DİNİMİZE ve ATAMIZA EN ÇOK ZARAR VERENLER

DİNİMİZE ve ATAMIZA EN ÇOK ZARAR VERENLER

ABONE OL
4 Aralık 2024 14:56
DİNİMİZE ve ATAMIZA EN ÇOK ZARAR VERENLER
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dinimize ve Atamız Atatürk’e en çok zarar verenlerin kimler olduğunu gördük ki; bunlardan birincisi, Allah’ımızın ve Peygamberimizin isimlerini kullanarak, din maskesi altında laik Cumhuriyetimize ve Atatürk’e doğrudan küfür ve hakaret edenlerdir. İkincisi ise Atamız Atatürk’ün ismini kullanarak, sözde Atatürkçülük ve laiklik adına başkalarının inanç ve değerlerine doğrudan müdahale eden ve engelleyenlerdir.

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır; ancak asıl olarak her vatandaş için vicdan ve din hürriyetinin eşit ve adaletli sağlanması anlamına gelir. Laik bir idarede din ile devlet işleri birbirine karışmaz. Din ve mezhep, herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse, hiçbir kimseyi ne bir din ne de bir mezhep kabulüne zorlayabilir. Din ve mezhep, hiçbir zaman siyaset aracı olarak kullanılamaz. Yasalar yapılırken tüm inançlara ve çağın gereklerine cevap verip vermemesi önem kazanır.

Atatürk’ün laiklik anlayışı, dinsizliği değil, asırlarca toplumun gelişmesinin önünde engel oluşturan, dinle ilgisi olmadığı halde din adına fetvalar vererek her türlü yeniliğe direnen din adamları ve ulemanın nüfuzunu kırmayı, devlet işlerinden uzak durmalarını sağlamayı amaçlamıştır. İslam dininin, cahil otoritelerin elinde politika malzemesi olarak kullanılmasını önlemeyi esas almıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim ve hadislerde olmayan gerçek dışı hükümlerle her türlü icraata müdahale edilmiş; böylece insanlık ve ülke yararına olabilecek pek çok girişim baltalanmıştır. Allah’ımız ve Peygamberimizin ismini kullanarak ilahi iradeye dayandığını iddia edenlerin insanları kendi çıkarları doğrultusunda sömürmesi sona ermiş, yerini millet iradesine bırakmıştır.

Atatürk’e göre laiklik, yalnızca din ve devlet işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü anlamına gelir. Büyük bir devlet adamı ve inkılapçısı olan Atatürk, insana ve insanın inanışlarına büyük değer vermektedir. Atatürk’e göre “Din bir vicdan meselesidir”; dine saygı, inanan kişinin haklarına saygının bir sonucudur.

Atamızın vefatından sonra bazı kesimler, Atatürkçü ve laik olduklarını iddia ederek halkımızın dini değerlerine saldırmışlardır. Sözde Atatürkçülük ve laiklik adına namazı ve başörtüsünü engellemeye yönelik atılan her yanlış adım, insanlarda zamanla soru işaretleri oluşturmuştur. Namaz ve başörtüsü engelleri koyanlara zamanla bir tepki olarak bilinçaltında Atamıza ve Cumhuriyetimize olan saygı ve güven azalmaya başlamıştır.

Bu yanlışlardan fayda sağlayan laik Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları, Atatürk’ün itibarını Türk milletinin gönlünden silmek için büyük çaba harcamışlardır. Sonuçta, Büyük Ortadoğu Planı ve Şark Meselesi takipçisi dış güçlerin desteğiyle zararlı dini cemaatler ortaya çıkmıştır. En son yaşadığımız FETÖ süreci bunun son dalgası olmuştur.

Şu anda dinimiz konusunda insanlarımızda büyük kuşkular oluşmuştur. Din maskesi altında, kendi çıkarları için menfaat sağlayanlar tarafından haklarımızın hep yenildiği ortaya çıkmıştır. En önemlisi, devletimizi bölmek ve ele geçirmek için en kolay yolun dinimizi kullanmak olduğu anlaşılmıştır.

Sonuçta bu süreçten en çok zararı dinimiz görmüştür. Bizler millet olarak dinimize ve Atamız Atatürk’e mantıkla ve akılla yaklaşmalıyız. Atamız ve dinimiz konusundaki duygusal, biçimsel ve basmakalıp yaklaşımları bir yana bırakıp akılcı, gerçekçi, nesnel ve bilimsel bir yaklaşımı benimsemeliyiz. En doğru yaklaşım budur.

Kur’an-ı Kerim; Yüce Rabbimizden insanlık âlemine, okunması, anlaşılması ve emirlerinin uygulanması için gönderilmiş son ilahi mesaj ve kutsal kitaptır. Kur’an, Arapça’da “karee” kökünden gelir; çok okunan, tekrarlanarak üzerinde kafa yorulan ve hayırlı yorumlar çıkarılan anlamını taşır. Kur’an’ın manasını anlamak ve onun hükümleriyle yaşamak, her Müslümanın görevidir. Zaten Kur’an, anlaşılmak ve yaşanmak için gönderilmiştir.

Nutuk, tarihimizin 1919-1927 yılları arasındaki dokuz yıllık sürecinde, özellikle Kurtuluş Savaşı’nda yaşanan olayları anlatan önemli bir tarihi kaynaktır ve Türkiye’nin bu dönemle ilgili en temel resmi tarih kaynağı olma niteliğindedir. Atatürk, Nutuk’u tarihi bir metin olması gayesiyle kaleme almıştır. Bunun yanı sıra, siyasi bir hesaplaşma yapmak, Türk milletine yapılan icraatlar hakkında bir hesap ve öğüt vermek ve geleceğe dair ışık tutmak gibi amaçlarla da yazıya dökmüştür.

Bilimsel yaklaşımda en uygun yol, birinci el kaynaklardan istifade etmektir. Dinimizin birinci el kaynağı kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim, Atatürkçülüğün birinci el kaynağı ise Nutuk’tur.

Yazımızı üç soruyla bitirmek istiyoruz:

  • “Biz Türkler, Kur’an-ı Kerim’de Allah’ımız bizlere neler söylüyor, bunları biliyor muyuz?”
  • “Biz Türkler, Nutuk’ta Atamız bizlere neler söylüyor, bunları biliyor muyuz?”
  • “Biz Türkler, dinimize ve Atamıza en çok zarar verenlerin oyunlarına bir son vermek için, evlerimizde bulunan ancak hiç okumadığımız bu iki kitaba acaba bundan sonra hayatımızda yer verecek miyiz?”

Dr. Tuğtigin ŞEN

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Tercüman Gazetesi Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.