Dünyadaki nükleer güç dahil bütün harp silah ve araçlarındaki son yıllardaki gelişim durumu göz önüne alındığında, artık ülkelerin birbirleriyle klasik konvansiyonel harp esasına dayalı bir savaş yapmasının çok büyük hayati riskler taşıdığı tespit edilmektedir. Günümüzde askerî yönden zayıf ülkeler bile sahip oldukları uzun menzilli roket, füze sistemleri ve diğer gizli nükleer silahlarıyla güçlü devletleri etki altına alabilmektedir. ABD, Rusya, Çin ve Batılı devletler gibi güçlü olduğu değerlendirilen devletlerin ise birbirleriyle mevcut bu silah sistemleriyle savaşmaları, tarafların sonuçta tamamen yok olmalarına sebep olacaktır.
Dünya’daki hiçbir güç böyle büyük bir tehlikeyi göze alamadığı için, yeni savaş yöntemleri bulmak amacıyla büyük bir araştırma yapılmıştır. Yakın dünya tarihi incelendiğinde, artık savaşların büyük çoğunluğunun küresel güçler tarafından devletlerin birbirlerine karşı kışkırtılması ve iç sorunlarının derinlemesine irdelenmesiyle ortaya çıktığı görülmektedir. Çıkan bu savaşlar ve devlet içindeki iç mücadeleler, sonuçta küresel güçlerin bu bölgelerdeki enerji kaynaklarına ve stratejik noktalara hâkim olmasıyla sonuçlanmaktadır.
Bu konuda en yoğun çalışan ülkelerden biri olan Amerika’nın eski Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı General George W. Casey Jr.’ın “21. Yüzyılın Ordusu” adlı makalesindeki tespitleri konuyu aydınlatıcı niteliktedir:
“21. yüzyılın tehlikeleri ve zorlukları gittikçe belirgin hale gelmiştir. ABD’nin dış tehditlere karşı içeride güvende olduğu algısı, 11 Eylül’de yıkılmıştır. O zamandan beri savaş halindeyiz. Bu, küresel aşırı siyasi akımlarla uzun vadeli ideolojik bir savaştır. 21. yüzyılın bu çatışmaları, ortaya çıkan güvenlik ortamının habercisidir. Önümüzdeki yıllarda ABD; karmaşık, dinamik, ulusal güvenlik ile müttefik ve dostlarımızın kolektif güvenliğine yönelik beklenmedik zorluklarla karşı karşıya kalacaktır. Bu zorluklar, değişik biçimlerde; kara, hava, deniz, uzay ve siber uzay gibi alanlarda, genel savaştan barışçıl rekabete kadar uzanan geniş kapsamlı bir mücadele olarak ortaya çıkacaktır. Bu ortamda başarılı olmak için Savunma Bakanlığımız, savunma stratejisinde bir denge prensibi geliştirmiştir. Bu dengeler; gelecekteki çatışmalara hazırlık için şu anki mücadeleye karşı tepki dengesi, konvansiyonel savaşa karşı gayri nizami harbe hazırlanma dengesi ile dengeyi korumak için gerekli olan kültürel değişikliklere karşı bize güven veren kültürel avantajlar arasındaki dengedir.”
Amerika gibi açık istihbarat kaynaklarında, diğer ülkeler üzerinde en çok yeni savaş yöntemlerini uyguladığı iddia edilen bir ülkenin bile bu tehdide yönelik tedbirler alması, dikkate değer bir husustur.
Kısacası, tam isabetli ve güçlü silahlar, günümüz savaşlarının şeklini değiştiriyor. Sanayi Çağı boyunca savaşçıların amacı, ağırlıklı olarak düşmanı yıpratmak ve imha etmek üzerineydi. Çatışmayı sürdüremeyecek hale getirmek için düşmanın üzerine güçlü patlayıcılar atılırdı. Bu yeni “namert savaş” konseptinde ise amaç, düşmanı yıpratmak yerine, zamanında Çinlilerin atalarımıza yaptığı gibi, düşman hatlarının sinir sistemi olan halklara, orduların manevi ve kültürel değerlerine, komuta birimlerine, bilgisayar ağlarına—yani savaş mekanizmasını yönlendiren unsurlara—gayri nizami harp teknikleriyle saldırmaktır.
Bu savaşta düşman, akıl ve bilimi; devletleri, milletleri ve orduları yok etmek için silah üretmek veya asker kullanmak yerine, tek bir mermi dahi atmadan ve hiçbir kayıp vermeden, bu devletleri kendi menfaatleri doğrultusunda hareket etmeye zorlamaktadır.
Bu şekilde, düşman hiçbir silah kullanılmadan kendi içinde çatışmaya ve bölünmeye sürüklenerek, enformasyon savaşıyla yok edilebilir ve istenilen davranışa mecbur bırakılabilir. Böyle savaşlar, maliyet-etkinlik analizi çerçevesinde incelendiğinde, çok ucuz ve konvansiyonel harbe göre çok daha etkilidir. Bu savaşın yöntemleri çeşitlidir ve halen geliştirilmektedir.
Son yıllarda Irak, Mısır, Tunus, Cezayir, Fas, Yemen, Bahreyn, Suudi Arabistan, Ürdün, Libya ve Suriye’de olduğu gibi Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki iç çatışmalar, bu duruma en somut örneklerdir. Türkiye’nin de 1984’ten beri bölücü terör örgütüne karşı yürüttüğü İç Güvenlik Harekâtları ve FETÖ terör yapılanması göz önüne alındığında, yeni savaşların önümüzdeki dönemde de bu yönde ilerleyeceği anlaşılmaktadır.
Aslında bu yeni olduğu iddia edilen gayri nizami harp teknikleri, tarih boyunca uygulanmıştır. Bir oryantalist, “Eğer bir milletin medeniyetini tahrip etmek istiyorsanız, üç yol vardır” demiştir:
M.Ö. 500’lerde yaşamış ve “Savaş Sanatı” adlı eserin yazarı Sun Tzu ise şöyle der:
“Bütün savaşlar aldatmaya dayanır. Düşmanı aldatmak için yem verin, karışıklık taklidi yapın ve onu çökertin.”
Sun Tzu, kitabında düşmanı çökertmek için şu teknikleri önermektedir:
Yukarıdaki teknikler, Sun Tzu’nun önerdiği propaganda yöntemlerinden sadece birkaçıdır ve yüzyıllardır Çin’in başta Türkler olmak üzere komşu devletlerine başarıyla uygulanmıştır.
Yeni olduğu iddia edilen bu savaşlar—yani gayri nizami harp veya namert savaş—aslında tarih boyunca uygulanmış ve halen uygulanmaktadır.
KÖŞE YAZILARI
1 saat önceKÖŞE YAZILARI
1 gün önceGENEL
1 gün önceGENEL
1 gün önceGENEL
1 gün önceGENEL
1 gün önceGENEL
1 gün önce
Dr. Tuğtigin Şen’in kaleme aldığı bu kapsamlı analiz, sadece bir askerî strateji değerlendirmesi değil, aynı zamanda çağımızın en sinsi tehdidine—gayri nizami harp yöntemlerine—karşı bir uyarı manifestosu olmuş.Yazının her satırında, modern dünyanın görünmeyen savaşlarının ne kadar yakıcı, ne kadar derin ve ne kadar sistematik olduğu gözler önüne seriliyor. Konvansiyonel savaşın yerini alan bu “namert savaş” doktrini; bilinç, kültür, değerler ve halk iradesi üzerinden yürütülen bir psikolojik kuşatma haline gelmiştir. Sun Tzu’dan günümüze uzanan bu tarihî yöntemlerin, bugün nasıl sofistike ve dijital maskelerle karşımıza çıktığını görmek, farkındalığımızı derinleştiriyor. Özellikle “insan beynindeki savaşı kazanınız” vurgusu, meseleyi tüm açıklığıyla özetliyor: Savaş artık zihinlerde ve ruhlarda veriliyor. Dr. Şen’i, bu hayati gerçeği akademik bir ciddiyet ve sade bir üslupla ortaya koyduğu için gönülden kutluyorum.Bu tür çalışmaların artması, milletimizin farkındalık zırhını güçlendirecektir. Kaleminize sağlık, zihninize bereket.