Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye’nin ilk Ankara’ya gelişinin 105. yıldönümü kutlama programı kapsamında, 29 Aralık 2024 Pazar günü 89. Büyük Atatürk Koşusu yapılmıştır. Atatürk’ün Ankara’da 27 Aralık 1919 tarihinde ilk karşılandığı Dikmen Keklik Pınarı’ndan başlayan toplam 10,8 km’lik bu koşu; Dikmen Caddesi, Cevizlidere Caddesi, Türk Ocağı Caddesi, Akdeniz Caddesi, Gençlik Caddesi ve Tandoğan Meydanı güzergâhını izleyerek, TCDD Genel Müdürlüğü Ankara Garı önünde son bulmuştur.
İlk olarak 1936 yılında Atatürk’ten izin alınarak başlatılan bu geleneksel koşunun 89. yılı olan bu yılki koşuya, emekli bir albay olarak benim de üyesi bulunduğum Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) tarafından yapılan organizasyonla, emekli subay arkadaşlarım ile birlikte katılma imkânını yakaladım. Geçmişte Kara Harp Okulu’nda okurken genç Harbiyeliler olarak katıldığımız Atatürk Garnizon Koşularında olduğu gibi, şimdi emekli birer subay olarak hâlâ bu tür koşulara katılabilecek sağlığa ve Harbiye ruhuna sahip olduğumuz için, tüm emekli subaylar olarak binlerce kez şükürler ettik ve büyük mutluluk duyduk.
Geçmişte Kara Harp Okulu’nda okurken genç Harbiyeliler olarak katıldığımız bir Atatürk Garnizon Koşusu
Günümüzde 29 Aralık 2024 tarihinde emekli subaylar olarak katıldığımız 89. Büyük Atatürk Koşusu
Bu koşu sırasında, emekli bir subay olarak içimde çok derin duygu ve düşünceler oluştu. Bu yazımda bunları sizlerle paylaşmak istedim. Milletimizi ve devletimizi parçalamayı hedefleyen bu güçlerin, şu anda karşılarında en büyük engel olarak gördükleri Atamıza ve daima onun izinde giden Türk Ordusu komutanlarına el atmaları kadar tabii bir şey düşünülemez.
M.Ö. 500 yıllarda yaşamış ünlü “Savaş Sanatı” adlı eserin yazarı Sun Tzu, kitabında düşmanı çökertmek için şu teknikleri önermektedir:
‘’Hasım ülkelerin hakanlarının ve yöneticilerinin başarılarını, kişiliklerini küçük göstererek, hasım ülkelerde iyi olan şeyleri gözden düşürünüz.’’
‘’Yöneticilerin ve askerlerin şöhretlerine gölge düşürünüz ve zamanı geldiğinde de kendi halkının onları hor görmesini sağlayınız.’’
Yukarıda işaret edilen teknikleri kullanan düşmanlarımız tarafından uygulanan bu savaşta ilk hedef alınan ise, Mustafa Kemal’in gerçek komutanlarının yetiştirildiği Harp Okulları ve Mustafa Kemal’in daima yaşatıldığı Harbiye Ruhu olmuştur.
Sonuç olarak, düşmanlarımız tarafından Türkiye Cumhuriyeti’ni çökertmek için ilk olarak daima Atamızın izinde giden Türk Ordusu ve onun değerli komutanları namert bir savaşa maruz bırakılmıştır. Türk Ordusu ve komutanları önce Balyoz, Ergenekon ve son olarak FETÖ sürecinde, düşmanlarımızın kullandıkları taşeronlar tarafından namert bir şekilde saldırıya uğramıştır.
