İnsanın doğumundan ölümüne kadar geçen sınırlı zaman dilimine ömr denir. Ömrün bittiği, hayatın sona erdiği zamana da ecel denir. Giden gün bir daha geri gelmiyor. Bizler ise günler ve geceler birbirini kovalarken, olayların akışına kapılıp günlük dertlerin arasında boğuluyoruz. Sanki ömrümüz hiç bitmeyecekmiş gibi kendi dünyamızda doludizgin gidiyoruz. Aslında ömrümüzün tükendiğini hiç fark etmiyoruz.
Evet, evet; ben de itiraf ediyorum ki bir insan olarak bu gaflet uykusu içinde bu zamana kadar ömrümü doludizgin tükettim. Birçok şeyi idrak etmeye daha yeni, 57 yaşına merdiven dayadığım bu yıllarda anlamaya başladım. Kendimi ve geçmiş yıllarımı değerlendirdiğimde aklıma gelenlerden sadece bazılarını burada sizlere yazmaya cesaret edebiliyorum.
İnsanlık ömrünü nerelerde ve ne amaçlarla tüketiyor? Aziz vatanımın etrafının cehenneme döndüğü, ülkelerin ve milletlerin parçalanarak mahvedildiği bir coğrafyada, senaryosu güçlü devletler tarafından cephane ve silah sektörüne hizmet için yazılan büyük bir oyun içinde; her gün kendi kutsal vatanımda iç çekişme olaylarını ve her dönemde değişik ikilikler yaratarak masum vatan evlatlarının birbirine vurdurularak şehit edilmelerini yakinen gördüm.
Askerlikten emekli olduktan sonra emekli subayların kurduğu bir doğa yürüyüş grubu ile tanışma fırsatı yakaladım. İçinde iyi eğitim almış, seçkin kişilerin yer aldığı bu grup ile genellikle hafta sonları Ankara ve Bolu illeri etrafında doğa yürüyüşleri yapma şansım oldu. Bu mümtaz doğa gezi grubu ile doğal güzelliklerde yaptığım geziler sırasında yaşadıklarım, 56 yıldan beri süregelen hayatımı yeniden sorgulamama imkân sağladı.
Bu yürüyüş grubu ile yaptığım doğa yürüyüşlerinde tüm grup üyelerinin neşeli ve birbiriyle şakalaşarak, bütün doğal güzelliklerin nimetlerini tatmak ve görmeyenlere aktarabilmek için yaptıkları çalışmaları yakinen izledim. Yeni açmış çiçeklerin ve bir dala konmuş yabani bir canlının fotoğrafını ona hissettirmeden çekmek için sessizce yaptıkları işbirliğinden, çıkılan tepelerdeki Türk bayrağı gölgesinde çekilen anı fotoğraflarına kadar birçok yerde ben de katılarak bütün faaliyetlerini yakından gözledim.
Gözlerken, eskiden Tim Komutanı olarak kahraman timim ile bölücü teröre karşı yaptığımız operasyonlardaki durumumu düşündüm. Ben ve timim de işbirliği içindeydik, biz de sessizdik. Hem de bizler, çok daha doğal ve insan eli değmemiş, daha güzel vatan topraklarımızdaydık. Ama bu yürüyüş grubunun neşe ve kahkahalarının aksine, benim ve timimin sessizliği ve işbirliği, terör örgütüne yerimizi belli etmemek, pusuya düşmemek ve teröristlere hissettirmeden yaklaşarak onları yok etmek içindi.
Bizim de bu yürüyüş grubu gibi kameralarımız vardı. Ama biz bunları doğal güzellikleri değil, terör örgütü mensuplarını tespit edip yok etmek için kullanmıştık. Biz de hiç insan geçmeyen yolları kullanmıştık ama mayına basmamak içindi. Biz de en ücra yerlere bakmıştık ama sadece terörist bulmak içindi. Ve biz de operasyon bittiğinde şanlı bayrağımızı çıktığımız tepelerde asmıştık ama sadece “Devlet burada” demek içindi.
İnsanlığa sunulan doğal güzelliklerde şimdi bu yürüyüş grubu ile beraber hayatın ve insanlığın tadını çıkarırken, geçmişte farklı dünyalarda nelerle ömrümüzü tüketmiştik.
Ne acı; tamamen birbirine zıt dünyalar.
Senaryosu güçlü devletler tarafından yazılan bu acımasız insanlık içinde, bu zamana kadar ben de bulunduğumdan bir insan olarak şu anda vicdanen suçluluk duyuyorum.
AMA ama ama bu acımasız insanlık içinde, can damarlarım olan vatanımı, devletimi, milletimi ve ailemi bir asker olarak bu zamana kadar koruyabilmiş olmaktan şeref duyuyorum.
Ne Kadar Birbirine Zıt Düşünceler
Allah’ım, Yaradan’ım, Tanrım!
Bana değiştiremediğim şeyleri kabul etmek için
Sükûnet,
Değiştirebileceğim şeyler için
Cesaret,
Ve bunu ayırt edebilmem için
Akıl ver…!!!
… diyerek Allah’ıma dualar ederken, aşağıdaki iki soruyu Yaradan’ımın bana sorduğunu ve Allah’ımızın aklımızı yeniden kullanmamıza fırsat verdiğini hissediyorum.
Birinci soru: Savaşlarda acımasızca akıtılan insan kanlarının hesabını hangi insanlık verecek? Savaşlarda öldürülenlerin, geriye kalan yetimlerin, çocukların, eşlerin, kardeşlerin ve diğerlerinin haklarını bu insanlık nasıl ödeyecek?
İkinci soru: Bütün dünya insanlığının birbirinden korunmak ve birbirini yenmek için silahlara, ordulara, gerillalara ve de askerlere harcadığı para ve de sarf ettiği zaman, bütün insanlığın kardeşliği için kullanılsaydı insanlığın şu andaki durumu acaba nasıl olurdu?
Ve şimdi bu iki sorunun cevabını, 57 yaşına girdiğim bu yıllarda Allah’ımın izni ile sanırım buldum. Bu iki sorunun cevabı ne kadar basitmiş. Sizlerle hemen paylaşmak istiyorum:
Dünya hayatı ile ilgili yapabileceğimiz en basit ve en güzel şey, kendi hayatımın en mutlu geçmiş olan çocukluk yıllarında her radyo çaldığında büyük bir zevkle dinlediğim Hayat Bayram Olsa şarkısını hep söylemek ve bu güzel şarkının sözlerini hep hayatımızda uygulamak.
Bu güzel şarkıyı ve bu şarkının anlamlı sözlerini sizler de hatırladınız mı?
Haydi artık kalan ömrümüzde hep bu şarkıyı söyleyelim ve Allah’ımıza, bütün dünya insanlığının bu değerlere sahip olabilmesi için hep beraber dualar edelim.
Allah’ım, ne olur…
… Bütün dünya buna inansa
Bir inansa hayat bayram olsa
İnsanlar el ele tutuşsa
Birlik olsa
Uzansak sonsuza
Haydi…
Hayatımızı Hep Beraber Bayram Yapalım ve Uzanalım Hep Beraber Sonsuzluğa.
Saygılarımla,
Dr. Tuğtigin Şen
Emekli Albay
GENEL
Az önceEKONOMİ
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceEKONOMİ
Az önceGENEL
Az önceTercüman Gazetesi Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.