KISKANMANIN PSİKOPATOLOJİSİ: Zihnin Karanlık Odasına Bilimsel Bir Yolculuk
Alpaslan YURTSEVER kaleme aldı...
İnsanın iç dünyasında bazı duygular vardır ki, hem eski bir türkünün hüznünü taşır, hem de modern psikolojinin röntgeninde belirgin bir gölge gibi görünür. Kıskançlık tam da böyle bir şeydir: Sevginin kardeşi, korkunun çocuğu, bilinçaltının fısıldadığı gizli bir hikâye. Gelin, bu duyguya bilimin merceğiyle bakalım; ama ruhun şiirselliğini de unutmayalım.
KISKANÇLIK NEDEN VAR? BİLİMİN SÖYLEDİĞİ
Evrimsel psikolojiye göre kıskançlık, insanın sevdiğini koruma refleksidir. Bu açıdan bakınca tamamen “normal” bir duygu. Ama işin kimyası değiştiğinde, bu duygu bir anda sevginin kıyısında sessiz bir fırtına olur.
Beyinde amigdala tetiklenir; “tehdit var!” diye bağırır. Kortizol yükselir; stres artar. Prefrontal korteks devre dışı kalır; mantık o masadan kalkar. O anda kişi sevdiğine değil, tehdidin hayaline bakar.
KISKANÇLIĞIN ÜÇ YÜZÜ
Psikopatoloji, kıskançlığın aslında tek bir yüzünün olmadığını söyler:
- Eşlik Eden “Normal” Kıskançlık
Her ilişkide görülür. Küçük bir kıvılcım doyurucu olabilir; ilişkiyi diri tutar. Ama kontrollüdür, dozundadır. - Aşırı Kıskançlık (Patolojik Form)
Burada senaryolar gerçeğin yerini almaya başlar. Kişi zihnindeki kurguya inanır, delile değil duyguya tutunur. Bu form, terapinin kapısını çalan kıskançlıktır. - Othello Sendromu (Sanrısal Kıskançlık)
Psikiyatrinin en tehlikeli alanlarından biridir. Kişi “aldatıldım” inancını bir sanrı gibi yaşar. Kanıt, mantık, açıklama… Hiçbirinin hükmü yoktur. Bu noktada kıskançlık bir duygu değil, bir inanç sistemi olur.
BİLİNÇALTI BU DUYGUNUN NERESİNDE?
Her kıskançlığın derininde görünmez bir hikâye yatar. Psikolojik kuramlar bize şunları söyler:
- Bağlanma Travmaları:
Çocukken hissettiği “kaybolurum” korkusu, yetişkinlikte “kaybedilirim” kaygısına dönüşür. - Terk Edilme Şeması:
Zihin, geçmişte yaşadığı acıyı bugüne taşır. Bir mesaj gecikmesi bile eski yaranın kapağını aralayabilir. - Yetersizlik İnancı:
Kişi kendini değersiz gördükçe, başkasını daha kolay kaybedeceğine inanır.
Kıskançlık, ruhun “Ben yeterli miyim?” sorusunun haykırışıdır çoğu zaman.
İLİŞKİLERDE KISKANÇLIĞIN YIKICI EKOLOJİSİ
Aşırı kıskançlık, ilişkide şu döngüyü başlatır:
- Şüphe artar.
- Kontrol çabası yükselir.
- Partner nefes alamaz.
- Yakınlık zayıflar.
- Güvensizlik derinleşir.
- Kıskanan kişi daha çok korkar.
Bu döngü, sevgi enerjisini tüketir. Çünkü kıskançlık sevgi değil, sevgi kaybı korkusunun panik düğmesidir.
BİLİM KISKANÇLIĞI NASIL TEDAVİ EDİYOR?
Bugün modern psikoterapi, kıskançlığı tek bir yöntemle değil, bir regülasyon sistemi olarak ele alıyor:
- Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT):
Kişinin “O beni artık istemiyor” gibi otomatik düşüncelerini yakalar, sorgular, yeniden çerçeveler. - Şema Terapi:
Derinde yatan terk edilme, yetersizlik ve güvensizlik köklerini işler. - Bağlanma Temelli Yaklaşım:
Partnerler arası güveni yeniden inşa eder; iletişimi güçlendirir. - Mindfulness & Nefes Terapileri:
Beden sakinleşince kıskançlığın yoğunluğu bilimsel olarak azalır. Çünkü amigdala, sakin bir nefese uzun süre direnemez.
KISKANÇLIK YOK EDİLİR Mİ?
Kıskançlık, yok edilecek bir düşman değildir. Evcilleştirilecek bir duygudur. Kontrol altına alındığında ilişkiyi güçlendirir; ama kontrolden çıktığında hem kişiyi hem ilişkiyi tüketir.
Geleneksel kültürün dediği gibi: “Aşırısı yakar, kararı bağlar.”
GÖLGEYİ ANLAYAN, IŞIĞI KEŞFEDER
Kıskançlık, karanlık bir oda değildir; ışık tutulmamış bir odadır.
Bilimle, farkındalıkla, terapiyle, sağlıklı iletişimle o odaya ışık düştüğünde gölgeler kaybolur.
Belki de insanın en büyük cesareti şudur: Kıskançlığı bastırmak değil, anlamak ve onu kendisine karşı bir silah olmaktan çıkarıp ilişkiyi koruyan bir bilince dönüştürmektir.