OSMANLI’NIN CUMHURİYETİMİZE BIRAKTIĞI İKİ DERİN DERS:KÂĞIT ve KAHVE

OSMANLI’NIN CUMHURİYETİMİZE BIRAKTIĞI İKİ DERİN DERS:KÂĞIT ve KAHVE

ABONE OL
14 Ağustos 2024 10:05
OSMANLI’NIN CUMHURİYETİMİZE BIRAKTIĞI İKİ DERİN DERS:KÂĞIT ve KAHVE
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Avrupalılar kâğıdı ilk kez, icadından bin yıl kadar sonra kullanmış ve XI. ve XII. yüzyıllara kadar da üretmemişlerdir. Avrupalı Hristiyanlar kâğıt yapımını o tarihte İspanya’ya egemen olan ve Avrupa’nın ilk kâğıt fabrikalarını kuran Müslümanlardan (Mağribiler) öğrenmişlerdir.

Türklerin, kâğıdın IX. asırda İslâm dünyasına ve XII. asırda Avrupa’ya intikalinde rolleri olduğu bilinmektedir. Selçuklular döneminde Aydın ve İzmir arasında bir bölgede kâğıt fabrikası ve matbaa kurulup işletildiği, buradan İtalyanların kâğıt imalini öğrendikleri bu öncülüğe bir örnektir.

Yeniçağ’da Avrupa’da meydana gelen olayların en önemlisi matbaanın kuruluşu olmuştur. Avrupa’ya matbaa XV. asırda girerek fikirlerin gelişmesine ve medeniyetin yayılmasına hız kazandırmıştır. Rönesans’ın doğuşunda en önemli etken olan matbaa, Yeniçağ insanlarının dimağlarında bir ışık doğurmuştur.

Yeni fikirlerin kitap halinde yayınlanması ihtiyacı sonuçta matbaayı meydana getirmiştir. Sonuçta yeni fikirlerin yer aldığı kitaplar Yeni Çağ’ın açılmasına büyük katkı sağlamıştır. Bu suretle Orta Çağ’da derebeylerin zulmünden ve din adamlarının vahiyler ile felsefi bilgiler karıştırarak oluşturdukları ve yaydıkları skolastik fikirlerinden geri kalan Avrupalılar, Rönesans ve dinde reform yapmak suretiyle Yeni Çağ’ı açmışlardır. Avrupa, İncil’i çoğaltmak ve yaymak fikriyle 1453-1455 tarihleri arasında matbaayı kullanarak ilk olarak İncil’i basmıştır. XVI. asrın başlangıcında Avrupa’nın her ülkesinde, Rusya hariç olmak üzere, matbaacılık başlamıştır.

Osmanlı Devleti ve İslâm dünyası ise matbaayı Avrupa’ya göre çok geç kullanmıştır. Matbaanın geç kullanılmasının en önemli sebebini kâtip ve hattatlar oluşturmuştur. Osmanlı başkentinde hattatların ciddi bir siyasi ve iktisadi gücü olup, 1682’de İstanbul’da 80.000 hattatın çalıştığı tahmin ediliyordu. Matbaanın devreye girmesi Osmanlı’da ve İslam dünyasında hattat ve kâtipleri işsiz bırakacaktı. Bu sebeple hattat ve kâtipler matbaaya direnmişlerdir. İkinci Beyazıt (1481–1512) ve oğlu Yavuz Selim (1512-1520) zamanında çıkarılan fermanlarla matbaacılık faaliyetleri yasaklanmıştır.

Bütün bu hattat ve kâtiplerin direnişine rağmen, aydın Türk tabakası matbaanın Osmanlı Türk toplumuna yabancı olmadığını, artık derhal kullanılarak bu sayede çok sayıda kitap basılarak toplumun yeniden Avrupa gibi aydınlanması gerektiğini savunmaya başlamıştır.

1720’de Fransa ile bir ittifak anlaşması imkânı aramak için gönderilen bir diplomat, siyaset ve devlet adamı olan Yirmisekiz Mehmet Çelebi Efendi, Fransa’daki yenilikleri incelemiş, Osmanlı’ya döndüğünde oğlu Sait Efendi ile basımevi hazırlıklarına başlamış ve Macar kökenli İbrahim Müteferrika ile 1727 yılında ilk basımevi kurulmuştur. Kurulan bu ilk Türk basımevinde 2 ay sonra Arapça ve Türkçe bir sözlük olan “Vankulu Lügatı” adlı ilk eser basılmıştır.

Ancak yukarıda belirtildiği gibi, Avrupa’da ilk defa 1453-1455 tarihleri arasında matbaayı kullanarak ilk olarak İncil basılmıştır. Fakat Osmanlı’da ilk defa matbaa 1727 tarihinde kurulmuş ve ilk eser basılmıştır. Kısaca, ilk Türkçe kitap Avrupa’dan üç asır sonra İstanbul’da basılmıştır. Osmanlı Devleti, matbaa örneğinde olduğu gibi, müspet bilimlerin önemini geç anlamış ve geç harekete geçmiştir. Kâğıt, matbaa gibi buna örnektir.

Yalova’da İbrahim Müteferrika, pahalı olan yazma eserleri daha ucuza basabilmek ve herkesin satın almasını sağlayabilmek için 1741 yılında bir kâğıt fabrikasını kurmak için teşebbüse geçmiştir. Ancak Yalova Kâğıt Fabrikası, 10 ile 15 yıl arası çalıştıktan sonra kapanmıştır. Çünkü Avrupa kâğıtlarına karşı rekabet edememiştir.

Beykoz Kâğıt Fabrikası, 14 Mart 1804’te kurulmuş ve Nisan 1832 tarihine kadar faal bir şekilde çalışmıştır. Fabrikanın gelişmemesinin en büyük sebebi, başlangıçta insan gücüne ihtiyaç gösteren bu cins tesislerin yerini XIX. yüzyılın başlarında makinenin almasıdır. Kâğıdın mekanik imalinde ilk inkılap, Nicolas Louis Robert tarafından 1798’de meydana getirilmiştir. Elle çalıştırılan kâğıt fabrikalarında günde 25-35 kilo kâğıt imal edilirken, bu defa günde 350 kilo kâğıt yapılmaya başlanmıştır. Bundan ötürü, Beykoz Kâğıt Fabrikası gibi elle çalıştırılan tesisler kapanmıştır.

İzmir Kâğıt Fabrikası 1843 yılında faaliyete geçirilmiştir. Ancak kurulurken yapacağı kâğıtların ucuz olması planlanan bu fabrika da, üretilen bir tabaka kâğıt fiyatı 10 yıl içinde iki buçuk misli artış gösterirken, Avrupa’daki kâğıt fabrikaları kâğıt fiyatlarını yarı yarıya düşürmüşlerdir. Bundan ötürü, yerli imalat kâğıtlar yabancı kâğıtlarla rekabet edememiş ve piyasaya hâkim olamamışlardır.

Hamidiye Kâğıt Fabrikasının kurulmasına 1887 yılında karar verilmiştir. Serkarin Osman Bey’e bu fabrikayı kurmak ve imtiyazı için 50 yıl boyunca II. Abdülhamit tarafından imtiyaz verilmiştir. 50 yıl sonra fabrika devletin olacak, imtiyaz sahibine makine ve diğer malzemelerin parası ödenecektir. İmtiyaz sahibi Osman Bey, bu fabrika için İngilizlerin de ortak olduğu “Hamidiye Kâğıt Fabrikası” yahut “Ottoman Paper Manufacturing Company Limited” adlı bir şirket kurmuştur. Bu fabrikanın çalıştırılamamasında ortak İngiliz şirket etkili olmuştur. İngiliz Masson Scott Firması kâğıt makinesi üreticisi olduğundan bu fabrikaya ilave ihtiyaç duymamış, ayrıca kâğıt üreten müşterileri ile rekabete girmemek için fabrikayı çalıştırmayarak kendi haline bırakmıştır. Böylece kâğıt üretimini engellemiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla 1915 yılında, Osmanlı Devleti ile aynı ittifak içinde yer alan Almanya, harp malzemesi yapılmak üzere Hamidiye Kâğıt Fabrikası makinelerinin kırılmasını ve kendilerine teslimini talep etmiş, bu talep yerine getirilmiştir. Sonuçta, Almanlar, ileride kendi kâğıt sanayilerine rakip olabilecek Osmanlı Devleti’ne ait bir fabrikayı ortadan kaldırmak için bir başlangıç yapmışlardır. İstanbul’un işgali üzerine, harp malzemesi yapılmak üzere bu sefer Almanya, bütünüyle Hamidiye Kâğıt Fabrikası’nın makinelerine ilaveten fabrikanın tümünün parçalanmasını ve kendilerine teslimini istemiş, fabrika dağıtılmıştır. Modern bir zihniyetle kurulmuş olan bu fabrika, I. Dünya Savaşı felaketi ve Almanya’nın baskısı yüzünden tahrip edilmiştir.

Sonuçta Osmanlı Devleti, kâğıt sanayisinin temelini kuramamış ve her zaman ileri Avrupa ülkeleri için bulunmaz bir pazar olmuş, kâğıdı hep ithal etmek durumunda kalmıştır. Ancak Osmanlı Devleti, bu kâğıt ithalatını bugün bizlere derin dersler vererek yapmıştır.

“Osmanlı Devleti’nin son 30-40 yılında kâğıt, değer olarak toplam ithalatın %1’inden biraz az yer tutarken, buna karşılık kahve ithalatı oranı kâğıdı minimum 3 kat aşmakta ve ithalatın %2.4 ile %4’lük bir bölümü kahveye ayrılmış bulunmaktadır.”

