

Ele geçirilebilirlik tehlikesi ifadesini daha önce hiç duydunuz mu? Muhtemelen duymadınız. İlk defa burada duydunuz ve ne anlama geldiğini ilk defa burada öğreneceksiniz.
Ele geçirilebilirlik, güçlü sistemlerin zayıflatılarak ele geçirilmesine denir. Güçlü sistemleri zayıflatmanın en etkili yolu yönetimleri ele geçirmektir. Özellikle lideri ele geçirmektir.
Şimdi birkaç örnekle bu konuyu uzatmadan anlaşılmasını sağlayalım.
Birinci örnek. Mesela bir adama babasından çok değerli bir arazi miras kalıyor. Adam bu araziyi satarak kendine, çocuklarına, kardeşlerine, hatta yeğenlerine evler, işyerleri, arabalar almayı hayal ediyor. Bir emlakçıya satış için yetki veriyor. Emlakçı bir gün “alıcı olanlar var” deyip adamı ofisine davet ediyor. Üç aşağı beş yukarı fiyatta anlaşıyorlar. Sonra emlakçı ile sözleşme, mukavele, tapu randevusu falan resmi prosedürleri ayarlıyorlar. İki gün sonra adamı akşam bir kutlama yemeğine çağırıyorlar. Adamı bir güzel yedirip içirip sarhoş ediyorlar ve götürüyorlar bir eve. Orada daha önce ayarladıkları bir kadınla her türlü uygunsuzluğu yapıp kamera kaydına alıyorlar. Ertesi gün olduğunda adam nerede olduğunu şaşırıp koşarak evine gitmek isterken kapıda arazisini satmak istedikleri üç silahlı adam çeviriyor. “Gel gel” diyorlar, “otur şöyle. Bak bu dün gece yediğin hurmalar, bize şimdi bu araziyi tapuda üçte bir fiyattan satacaksın, yoksa bu videoyu bütün sülalene, eşine, çocuklarına, sosyal medyaya yayarız, şimdi git satış zamanına kadar düşün, kararını ver, bize haber et” diye tehdit ediyorlar. Meğer adamlar mafyaymış. Adam birkaç gün sonra telefon edip kabul ettiğini söylüyor. Satış gerçekleşiyor. En azından arazinin üçte bir parasını kurtardım diye kendini teselli ederken tapudan çıkışta adama, “Dur bakalım hemşerim, bütün kayıtların hâlâ elimizde, sana o kadar parayı yâr eder miyiz” diye adamı başka bir yere konuşmaya götürüyorlar. Adam mecbur kabul ediyor. Utancından başına gelenleri kimseye de anlatamıyor. Eve gittiğinde ise tabii bir sürü yalan işin içine giriyor. Bankaya yatırdım, kriptoya yatırdım, aylık şu kadar faiz, uzun vadede şu kadar kâr falan… Artık her gün bir yalan ama evde değişen bir şey yok. Mafya bir süre sonra araziye otel inşa etmeye başlıyor. Ve adamı çağırıp “Sen buraları iyi bilirsin, sen bu inşaatın gece bekçisi ol” diyorlar. Adam hık mık derken bunu yine “Olur musun demiyoruz, olacaksın diyoruz, hatta bu inşaatın bekçi köpeği olacaksın. Uyumayacaksın, geceleri inşaatta gezip arada bir hav hav diye bağıracaksın ki hırsızlar ya da hayvanlar kaçsın” diye tehdit ediyorlar. Adam mecbur yine kabul ediyor.
Bu hikâyeyi çok uzatmayım. Gördüğünüz gibi başta güçlü bir aile sistemi vardı. Fakat lider karakter olan babanın daha güçlüler tarafından ele geçirilmesiyle bütün sistem iflas etti. İşin içine yüz kızartıcı suçlar ve ahlaksızlıklar, hırsızlıklar, yalanlar girdi. Hatta sistemin geleceği olan çocuklar da perişan oldu. O çocuklar aslında o otellerin sahipleriydi, fakat aile sistemi doğru işlemediği için ağır psikolojik travmalar yaşadılar ve ancak o otellerin tuvaletlerini temizleyen görevliler oldular. Sistemin lideri olan baba birkaç yıl sonra kanser oldu, öldü. Bir aile darmadağın oldu, önüne gelen tokatladı durdu.
Çok büyük paralara sahipseniz veya çok büyük ekonomileri yönetmek durumunda kalırsanız mutlaka parayı yönetecek liyakat sahibi uzmanlarınız veya danışmanlarınız olması gerekiyor. Herkes paraya sahip olabilir, herkes paranın üstüne oturabilir ama herkes parayı yönetemez. Zenginlik bazen başa beladır. Çok günah işletir ve bu günahları kaydedenler sizi kendilerine köle edebilir.
