

İslam geleneğinde sıkça tekrarlanan “Allah sevdiği kuluna bela verir” sözü, aslında hadis literatüründe birebir yer almaz; ancak “Belanın en şiddetlisi peygamberlere gelir” (Tirmizî, Zühd 57) ve “Allah bir kul için hayır dilerse onu musibetlerle imtihan eder” (Buhârî, Merdâ 3) gibi rivayetlerin yorumsal bir özetidir. Bu rivayetler, ilk Müslüman toplumda baskı ve zulüm altında yaşayan bireylere moral ve dayanma gücü vermek amacıyla kullanılmaktaydı. Yani metnin ilk fonksiyonu, psikolojik destek ve cemaat dayanışması üretmekti.
Fakat tarihsel bağlamından koparılan her dinî söylem gibi, bu rivayetler de zamanla toplumsal manipülasyonun en kullanışlı araçlarından biri hâline gelmiştir. Özellikle İslam dünyasında siyasal iktidarlar, cemaat liderleri ve dinî otoriteler tarafından geliştirilen söylemde musibet–sevgi ilişkisi ters yüz edilerek, bireyin yaşadığı her türlü acı, yoksulluk, adaletsizlik, hatta istismar bile ilahî bir “imtihan” etiketiyle nötralize edilmektedir. Bu mekanizma, halkı pasifleştiren bir kaderci rıza üretim tekniği olarak işlemektedir.
Peygamberlerin yaşadığı sıkıntılar, tarihsel olarak toplumsal dönüşüm mücadelesinin doğal sonuçlarıydı. Peygamberler musibet gördükleri için değil, hakikati dile getirdikleri için direnişle karşılaşıyorlardı. Bugünün dindar toplumlarında ise musibet, bireysel edilgenlik ve itaatin gerekçesine dönüştürülmüştür. Yoksulluktan iş kazalarına, deprem ihmallerinden politik baskıya kadar her toplumsal sorun “imtihan” çerçevesine sıkıştırılarak, sorgulama ve hesap sorma kanalları bilinçli şekilde kapatılmaktadır. Böylece musibet, eleştirel düşüncenin panzehirine; kader ise iktidarın sigortasına dönüşmektedir.
Toplum mühendisliğinin en etkili aracı, soyut kavramların somut acılara uygulanmasıdır. Musibet söylemi, özellikle otoriter siyasal kültürlerde bireyin ahlâkî yükümlülüğünü iktidarın üzerinden alıp kendi üzerine bindirir:
“Başına gelenler ilahî takdirdir; sorunu devlette, cemaatte, düzende arama.”
Bu söylem, bireyin sosyo-politik taleplerinin ortadan kalkmasını sağlar. Böylece devlet ya da lider sınıfı, sorumluluk yükünden kurtulur; toplum ise itaatin kutsal bir görev olduğuna ikna edilir. Bu durum, Müslüman toplumların asırlardır süregelen siyasal pasifliğinin en temel dinamiklerinden biridir.
Hadislerdeki musibet–imtihan ilişkisi, kişinin haksızlık karşısındaki tavrını güçlendirmek üzere anlam taşıyordu. Bugünse tam tersi bir amaca hizmet etmektedir:
– Kötülüğe karşı ses çıkarmamak,
– Adaletsizliği sorgulamamak,
– Zalimlere itaat etmek;
“sabır” adı altında meşrulaştırılmaktadır.
Böylece dinî metnin ahlâkî isyan çağrısı yerine, toplumun edilgenliğini artıran psikolojik uyuşturucu bir form üretilmiştir. Bu ters yüz ediliş, İslam dünyasının modern çağdaki çöküşünün kültürel kodlarından biridir.
Bu söylemin en tehlikeli yönü, acıyı anlamlandırmaya çalışan bireylerin duygusal zaaflarını hedef almasıdır. İnsan, musibet anında “Neden ben?” sorusunun cevabını arar. Ona verilen cevap şudur:
“Çünkü Allah seni seviyor.”
Bu, duygusal olarak rahatlatıcı görünse de aslında bireyin acısını ilahî bir ödül gibi paketleyen bir telkindir. Kişiyi, kendi hayatındaki yapısal problemleri fark etmekten uzaklaştırır. Duygusal manipülasyonun etkisi böylece toplumsal alanı da kuşatır.
Bu kaderci söylem yalnız bireyi değil, bütün bir toplumu etkisizleştirir. Hak arama kültürü gelişmez; sivil toplum güçlenmez; bilimsel düşünce, sorgulama ve eleştiri zayıflar. Musibet söylemi, İslam toplumlarının yüzyıllardır süren ekonomik, bilimsel ve siyasal geri kalmışlığının ideolojik altyapısını oluşturmaktadır. Böyle bir zihni atmosferde ilerleme değil, ancak katlanma mümkündür.
“Allah sevdiği kuluna bela verir” sözü, masum bir teselli cümlesinden çok daha fazlasıdır. Tarihsel bağlamından koparıldığında, otoriter dinî ve siyasal yapıların toplum üzerinde kurduğu hegemonik kontrolün meşrulaştırıcı aracına dönüşmektedir. Musibet, sevginin değil, çoğu zaman talihsizliğin, ihmalin, adaletsizliğin ve yönetsel sorumsuzluğun sonucudur. Dolayısıyla gerçek dinî tavır, musibeti kutsamak değil, haksızlık üreten düzenlerle mücadele etmek olmalıdır.
GENEL
3 saat önceYAZILAR
3 saat önceYAZILAR
3 saat önceSPOR
3 saat önceGENEL
3 saat önceDÜNYA
3 saat önceGENEL
3 saat önce