Güne başladığımız o ilk andan itibaren duymaya ve dinlemeye başlarız her şeyi ve herkesi. Hatta belki de bir müzik ya da televizyon açarız bize eşlik etmesi için. Şarkıya eşlik ettiğimiz de olur, sadece duyduğumuz da. Günlük rutinlerle uğraşırken gelen sorulara ve taleplere de cevap veririz, otomatiğe bağlanmış gibi. Gözlüğünü ya da tişörtünü bulamayandan, en çok acıkanına kadar birçok ses ve talep yığılmıştır daha günün ilk saatlerinde. Bunlar tatlı telaşlardır ve bunu, bu sesleri yitirmiş olanlar çok daha iyi bilirler.
Günün ilerleyen saatlerinde herkes kendi yoluna koyulur. Evli evine, köylü köyüne gider ve kendinizle baş başa kalırsınız. Belki bir kahve alır, yoğun trafiğin gürültüsü eşliğinde ya da kuş cıvıltıları eksik olmayan bahçenizde bir mola verirsiniz. Birileri arar ya da gelirlerse onları da dinlersiniz; bazen destek olur, bazen de üzülmemeleri gerektiğini salık verirsiniz. Hatta bazen saçmalayıp gülme krizine girersiniz. Tüm bu akış içinde, kimi zaman yalnız kaldığımızı düşünsek bile yine de dış dünyanın sesi bir şekilde bizde yankılanmaya devam eder. Mesela evi temizlemeye başladığınızda, elektrik süpürgesinden tutun da kullandığınız her şeyin sesine maruz kalırsınız. Günün sonunda hissettiğiniz yorgunluk ise sadece fiziksel değildir. Fark etmeseniz de bu maruziyet belki kafanızı da şişirmiştir. Çevrenizdeki her şeyin sesi sizi yorarken, bir an durup düşündünüz mü: Bu seslerin arasında kendinizin sesini duyabiliyor musunuz?
Hayatın sesleri içinde devinip dururken kendimizi ne zaman dinleriz peki? Kendimizle konuşur muyuz? Gerçek anlamda “Nasılsın?” diye sorar mıyız hiç? Yaşananları düşünüp ya da derdimizi dillendirip, kendimize destek olur muyuz? Yüreklendirip, yola devam edebilmek için gereken gücü verir miyiz kendimize? Başardıklarımızla gurur duyup, hayattan aldıklarımızın hazzını içimizde hisseder miyiz? Yoksa bunu illa ki başka birinin mi yapması gerekir? Birilerine anlatıp, onlardan medet mi umarsınız? Emin olun ki sizi en iyi anlayan yine sizsinizdir. Gerçekten yüreğinizin, hissettiklerinizin, acınızın, tatlınızın ve daha binlercesinin arasında esas olanı bilen sadece sizsinizdir. Aslında her derdin çaresizi değil, çaresi de yine sizsinizdir.
Çünkü insan, kendiyle kurduğu bağ kadar güçlenir. Kendini duyan, anlayan, sarıp sarmalayan kişi; dış dünyanın karmaşası içinde kaybolmaz. Kendini dinlemek, sadece bir mola vermek değil; aynı zamanda içsel bir yenilenme sürecidir. Kendi iç sesimizi duyduğumuzda, gerçekten ne hissettiğimizi, neye ihtiyaç duyduğumuzu anlarız. Bu farkındalık; özgüvenimizi besler, karar alma becerimizi artırır, ilişkilerimizi daha sağlıklı hâle getirir. Kendimize verdiğimiz değer ve gösterdiğimiz şefkat, başkalarının bize sunduğundan çok daha derin ve gerçek bir iyileşme sunar. İşte bu yüzden, zaman zaman dış dünyanın sesini kısıp kendi içimize kulak vermek, en büyük ihtiyaçlarımızdan biridir. Çünkü insan, en çok kendisine iyi geldiğinde gerçekten iyi hisseder.
KÖŞE YAZILARI
28 dakika önceGENEL
31 dakika önceGENEL
31 dakika önceGENEL
31 dakika önceGENEL
32 dakika önceGENEL
32 dakika önceGENEL
32 dakika önce