DEVAM EDEN ve ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞINDA EN ETKİLİ SİLAH: MEDYA

DEVAM EDEN ve ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞINDA EN ETKİLİ SİLAH: MEDYA

Dr. M. Tuğtigin Şen kaleme aldı...

ABONE OL
26 Şubat 2025 23:07
DEVAM EDEN ve ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞINDA EN ETKİLİ SİLAH: MEDYA
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Medya, toplumun fikirlerini, değerlerini, inançlarını ve davranışlarını şekillendirmede önemli bir rol oynar. İçinde yaşadığımız çağda medyanın artık dördüncü kuvvet olarak tanımlanması, yani onun yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelmesi, sanırız onun önemini ortaya koymak açısından anlamlıdır. Bundan dolayı bazı büyük güçler medyayı başka amaçlarla kullanmaktadırlar. Bu konuda yaşadığım üç olayı sizlere aktarmak istiyorum.

Birinci olay, 11 Eylül’den önce, Amerikalı bir bayan gazeteci, kadınlarla erkeklerin toplumdaki yeri hakkında bir yazı dizisi hazırlamak için Afganistan’a gitmiş. Gözlemleri sırasında ilk dikkatini çeken, kadınların kocalarının beş adım gerisinden yürüdükleri imiş. Amerika’nın bu ülkeye sözde demokrasi götürdükten sonra, aynı gazeteci tekrar Afganistan’a gittiğinde ise bu sefer bir görmüş ki, kadınlar önden gidiyor, erkekler eşlerini beş adım geriden takip ediyorlar. Kadın gazeteci bu duruma çok şaşırmış ve hemen bir kadına yaklaşıp sormuş: “Bu inanılmaz değişimin sebebi nedir?” Afgan kadın cevap vermiş: “Mayınlar…”

Yukarıdaki bu bilgi, benim de dahil olduğum bir sosyal medya paylaşım sitesinde yer aldığında çok ilgimi çekti, gülerek ve hayretle okudum. Aradan tam beş dakika geçmişti ki, bu paylaşım için başka bir kişi hemen bizlere şu bilgiyi ulaştırdı: “Ben bu gazeteci kadını tanıyor ve takip ediyorum. Aynı gazeteci bir ara Irak’taydı, sonra Kuveyt’te, şimdi de Afganistan’a gitmiş. Her yerde aynı gözlemi yapmış…” İşte büyük güçler tarafından insanların bilinçaltına İslam ülkelerinde kadın için oluşturulmak istenen zavallı ve komik rol. Bunun için sözde Afganistan’da geçen bu komik olayın tüm İslam ülkeleri için genelleştirilmesi.

İkinci olay, Kanada’da bir üniversitede çalışmalar yapan ve burada yaşayan İran uyruklu bir sosyolog ile beş yıl önce Türkiye’de beraber yaşadığımız bir olay olmuştu. Bir toplantı sırasında bu İranlı ile tanıştıktan sonra ikimiz özel olarak İran-Türkiye ilişkileri üzerine karşılıklı konuşmalar yaptık. İranlı sosyolog, İranlıların Türkiye ve Türkler hakkında nasıl bilgi aldığını bana aktardı: “Biz İranlılar, siz Türkleri ve Türkiye’yi hep yabancılar tarafından sizler üzerine yapılmış kötü haberlerden, filmlerden, gazetelerden, televizyonlardan izliyoruz ve öğreniyoruz. Ben bir İranlı olarak daha bir Türk televizyon kanalı ve bir Türk gazetesi üzerinden Türkiye’yi izlemedim ve okumadım. Eminim ki, siz Türkler de biz İranlıları gerici ve yobaz olarak yine aynı yabancı televizyon ve haber kaynaklarından izliyorsunuz ve bizleri öyle biliyorsunuz. Bizler yüzyıllardır komşuyuz ama ben bir İranlı olarak tek bir Türkçe kelime bilmiyorum. Sen de bir Türk’sün, eminim ki sen de bizim dilimizden tek bir kelime bilmiyorsun. Ama kardeşim, bizler yüzyıllardır sınır komşusu olmamıza rağmen, bizleri bölmeye çalışanların kullandığı dil ile ancak anlaşıyoruz. Bu konu ne kadar acı. Bir İranlı ve bir Türk, birbirini ancak yabancılardan öğreniyor. Ve ben ve sen, bizi bölmeye çalışanların dili ile konuşuyoruz. Ve onların haberlerinden, filmlerinden, gazetelerinden, televizyonlarından birbirimizi öğrenip birbirimize düşman oluyoruz.”

