İSRAİL VE AMERİKA’NIN ORTADOĞU’DAKİ YENİ HEDEFLERİ
17 Ekim 2023 tarihinde İsrail roketlerinin Gazze’de bulunan Baptist Hastahanesi’ni (El Ehli Arab Hastanesi) vurması ile bir insanlık dramı yaşanmış ve bu acı dram sonrası artarak devam eden İsrail saldırıları Ortadoğu’yu büyük bir savaşa doğru sürüklemektedir. Bu yazı; İsrail ve ABD’deki Yahudilerle ilişkili politikalar ile şekillenen Ortadoğu’daki mevcut durumu ve halen devam eden Gazze Savaşının altındaki gerçekleri incelemektedir. Yazar, Ortadoğu’yu İsrail’in bu bölgedeki hedefleri açısından sorgulamıştır. Ayrıca yazar; Ortadoğu’nun, İsrail’in ve Türkiye’nin yeni dönüm noktalarını belirlemeye çalışmıştır.
Bugün Ortadoğu denilince; siyasi istikrarsızlıklar, terör, yapay devletler, yetersiz idareciler, karışık etnik yapılar, petrol, doğalgaz, su, göçler, savaşlar ve insanlık dramları anlaşılmaktadır.
Strateji uzmanları bir bölgede gerçekte ne olduğunu bulmak için hep ‘’Bir bölgede çıkan olaylardan aslında kim kazanıyor? ‘’ sorusunun cevabını ararlar. O zaman Ortadoğu’nun yakın tarihine kısaca bir bakalım.
Ortadoğu; üç büyük dinin ortaya çıktığı, tarihin yazıldığı, uygarlıkların yeşerdiği, petrol, doğalgaz zengini ve bütün güçlü devletlerin tarih boyunca kontrol etmek için mücadele verdiği dünyanın en kritik coğrafyasıdır.
II. Dünya Savaşı’nın Ortadoğu yönünden günümüze kadar sürekli rahatsızlık yaratan en önemli sonucu; Ortadoğu’nun göbeğinde, Filistin’de temelleri I. Dünya Savaşı sonrasında atılmış bir İsrail Devletinin kurulmasıdır.
Sonrasında; Arap-İsrail savaşları olmuş, İsrail kazanmıştır, İran- Irak Savaşı olmuş, İsrail karlı çıkmıştır. Suriye’de iç savaşlar olmuş, İsrail Golan tepelerinin sahibi olmuştur. Filistin Kurtuluş Örgütü ile Hamas birbirleri ile savaşmış, Filistin zayıflamış ve İsrail güçlenmiştir.
Irak’a ABD müdahale etmiş, İsrail’in bölgede güvenliği artmıştır. Barzani 25 Eylül 2017’de bağımsızlık referandumu yapmış, bu referandumu Ortadoğu’da sadece İsrail desteklemiştir. PKK/PYD Türkiye’ye karşı ABD ile birlikte taraf olmuş, İsrail’in eli güçlenmiştir
Balyoz, Ergenekon, FETÖ gibi iç mücadelelerle yıpranmış bir Ordu ve Türkiye kalmış, ama pazarlık gücü artmış ve Ortadoğu’da etkinliği artmış bir İsrail ve ABD bulunmuştur.
Tek tanrılı üç dinin mensubları olan Museviler, Hristiyanlar ve Müslümanlarca kutsal kabul edilen Kudüs İsrail tarafından başkent yapılmış, Müslümanlarca ilk kıble olarak kullanılmış ve peygamberi Hz.Muhammed’in miracının gerçekleştiği Kudüs’teki Mescid-i Aksa’da 14 Temmuz 2017 tarihinden beri abluka uygulamaktadır. Cami girişlerine metal dedektörler, kontrol noktaları ve kameralar koyarak Müslümanların serbestçe ibadet etmeleri ve Cuma namazını kılması engellenmiştir.