İkinci örnek. Bir futbol takımı var. Rakip takımı yenmek zorundalar. Yönetim bunu şike yaparak yapmaya karar veriyor. Fakat medyada hiçbir şekilde bu olayın patlamaması lazım. Birinci ihtimal rakibin teknik direktörüne rüşvet vererek bunu yaptırmayı düşünüyorlar. Teknik direktör yanlış oyun planı ve yanlış oyuncu tercihleriyle bunu yapabilir. Ama teknik direktör hem yedekleriyle birlikte 20 kişi olan takım oyuncularını, hem teknik heyeti, hem yönetimi hem de taraftarlarını yenilgiye ikna etmek zorunda kalacak. Bu anlaşılırsa bir maçlık rüşvetle tüm hayatı ve kariyeri ahlaksızlıkla damgalanacak ve insan içine çıkamayacak. Yönetim bunu riskli buluyor ve vazgeçiyor. İkinci planda rakibin yönetimi ile bu şikeyi organize edelim diyorlar. Yönetim konunun önce teknik heyete, oradan futbolculara aksedeceği için konunun rahatlıkla dinlemeye takılacağı ve medyaya düşeceği riski yüzünden bu ihtimali de iptal ediyor. Üçüncü plan olarak takımın golcüsüne ve kalecisine şike teklif etmeyi planlıyorlar. Golcüsüne “Bize ne yap ne et gol atma”, kalecisine de “Ne yap ne et gol ye” diye rüşveti, sektörün tabiri ile teşviki verirsek bu maçı alırız diyorlar. Çünkü futbolcu askerdeki er gibidir, bir işi yapmak istemediği veya başaramadığı zaman bahanesi bitmez! Yani sahadaki oyuncunun her türlü bahanesi olur. Bir bakmışsınız kaleci son dakikada saçma sapan gol yemiş, bir bakmışsınız golcü tam gol atacak topu havalara uçurmuş ya da uzatmalarda sağa sola top çeviriyorlar falan… Anlayacağınız. Bu golü nasıl atamaz, orada bir eşek olsa o bile atar dediğiniz pozisyonlar işte böyle kaçıyor anlayacağınız. Ahlak olmayınca her sektörde her türlü hayvanlık maalesef yapılıyor.
Bakın koca bir camiayı takımın iki lider karakteri, iki anahtar karakterini satın alarak ters düz edebiliyorlar. Atılamayan goller, garip garip yenilen goller, yani eldeki hazine, yani eldeki potansiyel daha güçlüler tarafından satın alınarak, yani ele geçirilerek rakip takımın zayıflaması kendi takımlarının ise güçlenmesi sağlanıyor böylece. O iki şikeci golcü ve kalecinin yaptıkları ve yapamadıkları teknik heyet, yönetim ve uzmanlar tarafından anlaşılsa bile kolay kolay ispat edilemez. Etmek isteseler de bu sefer tüm takımın ceza alması gibi bir durum ortaya çıkabilir. O yüzden tüm takım, yani sistem zayıflatıldıklarını kabulleniyor ve bir sonraki maça bakıyorlar. O iki şikeci oyuncu en fazla ne yapar, takımdan ayrılır başka takıma giderler. Başka takımlarda yerleri, sarayları hazırdır.
Üçüncü örnek. Seçimle veya miras yoluyla güç devşiren siyasi, ideolojik veya inanç odaklı örgütlü yapılarda ele geçirilebilirlik riski en yüksek olan yerlerdir. Bir lider veya bir grup seçimle veya miras yoluyla bir gücün başına geçer. Eğer gerçekten insan ve toplum odaklı ise her işlerini kılı kırk yararcasına adaletle yapmaya çalışır. Fakat bu tür yapılarda genelde böyle olmaz. Hatta işlerini adaletle yapmaya çalışanlar daha sonra şeytan bile ilan edilebilir. En başta sistemin iyileştirilmesi gerekirken bu tür yapılar hemen kadroları kendilerine göre iyileştirme yoluna giderler. Eğer sistem daha güçlülerin tesiri altındaysa ve istemedikleri yönde hareket ederlerse bu tür yapıları tokatlayıp bir kenara atarlar. Ya da daha kullanışlı olma durumları varsa önlerini açarlar. Sistem eğer daha güçlülerin tesiri altındaysa veya perde arkasında başkalarının kontrolü altında ise bu tür yapıların her türlü büyümesine, eş dost akraba yandaş atamalarına, rüşvetlerine, torpillerine, iş yapmalarına, hırsızlıklarına yani her türlü pis, kanunsuz, hukuksuz, adaletsiz işlerine göz yumar. Lider ve yöneticiler “Biz