Değerlerin Sessizliği: İnsanlar Neden Agresif?

Değerlerin Sessizliği: İnsanlar Neden Agresif?

Resul Mirhaşimli kaleme aldı...

ABONE OL
20 Kasım 2025 09:50
Değerlerin Sessizliği: İnsanlar Neden Agresif?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bazen insanlara bakıyorum ve kendi kendime soruyorum: Bize ne oldu? Neden bu kadar agresifiz, neden birbirimize güvenmiyoruz? Ne zamandan beri yalan bu kadar doğal, bu kadar rahat bir alışkanlık haline geldi? Cevap çok, ama hiçbiri insanın içindeki boşluğu, güvensizliği, korkuyu tam olarak açıklayamıyor. Belki de bu soruların cevabını geçmişte, kaybettiğimiz değerlerde aramak gerekiyor.

Eskiden insanlar birbirine daha yakındı. Komşu evin ocağı sönünce herkes endişelenirdi, bir ailenin üzüntüsü tüm mahalleye yayılırdı. Güven, itimat, sözün değeri vardı. Yalan söyleyen kişinin yüzü kızarırdı, insanlar yüzsüzlükten, utanmaktan korkarlardı. Bugün ise her şey değişti. Güven sarsıldı, insan artık kendi gölgesinden bile şüphe eder hale geldi. Sanki herkes kendi “canını kurtarma” derdine düşmüş durumda.

Yalan, insanlık tarihi boyunca hep vardı. Fakat bugün yalan daha çok “başarı elde etmek”, “imaj yaratmak”, “tehlikeden kaçınmak” gibi amaçlarla yaygınlaştı. Kapitalist sistemin baskısı altında insan, kendini sürekli olarak ispat etmeye mecbur hissediyor. Gerçek benliğini beğenmeyen insan, sahte bir “ideal imaj” yaratmaya çalışıyor. Bu da yalanın günlük davranış biçimine dönüşmesine yol açıyor.

Modern hayatın hızı, bilgi akışı bizleri yordu. İnsanlar birbirine empatiyle değil, şüpheyle yaklaşmaya başladılar. Biraz farklı düşünen, biraz “yabancı” görünen hemen “öteki” kategorisine alınıyor. Bütün bu gelişmelerin sonucunda ise agresiflik ortaya çıkıyor. Herkes kendi içinde boğuluyor ama suçluyu başkasında arıyor.

Artık yalan ayıp sayılmıyor. Aksine, yalan, insanın hayatını “değiştiren” bir yetenek gibi sunuluyor. Belki de insan kendini sevmediği için yalanla sahte bir “ideal” oluşturuyor. Ama bu sahte imajın ardında derin bir boşluk yatıyor. Yalan, eninde sonunda insanın kendine karşı işleyen bir zehire dönüşüyor.

Bugünün kentleşme ve bireyselleşme trendi insanları yalnızlığa ve rekabete sürüklüyor. İnsanlar birbirini rakip olarak görüyor ve bu da doğal olarak agresyonu ve güvensizliği artırıyor. Sosyal medyadaki yapay yaşam tarzı, başkalarının dikkatini çekme uğruna verilen mücadele, kitle iletişim araçlarının manipülasyonu bireysel psikolojiyi etkileyerek insanları daha sinirli ve güvensiz hale getiriyor.

Bu manevi çöküşün temel nedenlerinden biri de sosyoekonomik baskılardır. Geleceğinden emin olmayan bir insan başkasına nasıl güvenebilir? Günlük ekmeğine muhtaç, işsizlik ve adaletsizlik içinde yaşayan biri hangi ahlaktan bahsedebilir? Hayatta kalma mücadelesi veren biri için ahlak bazen “lüks” gibi görünebilir. Modern dünya sistemi insanı sürekli bir rekabete sürüklüyor. Bu rekabette ise merhamet, şefkat, dürüstlük gibi değerler “zayıflık” olarak görülüyor.

En acı tarafı ise şu: Bu değerlerin zayıflaması tesadüfi değil. Millî ve dinî kimliğe yapılan saldırılar da bunun bir parçası. İnsan değerlerini kaybettiğinde, kimliğini de kaybeder. Dinî inanç, millî hafıza; insanı bir yere bağlayan, ona yön veren temel unsurlardır. Bu bağlar koptuğunda insan daha kolay yönlendirilir, daha kolay yönetilir. Bugün birçok uluslararası güç, medya kuruluşu ve küresel kültür merkezleri bu değerleri ortadan kaldırmak için planlı bir şekilde çalışıyor. Asıl amaç; maneviyatsız, kimliksiz, her şeye kayıtsız bir insan modeli oluşturmaktır.

Peki insanlar neden birbirine karşı agresif, güvensiz ve yalancı davranıyor? Cevap sadece bireysel psikolojide değil, tüm sistemin ve toplumsal çevrenin değişiminde yatıyor. Manevî değerlerin, millî ve dinî kimliğin zayıflaması, ekonomik ve sosyal istikrarsızlık bu sorunları derinleştiriyor.

Ve sonunda bir soru beliriyor: Tüm bu kaosun içinde insanlığımızı nasıl koruyacağız? Cevap belki de geçmişte saklı. Kapısını açık bırakan komşuda, yalanını utanarak itiraf eden insanda, bir lokma ekmeği paylaşan ailede, bir zamanlar “insan olmak” uğruna yaşanan o samimi değerlerde…

İnsan değişiyor. Zaman da değişiyor. Ama değişmek, değerleri kaybetmek demek değildir. Aksine, bu değişimin içinde manevî dayanaklara daha çok ihtiyacımız var. Çünkü değerler kaybolduğunda, insanlık da kaybolur.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP