KARTAL KANADINA MEKTUP

Yazımın başlığını "KAAN Kanadında Mektup" olarak tasarlamıştım. Yazımı bitirdikten sonra neden bu başlığa ilham olan Oktay Yıldırım Abimin o unutulmaz şiirinin başlığını kullanmayayım ki dedim. Zira o unutulmaz şiirde güvercin kanatlarına mektuplar yazıp güvercin uçururarak hançerlerindeki kanları gizlemeye çalışanlara karşı yazılmış bir mektuptu. Oktay abim Nefes 2 filminde Astsubay Oktay karakterine de ilham olmuş Güneydoğu Gazisi, Gazeteci ve Yazardır. Buradan selam olsun. Evet, tıpkı o şiirde olduğu gibi bazı kişi ve çevreler gerçeklere kılıflar bulmaya, abartmaya ve var olan yanlışları göstermemekte o kadar maharetli ki, ben de kartal kanadına gerçekleri anlatan bir mektup yazma ihtiyacı duydum.

Türkiye, son yıllarda savunma sanayisinde attığı dev adımlarla dünyanın dikkatini çekiyor. Özellikle milli muharip uçağımız KAAN, beşinci nesil jet uçağı olma yolunda tüm dünyanın dikkatini çekti. KAAN, geçtiğimiz günlerde ilk uçuşunu başarıyla tamamladı ve yandaş medyamızın abartılı olarak manşetlerine taşındı. Yandaş medyamız, KAAN’ın ne kadar harika bir jet olduğunu, Pentagon’un bile hayran kaldığını, F-16’ların yerini alabileceğini, hatta F-35’leri bile gölgede bırakabileceğini yazdı. Ayrıca, muhalefetin KAAN’ın test uçuşlarından rahatsız olduğunu, hazmedemediğini, hatta KAAN’ın uçmasını engellemeye çalıştığını da iddia etti. Yandaş medyamız, her Türk vatandaşı gibi KAAN’dan gurur duyduğunu, ancak muhalefetin bu gururu paylaşmadığını, hatta KAAN’ın başarısını küçümsemeye çalıştığını da belirtti.

Peki, gerçekten öyle mi? KAAN, gerçekten de dünyanın en iyi jeti mi? Muhalefet, gerçekten de KAAN’ın uçmasını istemiyor mu? Bu soruların cevaplarını sizler için derledim. Tabii ki bu test uçuşunun tam da seçim önünde bu şekilde pohpohlanması, var olan başarıyı seçim propagandası olarak kullanıldığı için gölgelendirmesi konusuna hiç girmeyeceğim. İşte, yandaş medyamızın söylemediği, ama bizim söyleyeceğimiz gerçekler:

KAAN, yazılıp söylendiği gibi henüz tam anlamıyla bir jet değil, sadece bir prototip. Yani, henüz seri üretime geçmedi, hatta tam olarak test edilmedi. KAAN’ın ilk uçuşu sadece 13 dakika sürdü ve 8000 feet irtifada 230 knot hız yaptı. Bu, bir jet için çok düşük bir performans. KAAN’ın beşinci nesil jet olabilmesi için çok daha yüksek irtifalara ve hızlara ulaşması, gelişmiş aviyonik sistemlere, radarlara, silahlara sahip olması, düşük görünürlük ve süpersonik uçuş kabiliyetine sahip olması gerekiyor. Bu özelliklerin hepsini sağlamak için, KAAN’ın daha yıllarca test edilmesi ve geliştirilmesi gerekiyor. Yani, KAAN, henüz F-16’ların yerini alabilecek, hatta F-35’leri bile gölgede bırakabilecek bir jet değil. Belki ileride olur, ama şimdilik öyle değil.

KAAN, tamamen yerli ve milli bir jet değil. KAAN’ın motoru, Amerikan General Electric firmasının F110-GE-129 modeli. Bu motor, F-16’ların da kullandığı bir motor. Yani, KAAN, F-16’ların motorunu kullanarak onları geçmeye çalışıyor. Bu, biraz ironik değil mi? Ayrıca, KAAN’ın aviyonik sistemi, radarı, silahları gibi pek çok bileşeni de yabancı firmalarla iş birliği yapılarak ortak üretiliyor. Yani, KAAN, tamamen Türk malı bir jet değil. Belki ileride olur, ama şimdilik öyle değil.

Tarafsız gazeteler, KAAN’ın uçmasını istemiyor değil. Tarafsız gazeteler, KAAN’ın gerçekçi bir şekilde değerlendirilmesini, abartılmamasını, yalan yanlış haberlerle övülmemesini istiyor. KAAN’ın başarısını küçümsemiyor, sorguluyor. Tarafsız gazeteler, KAAN’ın ne kadar maliyetli olduğunu, ne kadar zamanda tamamlanacağını, ne kadar etkili olacağını, ne kadar güvenli olacağını, ne kadar bağımsız olacağını merak ediyor. Tarafsız gazeteler, KAAN’ın gurur kaynağı olmasını değil, hayal kırıklığı yaratmasını istemiyor.

