Yorgan

Yorgan

Fatih Mehmet Turhan kaleme aldı...

ABONE OL
14 Mayıs 2025 10:21
Yorgan
7

BEĞENDİM

ABONE OL

Yaklaşık bir asırdır üstümüze aldığımız yorgan… Isınmak için, güvende olmak için bizden öncekilerden; dedelerimizden, babalarımızdan bize kalan miras. Bizler de gözümüzü bu yorganın altında açtık dünyaya. Sıcak, emniyetli ve güvenilirdi yorganın altı. Işıtmasa da ısıtıyordu. Yorganın altında kimse diğerinden eman dilemezdi.

Dışarısı soğuktu, yabancıydı, acımasızdı; Şubat soğuğu gibi soğuklar vardı, yüzümüzü ve içimizi ısıran! Yorganın altında, farklı gruplarda da olsa birlik ve beraberlik vardı dışarıdaki adaletsizliğe karşı. Aynı fikirde olmasak bile birbirimizi ısıtıyor, birbirimize sırtımızı rahatlıkla dayayabiliyorduk.

Muhafazakâr insanların bir araya gelip sığındığı emniyetli bir yerdi yorganın altı. Sık sık dışarıdan yorganın altına adam devşirmeye çalıştık uzun süre. İmanlarını kurtarmak adına kutsal bir görev ifa ettik küçücük sığınağımızda. Yorganın altına aldıklarımız imanlı, dışarıda kalanlar imansız ve düşmandı bize. Elimizdeki sivri mızrakları dışarıdakilere karşı hazır tutuyorduk.

Şeytan taşlar gibi dışarıdakileri taşlamak adeta büyük bir cihad gibi geliyordu. Nesilden nesile bu zihniyet miras kaldı bize, biz de bizden sonrakilere miras bıraktık. Isıtıyorduk ama ışıtabiliyor muyduk? Bu soruyu sormak kimsenin aklına gelmedi. Zira elimizdeki fenerlerle tüm insanlığı aydınlatacağımıza inanmıştık.

Gel zaman git zaman, modern dünyanın renkli cazibesi bizi yorganın dışına çıkardı. Daracık yerden kurtulup uçsuz bucaksız dünyaya açıldık. İlk başlarda gözlerimiz kamaştı, bu kadar ışıltılı dünyaya alışmamıştık. Sersemliğimiz uzun sürmedi. Artık düşmanın silahıyla silahlanmanın zamanı gelmişti.

Düşman kimdi ve ne tür silahlar kullanıyordu, kısa sürede öğrendik. Düşman azılıydı, elindeki silahlar da acımasız. İktidar sahipleriydi, büyük sermaye sahipleriydi. Ve silahları; politika ve sermaye gücüydü. Düşmanın bu silahları muhafazakâr insanlara uyar mı, uymaz mı tartışması uzun yıllar sürdü.

Yorgan altı dostlarımızdan okur yazar olanların verdiği o rahatlatıcı ve ufuk açıcı fetvalarla artık her yol mubah sayıldı. Dar’ul harp olan yeri Dar’ul İslam yapmak için kolları sıvadık. Acımadık ama çok acıttık. Bir yandan dünyevileşirken, diğer yandan uhrevi hayatımızı dizayn eden fıkıhçıların fetvalarıyla ve yaptıklarımızla cenneti hak ettik!

Politik güç ve sermaye bizi sarhoş etti. Sallana sallana yaşamaya başladık. Ve buna sarhoşluk değil de “cezbe” hâli dedik. İnanması zor olsa da inandık veya inandırıldık.

Yorganın altında kazaya bıraktığımız bir vakit namazımız yoktu. Sonra soğuk havalarda ve yoğun iş temposunda abdest almayı bıraktık. Tabi abdesti olmayanın namazı olmazdı. “Olsun” dedik! Olsun!

“Ümmetin istikbalini selamette göreceksek, cehennemin alevleri içinde yanmaya hazırız” dedik ve tüm ibadetlerimizi çok ileri bir vakitte kazaya bıraktık. Ama hâlâ dava adamlığımız devam ediyordu.

Çeyrek asırda tüm dünya tarafından kıskanılan ve çekinilen bir güce kavuştuk! Dünyalık işlerimiz yolunda, uhreviyata dair işlerimizi de kendi yandaşlarımıza yaptığımız hayır işleriyle garantiye aldık! Öyle diyordu çünkü ulu fakihimiz.

Ölümü unuttuk mu? Hayır. Cenaze namazlarına milyon dolarlık arabalarla, yirmi bin liralık montlarla ve on binlerce liralık güneş gözlükleriyle katıldık. Nasıl unuturduk!

Yorganın altı sıcaktı, dışarısı Şubat soğuğuydu. Şimdi dışarıdayız. Üşümüyoruz. Cüzdanı ve banka hesabı kabarık olan üşür mü hiç! Tüm bunlar “Allah’ın lütfu” değil miydi? Daracık alandan çıkıp hem içeride hem dışarıda âlemin hâkimi olmak…

Düşmanın silahıyla silahlandık. Önce bu silahlar Müslümanların eline uymaz; zira biz adaletten şaşmayacağız, onların silahıyla onların yaptıklarını yaparsak onlardan farkımız kalmaz dedik. Sonra elimize aldığımız silahlara baktık ve “tam bize göre şeylermiş” dedik. Güç, para, makam, mevki, itibar, kasa, masa, nisâ vs. vs…

Şimdi namazsız niyazsız bir Müslüman tipine evrildik. Kadınlarımız da bizden farklı değil. Altın varaklı şamdanlar, altın kaplama yemek takımları ve altın işlemeli kadehlerle doğum günü kutlamaları…

Seramik makyajlar, dört çeker arabalar ve alkolsüz şampanya patlatmalar… Ama çok şükür başları türbanlı! Tek sorun, seramik makyajla abdest nasıl alınacak? Bunu da uygun bir fıkıhçıdan “olur” alarak çözdük sanırım. Zira seramiksiz hanımlarımız yok denecek kadar az artık!

Öyle veya böyle bu noktadayız. Nedeni ve niçini, uzun sosyolojik araştırmaların neticesinde ortaya çıkar. Sosyologlar eminim bu sosyolojik evrilmeyi çalışacaklardır.

Şimdi sorumuz şu olsun:
“Yorganın altı mı üstü mü hayırlı, yoksa üstü mü altı mı hayırlı imiş?”

Yazıma son verirken bir hadis aklıma geldi:
“Öyle bir zaman gelecek ki, yerin altı yerin üstünden daha hayırlı ve güvenli olacaktır.”

İnsanın, “Eyvah! Nebi’nin, ‘Yerin altı yerin üstünden hayırlıdır’ dediği günler bugünler mi?” diyesi geliyor.

Selam ve dua ile.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.