İranlı sosyolog ile konuşması bittikten sonra göz göze geldik. Ben derin bir sessizlik içinde başımı önüme eğmek zorunda kaldım. Çünkü İranlı sosyolog doğru söylüyordu. İşte büyük güçler tarafından iki komşu ülkeyi düşman yapmak için kullanılan medya.

Yaşadığım üçüncü olay, bir eğitim merkezinde benim de katıldığım 25 değişik ülkeden gelen, kendi ülkelerinde basınla ilişkili yaklaşık 50 yabancı personele, yine değişik ülkelerden gelen basın mensuplarının medyanın olaylara yaklaşımlarını göstermek için verdiği bir seminer. Bir yabancı basın mensubunun biz seminere katılanlara aktardığı şu bilgi, medyanın çalışma prensibini anlayabilmek için tam bir özet niteliğinde idi. Yabancı gazeteci kısaca bizlere şunları anlatmıştı:

“Benim ülkemde, devlet veya ordu ile ilgili haberlere yansıyacak bir olay olduğunda, ilk olayı biz kamuoyuna duyuramaz ve diğer rakip medya unsurları bizden önce haberi duyurur ve onların izlenme oranları ve basım adetleri bizim medya organımızınkini geçerse, ertesi gün beni patron çağırır. ‘Niye onlar bizi geçti?’ diye bana sorar. Ben de patronuma, ‘Haberi biz onlardan önce duyduk ama haberin doğruluğu konusunda şüpheye düştük, devletimiz çıkarları gereğince haberin doğruluğunu araştırma sürecinde iken, diğer basın organları hiç araştırma yapmadan buldukları ilk haber kaynağından haberi vermişler,’ derim. Bunun üzerine patron biraz sinirlenmekle birlikte, devletimiz çıkarları gereği fazla bir şey söylemez. Aradan birkaç ay geçtikten sonra, devlet ve organları ile ilgili başka bir haber diğer medya organlarında yine bizi geçerse, patron yine beni yanına çağırır. ‘Niye onlar bizi geçti?’ diye tekrar sorar. Ben yine, ‘Haberin doğruluğunu araştırıyorduk,’ diye cevap verirsem, patron bana şirketimizin kapısını, beni işten atmak için hiç tereddütsüz gösterir. Kusura bakmayın, benim de iki çocuğum var. Sizler gibi maaşımı patronlarımdan peşin almıyorum. Çocuklarımı ve ailemi patronumdan aldığım para ile geçindiriyorum. Bana kim haberi verir ve önce getirirse, ben onu veririm. Sizler için bu doğru olmayabilir ama biz basın için bu böyledir. Hayatta kalmak için biz bunu böyle yapmak zorundayız. Kusura bakmayın, terör örgütü veya mafya haberi sizden önce verirse, ben onu vermek zorundayım.’ diyerek medyanın çalışma mantığını biz değişik ülkelerden gelen basın mensuplarına çok iyi özetlemişti. Medyanın bu çalışma zihniyetini üzülsek de artık idrak etmeli ve bu gerçeğe göre faaliyetlerimizi düzenlemeliyiz.

Sonuçta gördük ki, bu dünyada güç kimin elinde ise, medya onun dediklerini yapıyor. Sonuçta anladık ki, halen dünyada devam eden savaşlarda kullanılan ve yine Üçüncü Dünya Savaşında kullanılacak en etkili silah medyadır.

Ve son olarak, yıllarca roket ve füzelerle ömrümü geçirmiş emekli bir asker olarak, ordumda, milletimde ve devletimde gördüm ve yaşadım ki, kötü amaçlarla kullanılan medya, tüm füzelerden daha çok bir orduya, bir millete ve bir devlete zarar verir.

Dr. M. Tuğtigin Şen
Emekli Albay


En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.





HIZLI YORUM YAP