söz konusudur. Borçla borçu ödeyen, faizi yüksek faizle aldığı borçla ödeyen bir ülke, ne enflasyondan ne de mali krizden kurtulabilir. Ayrıca herkes bilmektedir ki vergi kaçakları, alınan vergilerden daha fazladır. Vergi matrahları düşürülürken, reel gelir üzerinden bir vergilendirme yapılacaktır. Kısaca, çok iyi bir denetim ve adil bir vergilendirme ve vergi tahsili ile ek vergiye gerek kalmayacağı aşikârdır. Ayrıca Cumhurbaşkanlarının Çankaya Köşkü’ne taşınması, şu anki Külliye’ye ise tüm bakanlıkların yerleştirilerek bina kiralanmaması da parti programımız arasında yer almaktadır. Yine milletvekilleri dahil hiç kimse birden fazla maaş almayacak, emekli ve asgari ücrette adil bir maaş uygulaması gerçekleştirilecektir.


“Haksız kazançla mücadele” diyorsunuz. Somut reformlar hangileri? Mal varlığı denetimi mi, bağımsız soruşturma ofisi mi, yeni yasa mı? Bu mekanizma iktidar değiştiğinde siyasi intikam aracına dönüşmeyecek mi?

“Halkın hakkını aramaz, yolsuzlukla ve rüşvetle mücadele etmezsek görevimizi yapmamış oluruz.”

Gerçek bir ihale kanunu ile ve bu kanun çerçevesinde eşit şartlarda ihalelerin verilmesi, ihracat ve ithalatın sıkı şekilde denetlenmesi, gümrük kaçakçılığı, uyuşturuculardan elde edilen ve çeşitli adlar altında ülkeye sokulan kara paralar, ülkede üretilmesine rağmen kendi üreticimizin mağdur edilerek dışarıdan getirilen ürünlerin önlenmesi, çalışmadan halkın duygularıyla oynanarak edinilen paralar, gerçek geliri belli iken bunun çok çok üstünde meblağa sahip olanlar, harcama yapanlar, halkın hakkını gasp ederek cebini dolduranlar, rüşvet almak ve vermek gibi vesaire konularda, ciddi takip söz konusu olacaktır. Bu gibi uygulamaların siyasi intikam olarak değerlendirilmesi yanlıştır. Halkın hakkını aramaz, yolsuzlukla, rüşvetle, haksız kazançla mücadele etmezsek görevimizi yapmamış oluruz. Bunun intikam olarak nitelendirilmesi büyük yanlıştır.


Siz tarihçisiniz ve 1915 üzerine yaptığınız çıkışlar hâlâ tartışılıyor. Kutlu Parti iktidarında tarih eğitimi ve anlatısı yalnızca resmi devlet tezine mi dayanacak? Azınlık hakları, akademik özgürlük ve araştırma bağımsızlığı konusunda hangi somut güvenceleri veriyorsunuz?

“Gerçek bir tarih bilgisi, kişiyi ve toplumu daha bilinçli hale getirir.”

1915 Ermenilerin soykırıma uğradıkları iddiaları dünya arşivlerinde yaptığımız ciddi araştırmalar sebebiyle artık büyük ölçüde gündemden düşmüş durumdadır. Dolayısıyla o yaptıklarımız tamamen bilimsel ölçütlerde yapılmış çalışmalardır. Bugünkü tarih ders kitaplarındaki bilgilerin yenilenmesi gerekmektedir. Gerçek bir tarih bilgisi, kişiyi ve haliyle toplumu daha bilinçli duruma getirir. İktidarımızda, diğer Türk Devletleriyle birlikte Türk Tarihi’ni yazacağız ve bu kitap bütün Türk Devletlerindeki tarih ders kitaplarının temel kaynak kitabını oluşturacaktır. Tarihin kırılma noktaları ise kısa drama şeklinde işlenecek ve öğrencilere bunlar görsel olarak sunulacaktır.
Üniversitelere bir standart getireceğiz. Yabancı dil ilk, orta ve lise döneminde öğretilecek, bütün üniversiteler Türkçe eğitime dönecektir. Bu standart dışında kalanlar meslek lisesi haline dönüşecektir. Akademik özgürlüğün olmadığı bir ülkede, bilim de olmaz. Dolayısıyla öğretim üyeleri yaptıkları çalışmalarda tamamen özgür olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşları, Anayasamızda da belirtildiği üzere, din, dil, ırk, mezhep ayırt edilmeksizin hukuk önünde eşit vatandaşlarımızdır. Kutlu Parti olarak bizim için tek ölçü, mensubiyetine bakmaksızın vatansever olup olmamalarıdır. Ülkenin kutsallarına saygı gösterip göstermemeleridir. Kutlu Parti olarak her bir insanımızı, sahip oldukları etnisiteyi ayırt etmeksizin bu ülkenin eşit vatandaşları ve kardeşimiz olarak gören bir anlayış içinde değerlendiriyoruz.


