Türk Milleti olarak Kartalkaya Kayak Merkezi’nde, 238 kişinin konakladığı bir otelde çıkan yangın sonucu, en son haberlere göre 79 can kaybını yaşadığımız bu son yangın felaketinden beri gözlerime uyku girmiyor ve her televizyona bakışımda gözyaşlarım ırmak oluyor.
Şu sıralar yaşadığım bu üzüntünün bir benzerini yaklaşık üç yıl önce şehitlerimiz için yaşamış ve içimdeki derin üzüntü ile bir sorgulama yapmıştım. Bu yazımda, üç yıl önce şehitlerimiz için yaptığım bu acı sorgulamayı sizlerle yeniden paylaşmak ve bu sorgulamadan beraber, ortak geleceğimiz için ortak dersler çıkarmak istiyorum.
Bu acı günlerden yaklaşık üç yıl önce, 21 Mart 2022 sabahı çok erken saatlerde, daha sabah ezanı okunmamışken, kendisine her zaman çok değer verdiğim bir komşumdan cep telefonuma WhatsApp vasıtasıyla görüntülü bir mesaj gönderildiğini fark ettim.
Derhal büyük bir merakla mesaja baktım. Görüntülü mesajda bir muhabir, yoldan geçen halka onları durdurarak, “Matematikle aranız nasıldır?” diyerek çeşitli sorular sormaktaydı.
İlk soru olarak: “Çanakkale Savaşı’ndan şu ana kadar tespit edilebilen 415.000 şehit olmuştur. Bir insanda 5 litre kan vardır. 415.000 ile 5’in çarpım sonucu nedir?” diye soruyordu.
Sonuç, hesap makinesiyle soru sorulan kişinin yaptığı hesaba göre; 2.075.000 litre şehit kanıydı.
İkinci soru: “Türkiye’de kaç kişi yaşıyor?”
Cevap: 80 milyon insan.
Üçüncü soru: “Türkiye’de kişi başına düşen şehit kanı miktarı nedir?”
Cevap, yine hesap makinesiyle yapılan hesap sonucu: 2.075.000 / 80.000.000 = 0,025 litre şehit kanı.
Yani şehitlerimizin her birimizin güvenliği için döktüğü kan oranı: 0,025 litre şehit kanı.
Muhabirin, 0,025 litre şehit kanını bir tüpün içine koyarak doğru cevabı veren kişiye takdirle uzatması sırasında gördüklerim, bütün duygularımın kabarmasına sebep oldu ve gözyaşlarım birden ırmak oldu.
Bu, her birimiz için dökülen 0,025 litre şehit kanı o kadar çok şeyi bir anda sorgulamama sebep oldu ki, burada hepsini paylaşabileceğime cesaret edemiyorum. Ama cesaret ettiklerimi yazmaya devam edeceğim.
Beynimde beliren ilk soru şu oldu:
Daha üç gün önce, 18 Mart Çanakkale Şehitlerimiz başta olmak üzere tüm şehitlerimizi “Şehitler Günü”nde anmıştık. Üç günden beri hep kendime zaten sormaktaydım:
Niçin yakın Türk tarihi hep şehit haberleri ile yazılıyor?
Niçin? Niçin? Niçin?
Üç günden beri beynimde beliren ikinci soru ise şu idi:
Niçin bir Amerika, Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa ve İsrail bizim gibi evlatlarını şehit vermiyor? Onların tarihleri niçin şehit kanları ile yazılmıyor?
Niçin? Niçin? Niçin?
Kendimi bu sorularla sorguladıktan sonra, beynimde beliren üçüncü soru ise şu idi:
Acaba bu şehitlerimizi hangi savaşlarda, hangi çatışmalarda ve nerelerde vermiştik?
Derhal araştırmaya girip, önce Çanakkale Savaşı’nda kara ve deniz muharebelerinde verilen subay ve er şehit sayısının toplam 57.263 olduğunu, Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi 5. Cilt. Çanakkale Cephesi Harekâtı Birinci, İkinci ve Üçüncü Kitapların Özetlenmiş Tarihi (2 Haziran 1914 – 9 Ocak 1916) kitabının 244. sayfasından öğrendim.
Birinci Dünya Savaşı’nın diğer cephe hatlarında ne kadar şehit verdiğimizi ise elimde yeterli imkân olmadığı için tam olarak tespit edemedim.
Kurtuluş Savaşı’nda ne kadar şehit verdiğimizi ise bir internet kaynağından 980 subay ve 36.239 er olarak buldum.
Bu şehit sayılarını bulurken, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da bizler için kol kola vererek, kanlarını akıtarak şehit olmuş Türk’ü, Kürt’ü, Çerkez’i, Yörük’ü, Laz’ı, Alevi’si, Sünni’si, Hanefi’si, Türkmen’i, Tatar’ı… ile bütün atalarımızın ruhlarının şimdi beni sorguladıklarını hissettim.
Şehit atalarımın ruhları beni şimdi sorgularken, beynimde beliren dördüncü soru ise bir anda gözyaşlarımın tekrar bir sel olarak akmasını tetikledi:
Peki, vatanımızı korumak ve meşru müdafaa hakkımızın bir gereği olarak savaş meydanlarında verdiğimiz bu şehitlerden sonra biz başka nerelerde şehitler vermiştik?
Bütün çabalamama rağmen, belki de beceriksizliğim yüzünden, Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki verdiğimiz şehitler hakkında devlet tarafından açıklanmış resmi bir sayısal veri bulamadım. Ve yine en basit yol olan internete yöneldim.
İnternetteki bilgiler içinde bana daha bilimsel geldiğini düşündüğüm bir raporu sizlerle paylaşmak istiyorum.
TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun bünyesinde kurulan “Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesine Yönelik Alt Komisyon” raporunun 28 Ocak 2013 tarihinde tamamlandığını ve raporda şu tespitlerde bulunulduğunu öğrendim:
Terör nedeni ile 2012 yılına kadar, son 30 yılda 7.918 kamu görevlisi şehit oldu.
1984-2012 yılları arasında ölü ele geçirilen PKK’lı sayısı: 22.101.
1984-2012 yılları arasında 5.557 sivil hayatını kaybetti.
Faili meçhul cinayetlerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Ancak 2.000’in altındaki rakamlar ile 17.000 arasında olduğu değerlendiriliyor.
İstatistiklere geçmeyen ölüm olayları hariç, toplam: 35.576 kişi terör nedeni ile yaşamını kaybetti.
Terör nedeni ile 386.360 kişi göç etti.
Bulduğum bu sayısal değer bende yeni bir sorunun daha oluşmasına sebep oldu.
Savaşlarda düşmana karşı ne kadar, iç mücadele ve teröre karşı ne kadar şehit verdik?
Son 30 yılda (28 Ocak 2013’e kadar) 35.576 kişi terör nedeniyle yaşamını kaybetti.
Gerçek bir savaş olan Kurtuluş Savaşı’nda ise 980 subay ve 36.239 er, toplam 37.219 kişi şehit oldu.
Bu çarpıcı tablo bende yeni bir sorunun oluşmasına daha sebep oldu.
Acaba sadece Türkiye’de mi durum böyle? Dünyanın diğer ülkelerinde durum nasıl?
Yine internet ve yeni çarpıcı bilgiler daha.
Cornell Üniversitesi’nde Milton Leitenberg’in 2006 yılında yapmış olduğu “20. Yüzyıldaki Çatışma ve Savaşlarda Ölüm” isimli çalışmada; iç savaşlarda, sivil savaşlarda ve devletler arası savaşlarda ölen kişilerin istatistikleri sunulmuş. Araştırmaya göre:
1945’ten 2000 yılına kadar olan çatışma ve savaşlarda yaklaşık 41 milyon kişinin öldüğü tespit edilmiş.
Peki, 2000 yılından sonra ne olmuş?
Kamuoyuna yansıyabilen diğer araştırmalardan bir kısmına göre; sadece son 10 yıldaki savaşlarda 2 milyon çocuk ölmüş. 6 milyon çocuk sakat kalmış. 12 milyon çocuk evsiz, 1 milyondan fazla çocuk öksüz veya yetim kalmış. 10 milyon çocuk psikolojik sarsıntı geçirmiş ve on binlerce çocuk tecavüz ve işkenceye uğramış.
