

Bazı evlilikler gürültüyle değil, sessizlikle çatlar. Taraflar hâlâ aynı evdedir ama aynı yerde değildir. Birinin sesi kısılmıştır, diğerinin kalbi duvar örmüştür. İşte bu yazı, evlilikte en az konuşulan ama en çok yaşanan çatışmayı anlatıyor: “Ben olamamanın, biz olamamak kavgası.”
Evlilikte çatışma çoğu zaman para, çocuk, aileler ya da iletişim gibi görünür. Oysa psikoloji bize şunu söyler: Asıl kavga, bireyin kendi benliğini kuramadan, yani sağlıklı “ben” olamadan “biz” olmaya zorlandığı yerde başlar.
Kendi duygu ve düşüncelerini tanıyamayan birey; ya eşinin içinde erir ya da ondan kaçar. Bu durum, aile sistemleri kuramında “kendini ayrıştıramama” olarak tanımlanır.
Kısaca söyleyelim: Ben olamayan kişi, ya fazla yapışır ya fazla uzaklaşır.
Her iki hâl de “biz”i yaralar.
Bağlanma kuramı, evlilikteki bu çatışmayı net biçimde açıklar:
Bu iki uç bir araya geldiğinde evlilikte meşhur döngü başlar: Talep eden – kaçınan çatışması.
Toplumda hâlâ şu yanlış inanç dolaşır: “Evlenince artık ben yok, biz var.”
Bu düşünce romantik değil, tehlikelidir.
Çünkü benliği yok sayılan birey zamanla:
Evlilik fedakârlık ister ama benlik iptali istemez.
Çözüm, eşini değiştirmeye çalışmakla değil; kendi iç dengenle başlar.
“Biz, iki ‘ben’ olduğunda güçlüdür.”
Evlilik, iki kişinin birbirini yok ettiği bir alan değil; iki kişinin kendisi olarak alabildiği bir ortaklıktır.
Unutmayın:
Ben olamadığın yerde, biz sadece bir alışkanlıktır.
Ben olabildiğin yerde, biz bir yol arkadaşlığıdır.
YAZILAR
1 saat önceYAZILAR
3 saat önceDÜNYA
3 saat önceDÜNYA
3 saat önceDÜNYA
3 saat önceSPOR
3 saat önceGENEL
3 saat önce