MHP, İYİ Parti, bağımsız milletvekilliği… Şimdi de Kutlu Parti. Sık sık yön değiştiren bir siyasi yolculuğunuz var. Seçmen size neden güvensin? “Tek başına iktidar” hedefinizi hangi somut stratejiyle gerçekçi kılacaksınız?

“Bizim farkımız, arkamızda Türk Milleti dışında hiçbir kurum ve kuruluşun olmamasıdır.”

MHP’den Anayasa’ya hayır dediğim için ihraç edildim. İYİ Parti’den ise seçimlerden sonra, seçim öncesindeki belirlenen kuruluş felsefesi dışına çıkıldığı, merkez partisi haline geldiği için istifa ettim. Bağımsız hiç olmadım. Biz Kutlu Parti olarak, bir partiden seçilmiş bir milletvekilinin o partiden istifa edip başka partiye geçmesini uygun bulmuyoruz. Partisinden istifa eden milletvekilinin, milletvekilliğinden de istifa etmesi gerektiğine inanıyoruz ve programımız bu şekilde düzenlenmiştir.
Halkımız geçmişi temiz, dürüst, dik duran, eğilmeyen, makama, paraya tamah etmeyen siyasetçi istiyor. Bu açıdan baktığınızda bu sayılanların hepsini taşıdığıma inanıyorum. Buna vatandaşlarımız da inanıyor. Nitekim partimizdeki her arkadaşlarımız da aynı şekilde geçmişi temiz, tanınan ve güvenilir insanlardan oluşuyor. Ayrıca bütün arkadaşlarımız Kuva-yı Milliye ruhuyla, bir menfaat beklemeden omuz omuza bu mücadeleyi veriyoruz. Partimiz, sağ, sol, merkez gibi toplumu ayrıştıran batı kavramlarını kabul etmediği gibi, Millî Mücadele’yi gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları gibi sadece “vatanseverlik” temelinde, kimsenin etnisitesine bakmaksızın herkesi kucaklayan bir politikayı benimsemiştir. Açıkçası, partimiz toplumu birleştirmeyi, millet veya cumhur ittifakı gibi toplumu ayrıştıran sloganları ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Bugün anketlerde yüzde kırk birlere varan kararsız seçmen bizim hedef kitlemizden en önemlisidir. Türk siyasi hayatında iktidar olan partilerin nasıl iktidar olduklarını çok iyi biliyoruz. Bizim farkımız, arkamızda Türk Milleti dışında hiçbir kurum ve kuruluşun olmaması ve imece usulüyle teşkilatını kuran bir parti olmamızdır ve bu anlayışla iktidar olacağız.


Yargı bağımsızlığı: RTÜK, Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) gibi kurumların siyasallaştığı iddiası var. Siz atamaları ve idari tasarrufları siyasetten arındırmak için hangi somut yasa değişikliklerini yapacaksınız?

“Kutlu Parti iktidarında kesinlikle Cumhurbaşkanınca atanan HSK ve Anayasa Mahkemesi üyeleri olmayacak.”

Yukarıda da belirttiğim gibi hukukun bağımsız ve adil olması olmazsa olmazlarımızdandır. Bunlara bağlı olarak yasama ve yürütme de aynı şekilde birbirinden bağımsız olmak zorundadır ve bu demokrasinin bir gereğidir. Yine yukarıda belirttiğim gibi bağımsız bir hukuk sistemi olmayan ülkelerde gerek yerli ve gerekse yabancı yatırımcı yatırım yapmaz. Ayrıca siyasetin gölgesinde olan hukuk sistemlerinde adil bir yargılama da olmaz. Bu sebeple Kutlu Parti iktidarında kesinlikle HSK ve Anayasa Mahkemesi’ne Cumhurbaşkanınca ataması yapılan üye atamaları olmayacak, yeni bir yasayla bir düzenleme yapılıp yargı organları tarafından kıdeme ve diğer bazı şartlara göre atama yapılacaktır. Keza RTÜK ve YSK’ya da aynı şekilde siyaseti bulaştırmayacağız. Yalnız YSK kararlarına, belli şartlarda Anayasa Mahkemesi nezdinde itiraz söz konusu olabilecektir.


Suriyeliler ve diğer mülteciler konusunda geri gönderme mi, entegrasyon mu, vatandaşlık mı? Sınır güvenliğini nasıl sağlayacaksınız?

“Ülkemize gelenlerin, tehlike ortadan kalktığında ülkelerine gönderilmesi tabiidir.”

Uluslararası hukukta sığınmacı, geçici koruma altında bulunma gibi terimler özel hukuk şartlarını taşırlar. Geldikleri ülkede tehlikeli durumun ortadan kalkması halinde ülkelerine göndermek meşrudur. Dolayısıyla vatandaşlık verilmesi de söz konusu değildir. Bu sebeple ülkemize bu türden gelenlerin ülkelerine gönderilmesi tabiidir. Bunu o ülkenin yöneticileriyle fikir birliği içinde yapabileceğimiz gibi, ülke kanunlarına uymayanlarının sınır dışı edilmesi de ayrı bir uygulamadır. Ülkemizde bulunan bu tür göçmenlerin, Türkiye dışında başka bir ülkeye gitmek istemesi halinde buna engel olmamız da söz konusu olmayacaktır. Sınırlarda gerektiğinde, geçmişte olduğu gibi sınır güvenlik önlemleri almamız hakkımızdır.


NATO, AB, ABD, Rusya, Suriye… Önceliğiniz ne? İlk 100 gün için somut dış politika hamleleriniz neler? “Milli duruş” ile pragmatik çıkarlar çatışırsa hangisini seçeceksiniz?

“Hiçbir devlet bizim ne dostumuzdur ne de düşmanımız; ülke çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre hareket edeceğiz.”

Hiçbir ülke bir başka ülkeyle ne dosttur, ne de düşmandır. Ülke çıkarları neyi gerektiriyorsa mütekabiliyet esaslarına göre bir politika yürütmemiz yadırganmamalıdır. Söz gelimi bize vize uygulayan ülkelere vize, uygulamayanlara uygulamamak gibi.
AB ile ilgili olarak partimizin politikası şöyle olacaktır. Biz Türkiye olarak insan hakları, ifade özgürlüğü, hukukun bağımsızlığı, basın özgürlüğü gibi konularda zaten yapmamız gerekenleri yapıp görüşme kabul edip etmediklerini diplomatik yolla soracağız. 6 ay veya en geç bir yıl içinde kabul edilmediğimiz takdirde, gümrük birliğinden çıkacağız. Aslında bizim AB’ye girmemizden çok Avrupa Birliği’nin bize ihtiyacı bulunmaktadır.
ABD’ye gelince: Bugüne kadar müttefikimiz olan bu devlet, bize düşman olan devletlerden daha çok zarar vermiştir. ABD başkanıyla görüşmeyi bir meşruiyet olarak görmemiz mümkün değildir. Diğer devletlerle olduğu gibi ABD ile de karşılıklı menfaatlerimiz çerçevesinde ilişkilerimiz devam edecektir. Hiçbir devlet düşmanımız ve hiçbir devlet dostumuz değildir. Tabii bu tanım içine Türk Devletleri’ni sokmadığımızı bildirmek isterim.
Rusya ve Suriye ve diğer komşu devletlerle yine menfaatlerimiz çerçevesinde ilişkilerimizi sürdürürüz. Gerek dış politikada, gerekse iç politikada bir takım esneklikler olabilir, fakat bu esneklikler, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milleti’nin çıkarlarının ve onurunun önüne asla geçmeyecektir.


Son olarak: Yeni bir parti olarak %7 barajını aşmanız ve tek başına iktidar olmanız mümkün mü? Örgütlenme, illerdeki hedefler, seçmen tabanı ve zaman çizelgesi nedir? Bu hedefe ulaşmak için hangi temel vaadinizden geri adım atmaya hazırsınız?

“Bizim hedefimiz barajı aşmak değil, doğrudan iktidar olmaktır.”

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Kutlu Parti olarak biz çift meclisli parlamenter sisteme döneceğiz. 300-350 düşürülecek milletvekilleriyle, nitelikleri parti programımızda yer alan ve partisiz 150 senatörden teşekkül eden iki parlamento. Tabii bunun için Anayasa’da değişiklik gerekmektedir. Öte yandan Türkiye’de DYP, ANAP, AKP gibi partiler kuruldukları yıllarda iktidar oldular. Onların hangi strateji ile iktidar olduklarını bir tarihçi olarak çok iyi tahlil etmiş durumdayım. Arkadaşlarımızla omuz omuza iktidara ulaşacağız. Biliyorsunuz baraj %7’ye indirildi. Ama bizim hedefimiz barajı aşmak değil, doğrudan iktidar olmak. Zira parti programımızdaki hedeflerimize ulaşmak için iktidar olmamız gerekiyor. Şu anki siyasi atmosfer, bizim gibi halkın güvendiği ve inandığı bir partinin iktidar olması için en uygun bir ortamı oluşturuyor. Yukarıda da belirttiğim gibi, benim ve arkadaşlarımın geçmişinde bir olumsuzluk bulunmuyor. Maddi olarak da içeriden veya dışarıdan bir destek almamız da söz konusu değil. Tek güvencemiz asil milletimiz. Partimiz bütün olumsuzluklara rağmen teşkilatını tamamlamak üzeredir. Aslında olumsuzluk olarak gördüğümüz mali durumumuz, halkımız nezdinde olumlu görülmektedir. Parti arabamız yok, kendi araçlarımızı kullanıyoruz. Televizyonlarda bize yer verilmiyor ama bu da bize olumlu yansıyor ve en azından halkla birebir temasta oluyoruz.
Sonuç olarak emin adımlarla ve ülkemizin problem olarak görülen siyasetten eğitime, hukuktan sağlığa, tarımdan hayvancılığa, ekonomiden sosyal meselelere kadar devrim niteliğinde parti tüzük ve programımızı hazırlamış bulunuyoruz. Bütün bu şartlarda, iktidarımızda ilk günden itibaren Türkiye’nin iyi yöne gideceğini herkes görecektir.


En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP