SÖZ OLA, GÖNÜL OLA
Gazi Kaya kaleme aldı...
Geçen gün kahvede iki kişi tartışıyor. Biri diyor ki: “Benim dediğim doğru!” Öteki: “Hayır, benimki haklı!”
Biri yumruğunu masaya vuruyor, diğeri bardak fırlatıyor.
Ben kenardan bakıyorum, aklıma Yunus Emre düşüyor:
“Söz ola kese savaşı…”
Ama bizde söz, savaş kesmek yerine savaş başlatıyor artık.
Eskiden büyüklerin yanına gidildi mi, “Oğlum/kızım, lafın bir edebi var” diye öğretilirdi. Şimdi, “Kim daha hızlı laf sokar?” diye yarış var. Televizyonlarda tartışma programı adı altında kavga seyrediyoruz, sosyal medyada hakaret kuyruğuna giriyoruz. Herkesin elinde telefon, ağzında zehir. “Ağulu aşı” bu işte.
Siyasetçiler kürsüden milleti birleştirmek yerine birbirine kışkırtıyor. Gazeteciler hakikati aydınlatmak yerine reyting uğruna yangına benzin döküyor. Fenomenler tık almak için en kırıcı, en keskin lafı bulmaya çalışıyor. Oysa Yunus’un öğüdü hâlâ orada: “Bal ile yağ ede bir söz…”
Bakın bal arısı, çiçeği incitmez; nazikçe alır, bal yapar. Biz ise birbirimizin gönül çiçeğini kökünden söküyoruz. Sonra, “Bu memlekette huzur niye yok?” diye soruyoruz.
Hâlbuki söz dediğin sabırla pişer, gönülle söylenir. Hakikatin hatırına söylenir ama kırmadan.
Belki de bugün en cesur eylem, kavga eden iki tarafın arasına girip, “Bir dakika, söz ola kese savaşı” demektir. Çünkü “bal ile yağ eden” söz, bugünün dünyasında en sert muhalefettir.
Yunus Emre’nin yüzyıllar önce söylediği bu dört dize hâlâ bize yol gösteriyor: Sözümüzü baldan süzersek zehri kendiliğinden bırakırız.
Ben kendi payıma şöyle dua ediyorum:
Bir gün biz de kelimenin haysiyetini geri verelim; hakikati bal gibi, yağ gibi, gönül gibi söylemeyi öğrenelim.
O zaman belki kavga biter, biz de insan olduğumuzu hatırlarız.