istediğimizi yapıyoruz ve hiç kimse bize karşı çıkmıyor çıkamıyor, çünkü biz en çok güçlüyüz” psikolojisine kapılırlar. Böylece iyice pisliğin içine batmasına müsaade ederler. Hatta her türlü pis işlere bulaşması için yeni zeminler hazırlarlar, sonra da önlerine tüm günahlarından oluşan dosyalarını koyup kendilerine hizmet ettirirler. Utanmadan sıkılmadan dik dik yürümelerinin, dik dik konuşmalarının sebebi boğazlarına kadar pisliğe batmış olmalarıdır. Çünkü işledikleri tüm pis işler, tüm insani ahlaki ve yasal olmayan işler kayıt altındadır. Bırakamazlar da, bıraktırmazlar da. Boğazına kadar pisliğe batmış her yöneticinin ipi mutlaka o ipi öbür ucundan tutanlardır. O yüzden görev sürelerini uzattıkça uzatmak hatta ömürlerinin sonuna kadar devam ettirmek isterler. Bunun için de iplerini tutanların istediği her satışa imza atarlar. Hatta kendi çocuklarını bile yerlerine hazırlarlar. Böylelerinin sistemi yönetmeyi sevdikleri veya yönettiklerini sevdikleri gibi düşünceler tam bir ahmaklıktır. Tek dert koltuktur. Çünkü koltuktan kalkarlarsa bütün pislikler ortaya çıkacaktır. Tarihte yüzlerce yıl hiçbir şekilde dini ve bilimsel referansı olmayan babadan oğula geçen sultanlıklar ve krallıklar bu mantıkla yönetilmiştir. Burada önemli olan yönettiklerine sistemi başkalarının değil kendilerinin yönettiğine inandırmaktır.
Bu yönetim düzenini fark eden rakipler önceleri sistemi yöneten lideri ve yöneticileri yıkmak ve gücü ele almak için ağır eleştiriler yaparken sonraları saf değiştirmeye karar verirler veya saf değiştirmeleri emri gelir. Çünkü sistemin asıl sahiplerinin başka yerlerde olduğunu görürler. Ve mevcut yönetime ve yönetim anlayışına yalakalık yapmaya başlarlar. Kimi aç karınlarını doyurabilmek için safını değiştirir, kimi de emir aldığı daha güçlülerin talimatı ile safını değiştirir. Lider etrafında yalakalık yapmayan doğrucu Davutlara baktıkça gıcık kapar. Ve zaten liyakatin adaletin çöpe atıldığı bir ortamda kendine yağcılık yapanları yanında biriktirmeye başlar. Liyakatsiz lider asla liyakate bakmaz, bakamaz. Liyakatli herkesi kendine rakip görür. O yüzden etrafında kim en iyi dalkavukluk yapıyorsa ona bakar. Dolayısıyla gerçeklerden uzak bir dünya içine çekilir. Etrafında sürekli dalkavuklarla, yalakalarla, liyakatsiz kadrolarla iş yapan bir lider asla gerçekleri göremez. Etrafındakiler ona sürekli toz pembe bir dünya çizer. Böylece sistem bizzat sistemi yönetenler tarafından daha güçlülerin sömürgesi haline gelir. Dünyaca ünlü bir inşaat mühendisi sahibi olduğu kuruma rakip kurumdan sürekli kendine küfreden bir mimarı transfer edince etrafındakiler sormuş, “Efendim bu adam rakip firmada sürekli size küfrediyordu, şimdi ise ona daha fazla para vererek kendi işyerinize aldınız, nedir bunun hikmeti” demişler. Ünlü inşaat mühendisi ise “Eskiden karşı tarafın köpekliğini yapıyordu, bundan sonra bizim köpekliğimizi yapacak” diye nükteli bir cevap vermiş. Tabii sonradan hem ünlü mühendisin inşaat firması hem de rakip firma tarihten silinip gitmiş. Çünkü sistemlerini değil kendilerini büyütmeye kalkmışlar ve liyakat adalet gibi kavramları geliştirmektense birbirlerine köpek muamelesi yapmışlar. Olan onlara inanan, onlarla çalışan insanlara olmuş.
Dolayısıyla salt hak hukuk adalet liyakat esaslı çalışmayı gaye edinmeyen tüm liderler ve yöneticiler daha güçlülerin oyuncağı haline gelmekten kurtulamıyorlar. Yola çıktıklarını yolda köpeklik yapanlara, dalkavukluk yapanlara, saf değiştirerek aralarına katanlara, ahlakını şerefini onurunu namusunu satanlara değişenler aslında daha güçlüler tarafından ele geçirilmiş oluyor.