Askerlik, milletinin bekası ile doğrudan ilişkili, kendisine has özellikleri, kanun ve kuralları bulunan, mensuplarının mutlak itaat, bağlılık ve karşılık beklemeden fedakârca çalışması ile yücelen, onurlu ve bir o kadar da zor bir meslektir. Askerliği bir meslek olarak seçen kişi, kendini mesleğine ve ülkeye adayarak bu görevlere aday olur. Bu kişi, kendisini atalarımızın emaneti vatanımızı, kutsal askerlik yemininde ifade ettiği gibi, gerekirse canı pahasına içten ve dıştan gelebilecek tehditlere karşı korumak ve kollamakla görevlendirilmiştir. Vatanımıza hizmet, sadakat, onur, fedakârlık, cesaret, dürüstlük, mutlak itaat ve ehliyet, askerlik mesleğinin temel özellikleridir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde üst rütbeli komutan ve lider olarak görev almak için bitirilmesi gereken temel okul Harp Okulu’dur. Harp Okulu’nda eğitim süreci vatanseverliğin temel taşıdır ve burada derin izler taşıyan Harbiye ruhu oluşturulur. Bu ruh; en kabadayı vatanseverlik, en ince ruhlu milliyetçilik, en baba devletçilik ve örnek bir Harbiyeli olan Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Harbiye ruhu dediğinizde içinde geçmiş vardır, gençlik vardır, gelecek vardır, silah vardır, “ah ulan” vardır, “helal olsun” vardır, “niçin gittin” vardır, “beni bekle” vardır, “geleceğini biliyordum” vardır. Tozlu yollarda uzun yürüyüşler, otobüs terminallerinde birbirini bekleyişler, kavurucu sıcakta, dondurucu soğukta kol kanat germeler vardır. Harbiye arkadaşlığı özeldir. Kuzenim bile demeye benzemez, kardeşim demenin daha ilerisidir benim “Harbiyelim” demek. Harbiye arkadaşlığı hep gençliktir, yaş almaz, yaşlanmaz, Harbiyeli yaşını göstermez, Harbiyeli olmak yapmacıksız bir keyiftir, günümüzden söz eden bir nostalji, olgun bir gençlik, uçuk kaçık bir ihtiyarlık ve arkadaşlığın en koyusu olan silah arkadaşlığıdır.
Ancak en önemlisi Harbiyeli olmak, hâlâ Kara Harp Okulu öğrencisi 1283 apolet numarasını taşıyarak içimizde daima yaşamaya devam eden Mustafa Kemal gibi vatansever olmaktır.
Bu fotoğraf, emekli subaylar olarak Atamızın kabrinin bulunduğu Anıtkabir’e 2024 yılında yaptığımız başka bir ziyaret sırasında çekilmiştir.
Kısaca, Harbiyeli olmak, bizlerden sonra da var olmak için bu vatan ve bu millet için yılmadan, aynı Atatürk gibi savaş verme ruhudur. Unutulmamalıdır ki barış şartlarının ciddi, disiplinli, vakur Türk Ordusu; tehdit karşısında kan ve kemikten çelik duvarlar meydana getirebilen, tecavüz anında ise derhal kahredici bir fırtına heybeti kazanan bir kuvvettir. Tarih bunun kanıtıdır. Sadece Ağustos ayı içinde kazandığımız bazı önemli savaşları saymak yeterlidir. Aziz vatanımız Anadolu, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Savaşı’nın bize bir armağanıdır. 29 Ağustos 1526 Mohaç Savaşı, Orta Avrupa’nın 200 yıllık geleceğini tayin etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel taşı olan Başkomutanlık Meydan Muharebesi yine Ağustos ayında meydana gelmiştir.
İşte bu Büyük Atatürk Koşusu sırasında, hem biz emekli askerler tarafından hem de bizi izleyen tüm halkımız tarafından “Bizler Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sözlerinin beraberce coşkuyla söylenmesi, içimizde hâlâ büyük atamız “Atatürk” ve en önemlisi “Vatan” sevgisinin yaşadığının somut bir ispatı olmuştur. Türk Ordusu, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti; bu yeni asimetrik savaşı ya da atalarımızın tabiriyle bu namert savaşı yine büyük Atamızı örnek alarak, yine ölmeyen Harbiye Ruhu ile, yine Vatan sevgisi ile ve yine zaferle kazanacaktır.
Yazımı, Atamızı daima örnek alan komutanların sahip olduğu Harbiye Ruhunun derin sözlerle aktarıldığı Kara Harp Okulu marşı ile bitiriyorum.
KARA HARP OKULU MARŞI
Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız,
Tufanları gösteren, tarihlerin yâdıyız,
Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti,
Cehennemler kudursa, ölmez nigâhbanıyız.
Yaşa varol Harbiye, yıkılmaz satvetinle
Göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle:
Türk vatanı üstünde sönmez güneşsin sen,
Kartal yuvalarında, hürdür millet seninle.
Yüz senedir Harbiye bu orduya şan verir,
Çıkardığı dehalar semalara yükselir,
Baştan başa tarihtir mektebin her zerresi,
Sarsılmayan azminle çelik kalalar erir.
Şahikalar üstünde meydan okur bu erler,
Yaklaşacak düşmana mezar olur bu yerler,
Bağlayamaz bir kuvvet bu kasırga milleti,
Tarihlere sorun ki bize “Ölmez Türk” derler.
Dr. Tuğtigin ŞEN
Emekli Albay
KÖŞE YAZILARI
1 saat önceMAGAZİN
13 saat önceMAGAZİN
13 saat önceEKONOMİ
13 saat önceEKONOMİ
13 saat önceGENEL
13 saat önceGENEL
13 saat önce