Başka araştırmalarda ilgi çeken bir diğer nokta ise 1955’ten sonra savaşla ilişkili yaşanan ölümlerin neredeyse tamamının Afrika, Ortadoğu, Uzak Doğu, Latin Amerika coğrafyalarında gerçekleşen savaşlar neticesinde ortaya çıkması.
Savaşların, iç ayaklanma ve isyanların gerçekleştiği ülkeler şu şekilde sıralanıyor:
Güney Amerika’da: Arjantin, Bolivya, Brezilya, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Küba, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Guatemala, Honduras, Jamaika, Nikaragua, Peru.
Ortadoğu’da: Kıbrıs, Mısır, İran, Irak, Filistin, Lübnan, Suriye, TÜRKİYE, Yemen.
Güney Asya’da: Afganistan, Bangladeş, Hindistan, Nepal, Pakistan, Sri Lanka.
Uzak Doğu’da: Burma, Kamboçya, Endonezya, Kore (Güney ve Kuzey), Laos, Malezya, Filipinler, Tayvan, Vietnam.
Afrika’da: Angola, Burundi, Kamerun, Çad, Etiyopya, Gana, Gine-Bissau, Madagaskar, Mozambik, Namibya, Nijerya, Ruanda, Somali, Güney Afrika, Sudan, Uganda, Batı Sahra, Zaire/Kongo, Zambiya, Zimbabve, Cezayir, Fas, Tunus.
Araştırmacıların yaptığı incelemelere göre yukarıdaki ülkelerin hepsinde ortak bir nokta mevcut:
“Düşük Eğitim Seviyesi.”
Dünyadaki bazı ileri olduğu değerlendirilen ülkelerle ilgili araştırmalarımda bulabildiğim aşağıdaki hususlar ise çok dikkat çekici:
1945 yılında 2. Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra “Dünya barışı ve huzurunu korumak amacıyla” Birleşmiş Milletler (BM) kurulmuştur. Birleşmiş Milletler kuruluşunda kendi misyonunu “Adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği, uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş” şeklinde tanımlamaktadır.
Halbuki BM’nin kurulmasından sonra tek bir yıl savaşsız geçmemiş ve 20. yüzyılda ölen insan sayısının yaklaşık üçte biri bu dönemde ölmüştür.
Dünyadaki savaşları bitirmek için kurulmuş BM Güvenlik Konseyi on beş ülkeden oluşmakta olup, bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir.
Bu ülkeler Amerika, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’dır.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) 2011 yılı dünya silah ticareti tablosuna göre; son 200 yıllık dünya tarihi içinde dünyaya silah satan ülke isimleri içinde ABD, Rusya, Almanya, Fransa ve İngiltere ilk beş içinde yer alıyor.
SIPRI’nin en son açıkladığı rapora göre dünyanın şu andaki en büyük silah ihracatçıları sırasıyla ABD, Rusya, Çin, Fransa ve Almanya.
Şu andaki dünyadaki silah satışlarının %74’ü bu beş ülke tarafından yapılıyor. ABD’nin küresel silah ticaretindeki payı %33’ü buluyor. Rusya’nın silah satış pazarındaki payı %23, Çin’in %6,3, Fransa’nın %6, Almanya’nın payı %5,6.
Peki, bütün bu ülkelerin ortak özelliği ne?
“Yüksek Eğitim Seviyesi.”
Artık Türk milletinin gelecek tarihinin şehit ve yangın felaketleri ile değil barış ve emniyet içinde yazılması için en kritik anahtar eğitimdir.
Eğer Türk milleti olarak iyi eğitim alırsak yangınlara karşı bütün bilimsel tedbirleri alırız ve emniyet içinde bu yangınları diğer yüksek eğitim seviyesine sahip milletler ve ülkeler gibi atlatırız.
Kısaca artık yüksek eğitim seviyesine ulaşmak için milletçe ve devletçe çok kısa zamanda müşterek yol almalıyız.
Yoksa milletçe cehaletimizin acı reçeteleri olarak şehitler ve yangın kayıpları vermeye devam edeceğiz.
Dr. M. Tuğtigin Şen
Emekli Albay
Araştırmacı Yazar
GENEL
1 dakika önceKÖŞE YAZILARI
18 dakika önceKÖŞE YAZILARI
12 saat önceSPOR
21 saat önceSPOR
21 saat önceGENEL
21 saat önceGENEL
21 saat önce