LİDER OLMANIN VE LİDER KALMANIN ŞARTLARI VE KURALLARI OLMALI
Dr. Hakan Bolat kaleme aldı...
Mesela bir doçent adayı, neleri yaptığı kadar, neleri yapıyor ve neleri yapacağı da değerlendirilmelidir!
Akademisyenler doçent olana kadar çok çalışır. Çok şey üretir. Makaleler, kitaplar, konferanslar, dersler, bilirkişilikler vs. vs. Doçentlik, akademisyenlikte en yüksek hedeflerden biridir. Doçent olduktan sonra profesör olunur. Profesör olursa rektör olur. Dekan olur. Yönetici pozisyonunda birçok yerde söz sahibi olur, tercih edilen insan olur. Profesörlük unvanı, doçentlik gibi zor alınan bir unvan değildir. Doçentlik dosyasının üzerine çok az bazı akademik çalışmalar eklenir ve profesörlük kadrosu alınır. Yani doçent olduktan sonra profesörlük çantada keklik gibi bir şeydir. Asıl hedef profesörlüktür.
Doçent adayları, belirlenen kriterleri tamamladıktan sonra dosyalarını ilgili kurumlara verir ve sonraki süreçler neticesinde doçent olurlar. Buraya kadar anlatılanlar rutin işlerdir. Doçentlik başvurularında o zamana kadar yapılan akademik çalışmalar değerlendirilir. Peki ya sonrası? Yani bir insana doçentlik unvanı verilirken mevcut hangi çalışmalar içinde olduğu, bunları nasıl tamamlayacağı, gelecekte neler yapacağı, planları, planlarını nasıl gerçekleştireceği, B ve C planlarının ne olduğu gibi sorular ve sorgulamalar neden yapılmaz?
Ortalama 40 yaşında doçent olan bir akademisyen, sonraki hayatında yan gelip yatma eğilimindedir. Hatta profesör olduktan sonra bu eğilim daha da fazladır. Bütün dünyada akademi çevrelerinde genel olarak bu problem vardır. Fakat problem olarak görülmez. Ama problem olarak neden görülmeli, bunu şöyle anlatacağız.
Doçentlik ya da profesörlük bir liderliktir. Bu unvanlar, bu kadrolar sadece akademik camiada iş yapmak için kullanılmaz. Bir ülkede bu derece yüksek makamlarda bulunanların aynı zamanda topluma ve bağlı bulunduğu kurumlara ışık olma, önder olma ve örnek olma sorumlulukları vardır. Bu kadrolar, sadece kendi mesleki akademik çalışmaları dikkate alınarak verilen kadrolardır. Bu kadrolardakiler çoğu zaman yöneticilik pozisyonlarında değerlendirildiğinden, ayrıca yöneticilik eğitimleri almalı ve en alt yöneticilik kadroları ile yukarı doğru belli süreler, belli başarılar, belli tecrübeler kazandıktan sonra yukarı doğru idarecilikte yükseltilmelidirler. Çünkü insan yönetiminin bir kemali vardır. Her karakter bu işi yapamaz. Aksi durumda, hızlı unvanların alındığı branşlardan birileri, siyasi yönü, dünya görüşü veya birilerine yakınlığı nedeniyle ve sırf profesör olduğu için 30-35 yaşında büyük bir makama yönetici olarak atanırsa, birileri gelir, önüne koydukları her kâğıda imza attırır. Böyle bir yönetici için asıl serüven bundan sonra başlar. Çünkü atılan o imzalar, bundan sonraki yaşamında durmadan önüne çıkar ve daha fazlasını atmak zorunda kalır. Ve ortaya çok kötü bir insan veya lider çıkar. Veya gençliğinin heyecanıyla yönettiği yerdeki insanlar arasında kontrolü ve dengeyi sağlayamaz.
Doçentlik, profesörlük gibi unvanlar akademik yeterliliklerin yanında kesinlikle sınav şartı da olmalıdır. Çünkü topluma önder olacak bu liderler, bu unvanları aldıktan sonra her türlü konuda rahatlıkla ahkâm kesebilmektedirler. Dünyayı takip etmeyen, teknolojiyi takip etmeyen, toplum psikolojisini takip etmeyen, tarih bilmeyen, eğitim, kamu idaresi, kalite yönetimi konularını bilmeyen, sadece kendi branşları ile alakalı akademik çalışmalarla doçent, profesör unvanı alan insanların bambaşka konularda ahkâm kesmesi ve yönetici pozisyonlarında değerlendirilmesi, yarardan çok zarar verir. Toplum, böyle insanlara karşı "okumuşsun ama boşa okumuşsun" der. Böyle insanlar sadece kendi itibarlarını değil, sahip oldukları unvanları ve kendi devletinin de toplum nezdindeki itibarını ve güvenini zedeler. Bu durumun yabancı ülkelerden bakıldığında ise bambaşka bir boyutu vardır. Dışarıya daha kötü bir görüntü verilir.
Toplumların, kendilerinden liderlik beklenen insanlardan beklentileri vardır ve bu onların hakkıdır. Hele ki toplumun vergileriyle belli bir konuma gelen kişilerden daha fazladır. Belli bir konuma gelen liderlerin, bulunduğu konumun hakkını verme sorumlulukları vardır. Eğer belli unvanları alan kişiler, o unvanları aldıktan sonra belli süreler içinde önceki başarılarının belli oranlarını gerçekleştiremezse, farklı yaptırımlar uygulanmalıdır. Ceza değil ama ödül mekanizmaları da uygulanmamalıdır.
Bir lider, lider olarak doğmaz. Lider olacakmış gibi kademe kademe, basamak basamak yetişir ve yetiştirilir. Ve bir noktadan sonra liderlik koltuğuna oturur. Lider konuma gelen herkesin liderliği, asıl lider olduktan sonra kendini gösterir. Lider, sistemi ve yönettiklerini daha ileri taşımak zorundadır. Daha ileri taşırsa, lidere lider denir. Liderlik koltuğuna gelene kadar yaptığı mücadeleler, onun lider karakter olduğunu gösterir. Ama liderlik, koltuğa oturunca belli olur.
Lider bir karakterin en önemli özellikleri şunlardır:
- Kademe kademe, basamak basamak, tecrübe ede ede basamakları yükselir.
- Etrafındakileri eleyerek değil, en iyi olduğunu ve aynı zamanda iyi insan olduğunu da kanıtlayarak ortaya çıkar.
- Liderlik koltuğuna oturmadan bile devam eden çalışmaları vardır.
- Liderlik koltuğuna oturduktan sonrası için de planları, hatta B ve C planları bile vardır.
Bu yazıda konu sadece doçentlik, profesörlük değildir. Hangi lider pozisyonu olursa olsun, izlenmesi ve dikkat edilmesi gereken konular vardır.
Gelecek planları olmayan lider adaylarına vereceğiniz her makam veya unvan, sadece terfi gibidir. Ve sadece o kişinin işine yarar...
Toplumu aydınlatması beklenen her lider adayının somut gelecek planları olur.
Yoksa, onlar bulunduğu konumun aydınlığı ile sadece kendilerini parlatırlar…