Tekrar konuya dönecek olursak, seçilerek bir güce sahip olan liyakatsiz liderler ele geçirilebilirlik riskine en yatkın liderlerdir. Zayıf bir sistemin en zayıf halkası güçlü gösterilen liderdir. Bir sistemi zayıflatmanın en etkin yolu lideri güçlendirmektir. Aslında güçlendirme değil, güçlü hissetmesini sağlayacak her günahı işletmektir. Her türlü günahı işleyerek gücünü ispat etmeye çalışan bir lider, sistemin en zayıf halkasıdır. Çünkü bütün günahlar hem bu dünya için hem de öbür dünya için kayıt altındadır. Öbür dünyaya isteyen inansın isteyen inanmasın. Fakat bu dünyanın en güçlüleri işte bu kayıtlarla dünyayı yönetiyorlar.
Afrika’da o kadar ülkeyi belli kabilelerin yönetmesi tesadüf değildir. Ülkenin tüm yeraltı madenlerini batılılara işletmek karşılığında bu işi yapıyorlar. Kendi krallıklarını sürdürmek için kendi halklarının sömürülmesine imza atıyorlar veya atmak zorunda kalıyorlar diyelim. Ve Afrika’nın çok büyük bir kesimi fakirlikle, açlıkla ve zalim adaletsiz yönetimlerle boğuşuyor. Ortada bir hazine var. Sahipleri o hazinenin üzerinde oturanlar fakat sistem bir kişinin veya bir grubun eline verilerek o kadar zayıflatılmış ki bütün batılılar Afrika’da cirit atıyor. Daha diğer silah ve insan kaçakçılığı, organ ve ilaç mafyası, bebek ölümleri gibi vs. kirli konulardan bahsetmiyorum bile. Bir avuç kabile kendi halklarını batılı kapitalist vahşilere peşkeş çekmiş “Ne yaparsanız yapın” diyorlar.
Yine ABD Başkanlarına baktığınız zaman aslında hepsinin bir grup küresel zenginin oyuncağı oldukları gün gibi aşikârdır. İsteseler tüm siyasi güçlerini kullanarak bütün dünyaya huzuru getirecek politikalar uygulayabilirler. Fakat yapmıyorlar. Binlerce, yüz binlerce, milyonlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına, hasta kalmasına neden olabilecek kararlar alabiliyorlar. Sizce bunların, bunların köleliğini, hizmetkârlığını, kulluğunu yapanların, onların her istediği anlaşmaya imza atanların halk diye, toplum diye, insanlık diye, insan diye değerleri ve dertleri olabilir mi?
Sonuç olarak güçlü bir sistemi ele geçirmenin yolu o sistemi zayıflatmaktan geçer. Bir sistemi zayıflatmanın en etkili yolu da lideri ve liderliği güçlendirmekle, sistemden daha yukarı koymakla olur. Çünkü bir ya da birkaç kişiyi ele geçirmek bir sistemi ele geçirmekten daha kolaydır. Hele ki ele geçirilmek istenen sistem en güçlüler arasında değilse. Böyle zayıf sistemler en güçlülerin her şeyi aldığı her şeyi sattığı pazar yerleridir. Bu pazarlardaki asıl kavga en güçlülerin pazar payı kavgasıdır. Böyle en güçlülerin şamar oğlanına dönmemek için en doğru yol sistemi güçlendirmektir. Bunu adaletle liyakatle yönetmekle yapabilirsiniz. ISO 9001 Kalite Yönetim standartları bile sistemin merkezine lideri koyarken etrafına şeffaf yönetim, denetlenebilirlik, hesap verebilirlik, hatta yargılanabilirlik, hatta cezalandırılabilirlik gibi kalın duvarlar örmüşken siz “Duvarda benim, harçta benim, betonda benim, yargıda benim, yargıçta benim” kafasıyla hangi sistemi yönetirseniz yönetin çökertirsiniz. Hem de kendinizle birlikte çökertirsiniz. Sistem lidere ve yönetenlere kalite yönetim standartları çerçevesinde gerekli müdahaleleri yaparsa ne içerden ne de dışardan hiç kimse sesini çıkaramaz, itiraz edemez. Aksi durumda lider ve yönetim sistemin gücü üzerine çıkarsa, bu sefer en çok dışarıdan daha güçlüler tarafından ele geçirilme riski taşır. Çünkü güçlü bir sistemin tüm organlarını ikna etmektense bir ya da birkaç yöneticiyi ikna etmek daha kolaydır. Hele de ikna olmaları için ellerinde gerekli şantaj malzemeleri varsa!
Son söz olarak Hz. Muhammed (sav) diyor ki, “Sizden önce, Yahudiler’in helâk olmasının sebebi; toplumda söz sahibi güçlü kimseler suç işlediği zaman affedilirdi, zayıf arkası olmayan korumasız kimseler suç işlediği zaman cezalandırılırdı.” Evet, bir sistem adaletsizlikle yönetilirse mutlaka helâk olur.
Yazıyı sesli dinlemek için: https://www.instagram.com/reel/DSicOiJkf8a/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==
YAZILAR
Az önceYAZILAR
Az önceDÜNYA
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceSPOR
Az önceDÜNYA
Az önce