Bu durumun en temel nedeni, kâğıt ve matbaa alanındaki gelişmelerden geri kalınması ile ilk Türkçe kitabın Avrupa’dan 287 yıl sonra basılmasındaki gerçek olaylarda olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin ve toplumunun dünyadaki ve Avrupa’daki gelişmelerden geri kalmış olmasıdır. Bu geri kalmışlığa rağmen kahve ithalat oranının kâğıt ithalat oranını minimum 3 kat aşmakta olduğunda görüldüğü gibi, savurganlık ve bilinçsizlik ile aşırı harcamalar devam etmiştir.

Sonuçta Osmanlı Devleti batmıştır. Bu çarpıcı kâğıt ve kahve ithalat oranları, zamanında Osmanlı Devleti’nin ve toplumunun kâğıda, dolayısıyla kâğıdın temsil ettiği gelişmeler ile temel ihtiyaç düzeyini aşan gösterişe yönelik harcamalara verdiği önem derecelerini göstermesi açısından, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında olan bizler tarafından mutlaka dikkate alınmalıdır.

Peki, Cumhuriyet döneminde bulunan bizler, gelişmenin sembolü olan kâğıt ve temel ihtiyaç düzeyinin çok üstünde aşırı harcamanın küçük bir örneği olan kahveyi dikkate aldık mı?

Cumhuriyet döneminde kurulan ilk kâğıt sanayi, “Sümerbank Selüloz Kâğıt Sanayii” adı ile 1936 yılında İzmit’te işletmeye açılmış, müessese, 1955 yılında 6560 sayılı Kanunla bir iktisadi devlet teşekkülü niteliğine dönüştürülerek “Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikası İşletmesi Genel Müdürlüğü (SEKA)” adını almıştır. Başlangıçta biri kâğıt, biri karton imal eden 2 makine ile kurulan 1. Kâğıt Fabrikası’nı 1944’te II. Kâğıt, Odun ve Saman Selülozu, 1945’te Klor-Alkali, 1954’te III. Kâğıt, 1960 yılında V. Kâğıt, 1961 yılında VI. Kâğıt Fabrikaları ve 1963 yılında yeni bir sigara kâğıdı makinesinin işletmeye açılması izlemiştir. Bu suretle SEKA, 5 kâğıt fabrikası, 2 selüloz fabrikası ve 1 klor-alkali fabrikası ile geniş bir bütünleşik kuruluş haline gelmiştir. Bundan başka, Çaycuma kraft selülozu, kraft kâğıdı ve yarı kimyevi selüloz fabrikası 1970 yılında, Aksu mekanik odun hamuru ve gazete kâğıdı fabrikası 1970 yılında, Dalaman sülfat selülozu, vizkoz selülozu, yazıtabı kâğıdı ve karton fabrikası da 1971 yılında üretime başlamıştır.

Milli kâğıt yapımı için bütün bu gelişmeler devam ederken, zamanla bir yavaşlama olmuş ve yıllar 1997’yi gösterdiğinde ise milli kâğıt yapımından vazgeçildiği görülmektedir. Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 06.12.1997 tarih ve 1997/54 sayılı kararı ile SEKA özelleştirme kapsamına, 15.07.1998 tarihinde ise 1998/51 sayılı karar ile özelleştirme programına alınmıştır. Yöntem olarak “varlık satışı” benimsenmiş ve SEKA müesseseleri önce işletmeye, KİT statüsü de anonim şirket statüsüne dönüştürülmüştür.

Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 14.09.1998 tarih ve 1998/71 sayılı kararı ile SEKA İzmit işletmesinin kapatılması ve arsalarının yeşil alan, spor alanı, otel alanı ve lüks konut olarak İzmit Büyükşehir Belediyesi’nce yapılan imar planı doğrultusunda düzenlenmesi, bu düzenleme içerisinde yer alan yeşil alanların ve spor alanlarının İzmit Büyükşehir Belediyesi’ne devri kaydı ile uygun görülmüştür. Ancak bu karar, Kocaeli halkı ve SEKA çalışanlarının yoğun tepkisi ile karşılandığından, özelleştirme işlemi iptal edilmiştir. Tarihler 10 Mart 2005 tarihini gösterdiğinde ise SEKA İzmit İşletmeleri, Hükümet ve Türk-İş arasında yapılan protokol sonucunda, çalışanları ve tüm varlıkları ile beraber İzmit Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiştir.

Böylece 1936 yılında başlayan milli kâğıt üretimi, 2005 yılında son bulmuştur.

Osmanlı’nın bize bıraktığı ilk derin ders olan kâğıdı hatırladınız mı?

Ve nerelere harcama yapacağımızı mutlaka bilmeliyiz.

Osmanlı’nın bize bıraktığı ikinci derin ders olan kahveyi hatırladınız mı?

Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti olarak tarih sahnesinde sonsuza kadar kalmak istiyorsak, dünyadaki tüm gelişmeleri takip etmeli, tüm engelleri aşmalı ve milli üretime yönelmeliyiz. Ve harcamalarımızı temel ihtiyaçları göz önüne alarak, gösterişe yönelik değil bilimsel ve akılcı yapmalıyız.

Dr. Tuğtigin ŞEN

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Tercüman Gazetesi Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.