İşte, yandaş medyamızın söylemediği, ama bizim söylediğimiz gerçekler bunlar. KAAN, elbette ki Türkiye’nin savunma sanayiinde önemli bir proje. KAAN, elbette ki Türkiye’nin milli ve yerli vizyonunun bir ürünü. KAAN, elbette ki Türkiye’nin beşinci nesil jete sahip olma yolunda kritik bir eşik. Ama, KAAN, henüz tam anlamıyla bir jet değil. Ama, KAAN, tamamen yerli ve milli bir jet değil. Ama, KAAN, herkesin gurur duyduğu bir jet değil. Belki ileride olur, ama şimdilik öyle değil.

Türkiye’nin uçak yapma serüveni, Kurtuluş Savaşı’nda başladı. O dönemde Türk Hava Kuvvetleri, çok az sayıda uçakla düşmanlara karşı mücadele etti. Uçakların bakımı, tamiri ve geliştirilmesi için büyük çaba harcandı. Türkiye’nin ilk yerli uçağı, Vecihi K-VI, 1925 yılında Vecihi Hürkuş tarafından tasarlandı ve üretildi. Vecihi Hürkuş, Türkiye’nin ilk uçak tasarımcısı ve üreticisi olarak tarihe geçti. Ayrıca, Türkiye’nin ilk uçuş okulunu ve sivil havacılık okulunu kurdu. Ancak, yaptığı bu hizmetler karşılığında devletten destek göremedi. Aksine, birçok engel ve zorlukla karşılaştı. “Bu dünyada yapılan hiçbir iyilik cezasız kalmaz” sözü, Vecihi Hürkuş’un hayatını özetleyen bir ifade oldu.

Vecihi Hürkuş’un ardından, Türkiye’nin uçak yapma serüveni devam etti. 1941 yılında, Nuri Demirağ tarafından ND-36 adlı bir uçak tasarlandı ve üretildi. Bu uçak, Türkiye’nin ilk metal gövdeli uçağıydı. Nuri Demirağ, aynı zamanda Türkiye’nin ilk yerli uçak motorunu da geliştirdi. Ancak, o da Vecihi Hürkuş gibi devletten yeterli desteği alamadı. Uçak projesi iptal edildi ve Nuri Demirağ, uçak yapmaktan vazgeçti.

Türkiye’nin uçak yapma serüveni, 1950’li yıllarda NATO’ya katılmasıyla birlikte yeni bir boyut kazandı. Türkiye, NATO üyesi ülkelerden uçak satın aldı veya lisans altında üretti. Bu uçaklar arasında F-86 Sabre, F-100 Super Sabre, F-104 Starfighter, F-5 Freedom Fighter, F-4 Phantom gibi jet uçakları vardı. Türkiye, bu uçakların bakım, onarım ve modernizasyonunu yapabilmek için gerekli altyapıyı oluşturdu. 1973 yılında, Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı olarak Türk Uçak Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) kuruldu. TUSAŞ, Türkiye’nin ilk yerli jet uçağı olan F-16 Fighting Falcon’u üretmek için 1984 yılında Lockheed Martin ile ortaklık kurdu. Eskişehir’de kurulan TUSAŞ tesislerinde, 1987 yılında ilk F-16 uçağı monte edildi. TUSAŞ, bugüne kadar 300’den fazla F-16 uçağını Türk Hava Kuvvetleri’ne teslim etti. Ayrıca, F-16 uçaklarının modernizasyonu, bakımı ve onarımı da TUSAŞ tarafından yapıldı. TUSAŞ, F-16 projesi sayesinde Türkiye’nin havacılık sanayiinde önemli bir gelişim ve istihdam sağladı.

Türkiye’nin uçak yapma serüveni, 2000’li yıllarda yeni bir aşamaya girdi. Türkiye, kendi ihtiyaçlarına göre uçak tasarlamak ve üretmek için çalışmalar başlattı. Bu çalışmaların sonucunda, Türkiye’nin ilk yerli eğitim uçağı olan Hürkuş, 2013 yılında ilk uçuşunu yaptı. Hürkuş, Vecihi Hürkuş’un anısına verilen bir isimdi. Hürkuş, Türk Hava Kuvvetleri ve Türk Kara Kuvvetleri’ne eğitim ve hafif saldırı uçağı olarak hizmet verecek.

Türkiye’nin uçak yapma serüveni, Vecihi Hürkuş ve diğer kahramanların başlattığı bir rüyanın gerçekleşmesidir. Bu serüvende, Türkiye, hem kendi ihtiyaçlarını karşılamak hem de dünyada rekabet edebilmek için çalışmaktadır. Türkiye, uçak yapma serüveninde karşılaştığı zorlukları aşmak ve başarıya ulaşmak için “İstikbal göklerdedir” sözünü unutmamalıdır. Umarım mektup adresine ulaşır. Sağlıcakla...