

Yine bir Engelliler Günü’nü geride bıraktık.
Samimiyetsiz yüzler, “İyi ki engellisin.” der gibi alkışlar, kutlamalar, -acak/-ecek eklerinin bolca kullanıldığı abartılı nutuklar…
Allah aşkına, ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Bir günlüğüne makam koltuğuna oturtulan 23 Nisan çocuğu değil engelliler.
Ve 3 Aralık Dünya Engelliler Günü bir kutlama değil, farkındalık günüdür.
Engelliler Günü; engelli bireylerin zorlu yaşam mücadelelerini, haklarını, toplumsal hayata eşit katılım taleplerini, en fazla da empati çağrılarını dünyaya haykırmak istedikleri gündür.
Acınmak değil istedikleri.
Onlar; bakıp bakıp halinize şükredeceğiniz birer ibret vesikası değiller.
Çocuklarınızı:
“—Bak, söz dinlemezsen sen de böyle olursun…”
diyerek korkutacağınız hilkat garibesi değiller.
“—Vah vah, pek de gençmiş/güzelmiş…”
gibi cümlelerle sözde vicdanınızı rahatlatacağınız objeler de değiller.
Onlar birer birey ya hu! Senin gibi, benim gibi, herkes gibi toplumun eşit haklara sahip, ama eşit şartlara sahip olmayan engellenmiş bireyleri.
İşte topluma düşen de; bu şartları elinden geldiğince eşitlemeye çaba göstermektir.
Bunu başarabilmek ise empati ile mümkündür.
Empati, kısaca; dünyaya ve hayata dair her şeye karşındakinin penceresinden bakabilmektir.
Onların yaşadıklarını, deneyimlerini anlamaya çalışmak, ihtiyaçlarını ve eşitlenmesi gerekli şartları görebilmek, duygularını hissedip yüreklerine inebilmektir.
Kaldırımlara geçişi engelleyecek, görme engelliler için yapılmış kabartma sarı şeritleri kesintiye uğratacak şekilde eşya koymamak, kaldırım giriş-çıkış rampa önlerine araç park etmemek, duraklarda, hastanelerde, AVM’lerde, toplu bulunulan her yerde görme engelliler için sesli, işitme engelliler için görsel uyarı ve bilgilendirme sistemlerinin sürekli aktif olmasını sağlamak; başta yollar, binalar ve tüm kamusal alanlar olmak üzere, mümkün olan her ortamın erişilebilirlik ölçütlerine uygun, ulaşılabilir ve kullanılabilir olmasını sağlamak… Hatta bir işitme engelliye işaret diliyle, o olmasa bile içten bir tebessümle, gönül diliyle selam vermek… Bunların hepsi birer empati ürünüdür.
Ne zaman ki empati insancıl bir duygu olarak günlük hayatımızda sürekli bir yer edinir,
işte o zaman ne engel kalır, ne engelli.
Çünkü “engelli” dediğimiz bireylerin öncelikli şikâyeti uzuv noksanlığı ya da fonksiyon bozukluğu değil, engellenmişliklerdir.
Bir engeli ortadan kaldırmak, onların eşit şartlarda toplumsal yaşama katılma taleplerine olumlu cevap vermek demektir.
O yüzden;
Acımayın…
Acıyarak bakmayın…
“Vah vah” etmeyin…
Sadece elinizden geldiğince bir engellenmişliği ortadan kaldırmaya çalışın!
Onların da yaşam mücadelesine sizinle aynı şartlarda dâhil olmasını sağlayın.
Bakın o zaman bu mücadelede sizden en ufak bir farkları olacak mı?
Engel, zihniyette olup empatiden uzak tutmasın.
Engel, yüreklerde olup sevgiden, sevdadan, insancıl duygulardan mahrum etmesin.
Gerisi bir şekilde çözülür.
Sadece fark et, anla, hisset…
DÜNYA
Az önceBİLİM & TEKNOLOJİ
Az önceDÜNYA
Az önceGENEL
Az öncePOLİTİKA
Az önceYAZILAR
Az önceYAZILAR
Az önce