

Marmara’da olan 6,2 şiddetindeki deprem yüreklerimizi ağzımıza getirdi. Allah’a şükürler olsun ki can kaybı olmadı. Ama hepimiz çok korktuk.
Uzmanlar yıllardır Marmara’da büyük bir depremin olacağını açık açık söylüyorlardı, hatta adını da Büyük İstanbul Depremi koydular. Deprem olmadan adını bile koydular, yani İstanbul’da deprem olacağından o kadar eminler.
Kısaca İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyor.
Bu deprem olduğunda da büyük bir felaket yaşanacağını, İstanbul’da büyük bir yıkım olacağını, bunun nedeninin de çarpık kentleşme, dikey binalar, kontrolsüz yapılan inşaatların sebep olacağını yine uzmanlar söylüyordu.
Doğal olarak da Marmara’da oluşan 6,2 şiddetindeki deprem halkta büyük bir panik yaşattı.
İnsanlar panik içinde evlerinden kaçtı, kimi balkondan atladı, birçok insan geceyi dışarıda, arabalarında, çadırlarında geçirdi.
Tabii bu durumda fırsatçılara gün doğdu, çadır fiyatları ve ilk yardım seti gibi deprem sonrası kullanılabilecek malzemelerde fiyatlar tavan yaptı.
Sevindiğimiz bu depremin üzücü yanları da vardı. Mesela fırsatçılığımız ortaya çıktı. Ajansların haberine göre deprem öncesi ve deprem sonrasında fiyatlardaki astronomik yükseliş dikkat çekti.
Daha önce 800-1000 lira fiyat aralığındaki İstanbul-Ankara tek yön uçak fiyatları 8.859 liraya kadar çıkmış.
İki odalı, on kişilik çadırlar, depremden önce 8.711 lira iken deprem sonrası 9.480 liraya yükselmiş.
Rakamlara boğmayayım. Deprem çantasından tutun da deprem esnasında ihtiyaç olan ne varsa hepsinin fiyatı uçmuş.
Ulaşım ve çadıra dair verdiğim rakamlarda arz-talep durumuna göre makul yükselişi bir yere kadar normal görürüm. Ama verdiğim örneklerdeki rakamlar normal değil. Kazığın kazığı fiyatlar.
Yıkıcı olmayan bir depremde bile gereksinim duyulan fiyatlar bu şekilde uçuyorsa, bir de yıkıcı deprem sonrası ihtiyaç maddelerinin oluşabilecek fiyatlarını düşünmek bile istemiyorum. Gerçi Kızılay bile 6 Şubat depreminde depremzedenin çadır beklediği bir ortamda çadır satıyorsa, vatandaşa ne diyeceksin?
Fiyatlardaki bu ani yükseliş tek kelimeyle fırsatçılığımızı gösteriyor. Belki de gerçek yüzümüzü ortaya koyuyor. Bu demektir ki mutluluğumuz başkasının mutsuzluğu ve mecbur kalmasına bağlı.
Deprem sonrası fiyatlardaki bu ani yükselişi gören vatandaş, “denetim yok” serzenişinde bulunuyor. Elbette denetim şart. Ama her bir esnafın yanına bir maliyeci koyamazsın ki.
Sattığı ürünü makul fiyata satması esnafın vicdanına da bırakılamaz.
Fırsatçılığımızın önüne geçmek için ne yapılabilir?
Her yıl bir hafta kutladığımız ve yere göğe sığdıramadığımız esnaf kuruluşu Ahilik pekâlâ işlevsel hale getirilebilir.
İlla Ahiliği yeniden diriltmemiz gerekmiyor. Bugün her meslek grubunun meslek odası var. Odalara Ahiliğin görevi verilebilir. Böylece her meslekte bir iç denetim olmuş olur.
Odalar sadece üst fiyat sınırı belirleyen ve üyesinden aidat alan, birilerinin keyif çattığı yerler olmamalı.
Her oda, hile hurdayla satış yapan, ürününe tağşiş yapan ve fahiş fiyata satan meslek üyesini tebdili kıyafet ile denetleyebilmeli, tüketicinin şikayetlerini yerinde inceleyip ağır müeyyideler verebilmeli.
Kısaca, odalara sorumluluk ve yetki verilerek bu işe başlanabilir.
Bunun dışında satışa sunulan hangi ürün olursa olsun, her ürünün üzerine ikinci, üçüncü etiket yapıştırmadan perakende satış fiyatı yazılabilir.
O ürüne zam gelse bile, o posta ürün bitinceye kadar üzerindeki fiyatla satılır. Bu, zorunlu olmalıdır.
Deprem de olsa vatandaş çadır alacaksa üzerinde yazılı fiyat ne ise onu öder.
Yeni posta çadırın fiyatı ile eski ürünün fiyatı farklı farklı satılır.
Bunun uygulamasını Turgut Özal, tekel ürünlerinde bir ara uygulamıştı.
Bu uygulama ile çoğu esnaf zarar etti. Tanıdığım biri, sigaraya zam gelecek diye arabasını satarak sigara stoku yaptı.
Sigaraya zam geldi ama esnaf sevinemedi. Çünkü eski ürünler üzerindeki fiyatla satılacak dendi.
Esnaf mecburen stok ettiği sigaraların üzerinde yazan eski fiyatla sigarasını sattı.
O zaman bakkallarda eski ürün, yeni ürün farklı farklı fiyatlarla satıldı.
Bence Özal’ın bir dönem uyguladığı bu sistemi bugün uygulamamızda hiç sakınca olmaz.
Bu şekil satış, denetimden de odaların takibinden de daha etkilidir.
Sözün özü, ürünlerin üzerine fiyat yazmakla ve ürünü, üzerinde yazılı fiyatla sattırarak fırsatçılığımızın önüne geçebiliriz.
DÜNYA
7 saat önceBİLİM & TEKNOLOJİ
7 saat önceDÜNYA
7 saat önceGENEL
7 saat öncePOLİTİKA
7 saat önceYAZILAR
8 saat önceYAZILAR
8 saat önce