

Hayâ, utanmak değildir sadece.
Utanmamak ise hiç değildir.
Hayâ; insanın içindeki ahlak alarmıdır, yanlış bir şey yapınca çalan vicdan zilidir.
Hayâ; gözün yere bakması, elin yanlış yere gitmemesi, dilin haddi aşmaması, bedenin edebe bürünmesidir.
Hayâ; örtüdür, ölçüdür, özdür.
Ama şimdi?
Şimdi hayâ, tozlu raflara kaldırılmış; üzerine “çağa uygun değil” etiketi yapıştırılmış bir eski eşya gibi.
Modası geçmiş sayılıyor. Çünkü bu çağda utanmak, “özgüven eksikliği” zannediliyor.
Reklamlar bağırıyor: “Kendin ol, cesur ol!”
Yani ne demek?
“Ne edep bırak, ne sınır… Soyun, sergile, göster, beğenil, onaylan!”
Hayâ ise diyor ki: “KENDİNİ UCUZLATMA!”
Bir zamanlar hayâsızlık bir ayıptı.
Şimdi utanmak ayıp oldu.
Bir zamanlar kadın hayâsıyla yücelirdi, şimdi ne kadar teşhir ederse o kadar ‘trend’ oluyor.
Eskiden insanlar hayâdan ağar ağar yürürdü; şimdi sokaklarda, ekranlarda hayânın cesedi çiğneniyor.
Üstelik bu çürümenin adına da “medeniyet” deniyor.
Dijital ekranlardan sarkan arsızlıklar, sosyal medyada “fenomen” diye alkışlanıyor.
Çocuk yaşta dans ettirilen kızlar “çok tatlı” bulunuyor.
Altmış yetmiş yaşındaki başörtülü ablaların şebeklikleri eğlenceli, komik görülüyor.
(Otur evinde torun sev, yetiştir be zottirik abla!)
Hayâlı gençlere “geri kafalı” deniyor.
Ve biz hâlâ soruyoruz:
Hayâ nereye gitti?
Hayâ gitmedi;
biz gönderdik.
Hem de bayraklarla, müzikle, reklamla, kanunla, eğitimle, “özgürlük” nutuklarıyla uğurladık.
“Hayâ, seni çok sevdik ama bu çağ bize dar geliyor” dedik.
Sonra ne mi oldu?
Hayâ gitti, mahremiyet öldü.
Hayâ gitti, güven çöktü.
Hayâ gitti, kadın metaya, erkek güce, çocuk ekrana emanet oldu.
Hayâ gitti, utanmazlar kürsüye çıktı, utananlar köşeye itildi.
Peki, çözüm ne?
Kur’an “takvâ elbisesi”nden söz eder:
“Ey Âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi indirdik. Takvâ elbisesi ise daha hayırlıdır.”
(A’râf, 7/26)
Peygamber Efendimiz buyurur:
“Hayâ imandandır.”
(Buhârî, İman 16)
“Allah’tan gerektiği gibi hayâ edin.”
(Tirmizî, Kıyamet 24)
Çünkü hayâ, insanın dışını örtmeden önce içini arındırır.
Hayâ, kalbin örtüsüdür; kalp çıplak kalırsa beden zaten sergilenir.
Hayâyı kaybeden toplum;
önce terbiyesini,
sonra tarihini,
en sonunda da geleceğini kaybeder.
Artık utanmayan değil,
utanabilen insan kıymetli.
Bir toplumda hâlâ utanan birileri varsa,
umut bitmemiştir.
Hayânın geri dönüşü,
belki bir kişinin ekranı kapatmasıyla,
belki bir annenin kızına “Kızım, edep elbisen olsun” demesiyle,
belki bir babanın oğluna “Evladım, göz hayâsı da vardır” hatırlatmasıyla başlar.
Hayâyı kaybettik, evet.
Ama bulmak için çok geç değil.
Yeter ki
utanılacak yerde utanabilmeyi,
giyinilecek yerde giyinebilmeyi,
susulacak yerde susabilmeyi
tekrar öğrenelim.
Çünkü hayâsı olmayanın sınırı olmaz.
Ve sınırı olmayan bir toplumun da
sonu hep felakettir maalesef.
Selam ve muhabbetle.
SPOR
Az önceSPOR
Az önceDÜNYA
Az öncePOLİTİKA
Az önceGENEL
Az önceDÜNYA
Az önceGENEL
Az önce