BİR BAKIŞTA ÇARPAN KALP; İLK GÖRÜŞTE AŞKIN PSİKOLOJİSİ

BİR BAKIŞTA ÇARPAN KALP; İLK GÖRÜŞTE AŞKIN PSİKOLOJİSİ

Alpaslan YURTSEVER kaleme aldı...

ABONE OL
20 Kasım 2025 08:57
BİR BAKIŞTA ÇARPAN KALP; İLK GÖRÜŞTE AŞKIN PSİKOLOJİSİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İlk karşılaşmalarda beynimiz adeta bir kimyasal fırtına yaşar. Dopamin, norepinefrin ve feniletilamin salgısı artar; kalp atışları hızlanır, göz bebekleri büyür, dikkat yalnızca “ona” kilitlenir.

  • Dopamin → Mutluluk ve ödül hissi verir.
  • Oksitosin → Güven ve bağ kurma duygusunu tetikler.
  • Feniletilamin → “Midemde kelebekler uçuyor” hissini oluşturur.

Helen Fisher: “Aşk, beynin ödül merkezinde uyuşturucuya benzer bir etki yaratır. İlk görüşte aşk, biyolojinin coşkusudur.”

Bağlanma stilleri, aşkı yaşama biçimimizi belirler:

  • Güvenli bağlananlar → Çekimi sağlıklı ilişkiye dönüştürür.
  • Kaygılı bağlananlar → İlk kıvılcımı “kaderin işareti” gibi görür.
  • Kaçıngan bağlananlar → Çekimi hisseder ama yakınlıktan ürker.

Freud: “İlk bakışta aşk, bastırılmış arzuların birdenbire bilinç yüzeyine çıkışıdır.”
Pek katılmadığım bir görüş olsa da, üstat görüşü olduğu için paylaşmak isterim. İlk görüşte aşk çoğu zaman bir “yansıtma”dır. İnsan, karşısındakine kendi arzularını, ihtiyaçlarını ve hayallerini yükler.

Carl Jung: “Âşık olduğumuzda, aslında kendi bilinçdışımızdaki imgelerle karşılaşırız.” diye açıklar. Kolektif bilinçdışımıza uygun imgeler çekici gelir ve ona ulaşmak için bilinç harekete geçer. Bilinç ise aşka kavuşmak için harekete geçerken bazen acıyı ve hazzı aynı anda yaşar. Bilinçdışı bu yaşadığı durumdan da şikâyet etmez.
Bir araya gelince ise, bilinç devreye girer. Duygu ve hazzın yerini makul ve mantıklı olan almaya başladığında ise iktidar kavgaları ve çatışmalar başlar.
Bu durum, bizim kültürümüzde “cicim aylarının” bittiği dönem olarak adlandırılır.

Psikolog Robert Sternberg aşkı üç bileşenle açıklar:

  • Tutku → Fiziksel çekim ve arzuyu temsil etmektedir.
  • Yakınlık → Güven, anlayış ve paylaşım ile kendini hissettirir.
  • Bağlılık → Sadakat ve süreklilik ile ilişkilerde bağlar artar.

İlk görüşte aşk, genellikle yalnızca tutku boyutuna denk düşer. Gerçek aşk ise, üç bileşenin birleşiminden doğar.

Masallar, şiirler ve filmler, ilk görüşte aşkı yüceltir: Leyla ile Mecnun, Romeo ile Juliet, Ferhat ile Şirin…
Hep bir bakış, hep bir kader anlatısıdır. Aşklar da buluşma gerçekleşseydi, muhtemelen devamından masal ya da hikâye değil de roman ortaya çıkardı.

Erich Fromm: “Gerçek aşk, yalnızca bir duygu değil; sorumluluk, ilgi ve bağlılığın aktif bir eylemidir.”
Sorumluluğu alabilenlerin ilişkileri mutlu bir şekilde devamlılık arz eder ve sonuçlanır.

Hollanda’da yapılan bir çalışmada, katılımcıların %60’ı hayatında en az bir kez “ilk görüşte aşk” yaşadığını belirtmiştir. Ancak bu deneyimlerin büyük çoğunluğu kısa süreli olmuştur.

Psikoloji literatüründe, uzun ömürlü ilişkilerin daha çok arkadaşlıktan veya aşamalı tanışıklıklardan doğduğu saptanmıştır. Bu süreçte partnerler birbirlerini tanıma süreci rol yapmadan ne kadar sağlıklı gerçekleşirse, evliliğe kadar gidebilmektedir.

İlk görüşte aşk hem gerçek hem de mit’tir:

  • Biyolojik Gerçek → Beynimizdeki kimyasalların hızlı reaksiyonu sonucunda aşk duygusu harekete geçer.
  • Romantik Mit → Kültürel anlatıların büyüsüyle yetişen bireyler, o büyü ile büyük ve sonsuz aşk hayalleri kurar. Bu durumu ise kendi hikâyesi için bir fırsat olarak görür.
  • Psikolojik Yansıma → Kendi ruhsal ihtiyaçlarımızın dışavurumu ve bunu giderme ihtiyacı/isteği karşı cinse enerji aktarımında bulunur. Bu aktarımın eşleşmesiyle de birliktelik ve paylaşım gerçekleşir.

Ama asıl mesele, o ilk çarpıntıyı zaman, emek ve güven ile bir ömürlük ritme dönüştürmektir.
Ne mutlu dönüştürebilenlere…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP