

Ama asıl rezalet; aklı ayetle değil arzuyla, hadisle değil hevesle çalıştırmaktır.
Son günlerde “Müslümanım” demeyi kimlik kartı gibi taşıyıp,
İslam’ı ahlaki bir disiplin olmaktan çıkarıp, vitrin süsüne indirenlerin
ne hâle geldiğini ibretle izliyoruz.
Kamuoyuna yansıyan son tartışmalar bir kişiden ibaret değildir.
Asıl mesele, Müslüman bir çevrede yetişmiş olmanın, Müslüman kalmaya yetmediği gerçeğidir.
Çünkü İslam;
sadece “bizden” görünmek değildir,
sadece kutsal kelimeleri doğru telaffuz etmek değildir.
İslam, ahlaktır.
İslam, emanettir.
İslam, “kimsenin görmediği yerde de Allah’ın gördüğünü bilme terbiyesidir.”
Kur’an ne diyordu:
“Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” (Hucurât, 13)
Yani mesele;
hangi çevrede yetiştiğin değil,
hangi sınırda durduğundur.
Bugün bizi asıl yaralayan şey;
birilerinin günah işlemesi değil — insanız, hata ederiz.
Bizi yaralayan şey, günahın
normalleştirilmesi, savunulması ve hatta ustalıkla makyajlanmasıdır.
Akıl burada devreye giriyor işte:
Vicdanla birleşirse fazilet,
nefse kiralanırsa rezalet…
Ve ne yazık ki son zamanlarda,
“aklım var” diyerek her çirkinliğe gerekçe üreten,
“çağ değişti” diyerek haramı güncelleyen,
“özgürlük” diyerek edebi boğan bir dil türedi.
Bu dil, İslam’ın dili değildir.
Bu dil, Müslümanların çoğunluğunun dili hiç değildir.
Bizim inandığımız Peygamber (sav):
“Hayâ imandandır.” buyuruyordu.
Bizim ölçümüz budur.
Gerisi, kimsenin kişisel PR meselesidir.
O yüzden altını kalın çizelim:
Bir Müslümanın düşmesi, İslam’ın düşmesi değildir.
Ama o düşüşü savunmak…
İşte orada büyük bir vebal başlar.
İslam;
ne bir gazetecinin,
ne bir aydının,
ne de bir “etiket Müslümanın” omuzlarında ayakta durur.
İslam, ahlaklı Müslümanların sessiz ama sağlam omuzlarında ayakta durur.
Ve biz, o ahlaksızlıklara benzemiyoruz.
Benzeşmeyi de reddediyoruz.
YAZILAR
Az önceYAZILAR
Az önceYAZILAR
Az önceYAZILAR
Az önceYAZILAR
3 dakika önceSPOR
7 dakika önceSPOR
7 dakika önce