Ekim 2023 başlarında İsrail-Hamas Savaşı başlamış, 17 Ekim 2023 tarihinde İsrail roketleri Gazze’de bulunan Baptist Hastahanesi’ni vurmuştur. Düşen bombalarla hastanede tedavi gören ve sığınan 500 den fazla masum insanın ölmesi ile Gazze’ de bir katliam başlamıştır. Bu insanlık dramını dünyada önce Amerika desteklemiş ve başta Amerikan Başkanı olmak üzere Amerikan uçak gemileri ve askerleri bölgeye gitmiştir.
Bütün bunları bütün dünya Müslümanlarını ve diğer dünya devletlerini karşısına alabileceğinden hiç korkmayan bir devlet yapmıştır. Bunu ABD desteğindeki İsrail yapmıştır.
Ortadoğu’da kısaca aslında; ABD desteğinde İsrail’in istedikleri olmaktadır..
Son yıllarda özellikle II. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan yeni dünya düzeninde ABD ve İsrail ilişkilerini anlamadan Ortadoğu’ daki savaşları ve Gazze’deki gerçekleri anlamak mümkün değildir
ABD, gerek iç siyasetindeki kurumsal yapısı, gerekse dış politika yapımındaki karar alma süreci bakımından diğer devletlerden farklıdır. Özellikle Kongre ve Başkan üzerinde çıkar gruplarının karar alma süreçlerindeki etkisi çok fazladır. Faaliyetlerini lobiler aracılığıyla yasal zeminde sürdüren bu çıkar grupları herhangi bir etnik, siyasi veya dini kimliğe sahip olabilir. Bu sistemle birlikte farklı kesimlerin ABD siyasal sistemi içinde yer alması hedeflenmiştir.
ABD’de çıkar gruplarının etkisine hem iç hem de dış politikadaki karar alma süreçlerinde şahit olmaktayız. Bu çıkar grupların en önemlisi ABD’de yaşayan Yahudi cemaatıdır.
Dünyadaki ilk 500 büyük şirketten 244’ü Amerikan şirketidir ( Financial Times, 27 Ocak 1999 ) Bu şirketler sermayeleri ile ABD’yi gizlice yönetmektedirler. Bu şirketlerinin sahipleri araştırıldığında ise karşımıza büyük çoğunlukla İsrailoğulları gelmektedir. İsrailoğulları yani Yahudiler ya da Museviler.
İsrail’in kurulduğu 1948 yılından bu yana ABD İsrail’e ekonomik katkıda bulunmaktadır. Bugün İsrail’in en büyük destekçileri olarak da ABD’de yaşayan Amerikan Yahudileri tanımlanmaktadır.
İsrail hükümetinin ilk yılları olan 1948-1967 arası dönemde yıllık ortalama ABD yardımı 64 milyon dolar, toplam da ise 1,2 milyar doları bulmakta iken, 1967’den itibaren bunda hızlı bir artış olmuş ve 1997 yılına kadarki dönemde toplam 82 milyar dolar gibi bir rakama ulaşmıştır. İsrail özellikle 1976’dan itibaren sürekli ABD’ den en fazla dış yardım alan ülke konumunda olmuştur. Doğrudan ABD askeri ve ekonomik yardımları 3 milyar doların altına düşmemektedir. (Clarke, 1997, s.200-201)
Yahudilerinin girişimci ve birlikçi yönleri, maddi güçlerini seçimlerde kullanma kabiliyetleri ABD’nin dış politikasını şekillendirmekte en önemli faktörü oluşturmaktadır. Kamuoyuna yansımış kısıtlı bilgilere göre mesela1989-1990 döneminde Yahudi lobileri tarafından Senato üyelerine 4,7 milyon dolar, Temsilciler Meclisi üyelerine 2,9 milyon dolar bağış yapılmıştır. (Babcock, 1991, s.A-21)
ABD’deki Yahudi lobileri ve örgütleri deyince ilk akla gelenler American Israel Publıc Affairs Commitee (AIPAC) , American Jewish Committee ve American Jewish Congress’dir. Bu Yahudi lobilerinin ABD’deki hedeflerini bulmak için bu örgütlerden biri olan AIPAC’ı incelemek bu örgütlerin hedeflerini tespit etmek için bir örnek olabilir.
Günümüzde ABD’deki Yahudi cemaatının çıkarlarını en iyi sağlayan kurum, 1951’de kurulan American Israel Publıc Affairs Commitee (AIPAC)’tır. Bu komite ABD’nin İsrail ile alakalı politikalarında etki sahibi olmak adına Kongre ve yürütme mercii üzerinde lobi çalışmaları yürütmektedir. Kuruluş amacını ‘’karar alıcıları Birleşik Devletler ve İsrail’i birleştiren bağlar konusunda eğitmek ve Yahudi devletinin güvende ve güçlü olmasına yardım etmenin ABD için ne kadar önemli olduğunu yaymak’’olarak tanımlayan AIPAC, ülkedeki her iki partiyle de ortak çalışmalar yapmaktadır.
ABD’deki bütün Yahudi örgütlerinin liderleri en az ayda bir defa toplanarak genel bir durum değerlendirmesi yapmaktadır. ’’Conference of Presidents of Major American Jewish Organizations’’(Amerikan Büyük Yahudi Örgütleri Başkanlar Konferansı) olarak bilinen ve 1948’den beri faaliyet gösteren bu mekanizma, şemsiye örgüt olarak kabul edilmektedir. Daha çok kamuoyuna yönelik çalışmalar yapan bu örgüt İsral’i ilgilendiren önemli karar ve yasa tasarılarının görüşülmesi esnasında üyelerini harekete geçirmektedir. Başkanlar Konferansında Yahudi örgütler arasındaki görüş ayrılıkları ve varsa çatışmalar giderilmektedir. (Keller , 1981, s.1523.)
Bu Yahudi örgütlerinin ABD yönetimlerinin karar alma süreçleri üzerindeki etkilerine somut örnekler olarak aşağıdaki olaylar verilebilir.
14 Mayıs 1948’de İsrail Devletinin kurulduğu Tel-Aviv’de toplanan Yahudi Milli Konseyinin yayımladığı bir deklarasyonla ilan edilmiştir. Yeni devleti tam on dakika sonra ABD Başkanı Truman tarafından fiilen tanınmıştır. (Risler, 1974, s.66; Armaoğlu, 1989,s.17)
ABD’nin Joe Biden’dan önceki başkanı Donald Trump, 6 Aralık 2017 günü İsrail’i tanıyan tüm ülkelerin büyükelçileri Tel Aviv’de bulunurken Kudüs ile ilgili; ‘’Ben artık zamanı geldiğine inanıyorum. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma vakti artık gelmiştir. Büyükelçiliği Kudüs’e taşıma kararı veriyorum.’’ (Yeniçağ Gazetesi, 7 Aralık 2017) açıklamasını yapmıştır.
Trump’ın bu açıklaması ile Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan tarihteki ilk ülke ABD olmuştur.
Ve tarihler 28 Ocak 2020 yi gösterdiğinde Amerika Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Netanyahu ile birlikte Beyaz Sarayda düzenlediği basın toplantısında “Yüzyılın Anlaşması” olarak adlandırdığı tek taraflı Orta Doğu barış planını kamuoyuna açıklamıştır. Bu plana göre kısaca Kudüs İsrail’in başkenti kabul ediliyor, Filistinli mültecilere dönüş hakkı tanınmıyor ve denizde İsrail’in egemenliği kabul ediliyor. İsrail Başbakanı Netanyahu ise aynı toplantıda Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması konusunda ABD’den onay aldıklarını açıklamıştır. (Hürriyet Gazetesi, 29 Ocak 2020.)
ABD’nin Donald Trump’dan önceki başkanı Barack Obama da ‘’Hepimiz İsrail yanlısıyız’’ demiştir. ( Habertürk Gazetesi, 31 Ağustos 2015.)
ABD’nin şu andaki Başkanı Joe Biden, Gazze’de 17 Ekim 2023 tarihinde yaşanan insanlık dramından sonra Tel Aviv'e giderek İsrail'e desteğini açıkladı. Hamas'ın Filistin'i temsil etmediğini belirten Biden Gazze'deki hastane saldırısı için, "Diğer taraf yapmış gibi görünüyor." ifadelerini kullandı. Netanyahu ise ABD'nin koşulsuz desteği için Biden'a teşekkür etti. (Hürriyet Gazetesi, 18 Ekim 2023.)
Kısacası 1948 den günümüze ABD hep İsrail’in yanındadır. 14 Mayıs 1948’de İsrail Devletinin kurulmasının ilanından tam on dakika sonra ABD Başkanı Truman tarafından fiilen tanınması 6 Aralık 2017’de ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan dünyadaki ilk ülke olması ve şimdi Gazze’de 17 Ekim 2023 tarihinde yaşanan insanlık dramından sonra Joe Biden’ın İsrail’e destek vermesi ve İsrail’e gitmesi bu gerçeğe en büyük kanıtlardır.
Dünyada Yahudilerin, sadece ABD’de değil, Fransa’da, Kanada’da, İngiltere’de, Rusya’da ve Türkiye dahil dünyanın bütün ülkelerinde, yaşadığı bilinmektedir. Yahudiler bu ülkelerde oluşturdukları güçlü lobiler ile dünya siyasetinde ve ekonomisinde etkin rol oynamakta olup, bu tespit birçok açık resmi istihbarat kaynaklarında ifade edilmektedir .
Türkiye, İsrail Devletini Arap-İsrail savaşları devam ederken bütün İslam ve Arap dünyasını karşısına alarak 24 Mart 1949 tarihinde tanımıştır. ( Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 30-18-1-2-118-108-3 ) Türkiye’nin İsrail’i tanıma kararı EK olarak makale sonunda sunulmuştur. Türkiye’nin İsrail’i tanıma sürecinin altındaki sırlar halen tartışılmaktadır.
ABD’deki Yahudi lobilerinin ve İsrail’in Ortadoğu’daki hedeflerini tespit etmek için Yahudi, Musevi, Yahudi eğitimi ve Siyonizm kavramları ile İsrail bayrağı bu hedeflere bir ışı sunabilir.
Yahudi, Yahudilik ırkına mensup insandır. Musevi, Musevilik dinine mensup insandır. Yani Yahudilik bir ırktır, Musevilik bir dindir. Kısaca ; Yahudilik ırkla özelleştirilmiş sınırları Museviliğe nazaran oldukça dar kalan bir inanış biçimidir. İsrail bu konuda bize Musevi demeyin, Yahudi deyin demektedir.
Yahudiler, kutsal kitapları Tevrat’ta yer alan ifadelere dayanarak kendilerini dünya milletleri arasında seçilmiş kavim olarak görürler. İbrahim kavminin Allah tarafından seçildiğine, onlara ahid yapıldığına ve kendilerinin bu kavmin devamı olduğuna inanırlar.
2000 yıllık süreçten sonra kurulan ilk Yahudi devleti olan İsrail, 14 Mayıs 1948 tarihinde Tel Aviv'de ilan edilmiştir. 2000 yıl boyunca yurtsuz, devletsiz kalan dünyanın dört bir yanına dağılmış bulunan, yaşadıkları çevreler, toplumlardan ağır baskı gören topluca yok edilmek istenen bir milletin varlığını, kültürel kimliğini, dayanışmasını koruyabilmiş ve tekrar bağımsız bir devlet kurmuş olması bu devletin en çarpıcı yönüdür. Bu olay, milliyet fikrinin; din gibi kutsiyet kazanan milliyet fikrinin ölümsüzlüğüne tipik bir örnektir.
Siyonizm, yüzyıllar boyunca Doğu ve Batı Avrupa diasporasında yaşamış, zaman zaman takibata uğramış ve yerlerinden göç ettirilmiş Yahudiler arasında Yahudi ulusunun vatan bilincini ifade eden politik bir hareket olarak 19.yüzyılda ortaya çıkmıştır. ( Gartner, 2001, s.250-252.)
Siyonizm, 1897’de Theodor Herzl tarafından örgütlü bir harekete dönüştürülerek Yahudi dünyasına hakim olmuştur. (Taylor, 1974 s.45-46.) Siyonistler, dünya çapında kurdukları üye organizasyonlarla Yahudilerin Filistin’e yerleşmesini özendirmiş, Londra’da banka hesapları açarak Yahudilerin Filistin’de toprak satın almaları için ortak fon oluşturmuşlardır. (The Esco, 1947, s.39)
Yahudi sorununun tek çözümünün Yahudi devleti kurulması olduğunu savunan 19.yüzyıl sonunda kurulan Siyonist hareketin 1948’de kurulan bugünkü İsrail devletinin temelini attığı söylenebilir. Bugünde İsrail devletinin yaşamak üzere İsrail’e göç etmek isteyen Yahudilere izin vererek onlara yasal statüde vatandaşlık hakları tanıması, Siyonizmi devlet politikası olarak kabul edildiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Yahudilerin bu güçlü milliyetçiliği 2000 yıllık tarihi süreç boyunca devam ettirmelerinde Yahudi eğitim anlayışı en etkili yol olmuştur.
Pakistan – İslamabat ‘dan Dr. Faruk Saleem’in bütün internet sitelerinde açık erişime sunduğu‘’Dünyada nüfus bakımından azınlıkta olan Yahudiler Dünyayı yönetiyor.’’ adlı çalışmasında Yahudi / Museviler hakkında tespit ettikleri çok dikkate değerdir. (http://.www.google:Faruk Saleem Erişim Tarihi: 15 Ocak 2018’dir.)
‘’ Dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi / Musevi var. Kuzey ve Güney Amerika’da 7 milyon, Asya’da 5 milyon, Avrupa’da 2 milyon ve Afrika’da 100 bin Musevi yaşıyor. Tüm zamanların en etkin bilim adamı Albert Einstein bir Yahudiydi. Psikanalizin babası Sigmund Freud bir Yahudiydi. Karl Marks bir Yahudiydi diyerek yakın dünya tarihinde ün yapmış Yahudi isimlerini ve yaptıkları işleri saydıktan sonra Dr. Faruk Saleem; ‘’Neden Yahudiler bu kadar güçlüdür?’’ diye yazısının sonunda sormuştur. Dr.Saleem’in kendi sorusuna verdiği cevap şudur:
‘’ Her çocuğa ve her gence kaliteli eğitim verirler…Bu eğitim türü sorgulayıcı (teslimiyetçi değil), araştırıcı (ezberci değil) ve yaratıcıdır (bilgi üretmek/bulmak içindir)’’
Kısaca; Dr.Faruk Saleem’in işaret ettiği eğitim anlayışı, Yahudi milliyetçiliğinin asıl gücüdür.
Bayraklar üzerindeki şekil, renk ve semboller; milletlerin inançlarını, düşüncelerini ve hafızalarında derin izler bırakan hatıralarını yansıtır. Almanya, Belçika, Hollanda, İtalya gibi bazı Avrupa devletlerinin bayrakları üç renklidir. Bu bayraklarda üç renk kullanılması, teslis inancını sembolize etmektedir. Bunun yanı sıra Danimarka, Finlandiya, İsveç, Norveç, İsviçre, Yunanistan gibi bazı devletler de bayraklarında Hristiyanlığın sembolü olan haça yer vermişlerdir. Japonların, üzerinde kırmızı güneş bulunan beyaz bayrakları, Japon Budizmi’ndeki ilâh anlayışını sembolize etmektedir, Kore bayrağındaki bir dâire içinde bulunan iç içe iki “S” de bu devlet için dinî bir mânâ taşır. Suudi Arabistan bayrağındaki ‘Kelime-i Tevhid’ ile İran bayrağındaki ‘Allah’ lâfzı da, inancın bayrakta sembolize edildiğine birer örnektir.
Yahudiliği, diğer dinlerden ayıran temel özelliklerden biri ‘’kutsal toprak’’kavramıdır. ( Dini Araştırmalar Dergisi, s.63) Bu kutsal toprak kavramı açık bir şekilde İsrail bayrağında şekil, renk ve sembol olarak yer almıştır.
Bugünkü İsrâil bayrağı beyaz zemin üzerinde üstte ve altta iki mavi çizgi ve bu çizgilerin ortasında altı köşeli mavi Siyon yıldızından oluşur İsrail bayrağındaki bütün bu unsurların yukarıdaki devletlerin bayraklarında olduğu gibi dînî kökenlere dayanan anlamı vardır
Beyaz dünyadır yeryüzüdür Bayrağın ortasındaki altı köşeli yıldız ise Siyon yıldızıdır Kudüs’te bulunan Siyon Dağı’nda yeniden kurulmak istenen Tanrı Krallığı’nı simgeler Bu yıldızın bulunduğu alan Yahudîler’in vatanı olan Arz-ı Mevud yani Tanrı tarafından kendilerine vaat edilmiş topraklardır
Arz-ı Mevud’un hudutları Tevrat’ta Nil ile Fırat nehirleri arasındaki coğrafya olarak gösterilmiştir. (Tevrat Tekvin Bâb 15)
Arz-ı Mevud’u ise İsrail bayrağında Siyon yıldızının altından ve üstünden geçen iki mavi çizgi belirlemektedir Bu iki mavi çizgi Tevrat’ta işaret edildiği gibi Nil ve Fırat nehirleridir Demokratik Kongo Cumhuriyeti ( eski Zaire) Uganda Etiyopya( Habeşistan ), Sudan ve Mısır topraklarında akan Nil Nehri ile Türkiye Suriye ve Irak topraklarında akan Fırat Nehri’dir
Kısaca; İsrâil bayrağındaki bu iki mavi çizgi Tevrat’ta işaret edildiği gibi Nil ve Fırat nehirlerini sembolize eder.
Arz-ı Mevud içinde birçok sırrı saklamakla birlikte bazı resmi olmayan alternatif kaynaklarda Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) için aşağıdaki tez ısrarla öne sürülmektedir.
‘’ ABD Kongresinin 1957’de kabul ettiği Eisenhover Doktrini olarak da bilinen Büyük Ortadoğu Projesi 1997 yılında tekrar ortaya çıkmıştır. Bu proje ile ABD; Kuzey Afrika’dan Pakistan’a kadar içinde Türkiye ve İran’ın da bulunduğu 22 ülkeyi kapsayan bir coğrafyada siyasal, askeri, ekonomik ve dini yapıyı yeniden yapılandırmayı planlamaktadır. Bu projenin arkasında ABD’yi gizlice yöneten Yahudi küresel şirket sahipleri ya da Yahudi lobileri vardır. ABD’yi gizlice yöneten bu Yahudi lobileri İsrail’i destekleyerek ve diğer gizli faaliyetleri yaparak ; bu coğrafyada bir çok savaş ve iç çekişme oluşturmakta böylece bu coğrafyayı kendi idealleri ve menfaatleri çerçevesinde yeniden yapılandırmaktadır. Büyük Orta Doğu Projesi Arz-ı Mevud’un gerçekleştirilmesinde maske bir proje ve bir araçtır.’’
Bu projeye göre BOP’un şu andaki safhası sorunsuz büyük bir İsrail devleti kurulmasıdır. Bu safhanın gerçekleşmesi için Suriye’nin dörde, Lübnan’ın sekiz kanton’a ayrılması ve Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve Libya’nın üçer parçaya bölünmesi gerekmektedir. Şimdiki ayakta ise Suriye ve İran bulunmaktadır ve arkasından ise sıra Türkiye’de olacaktır. .
Yine birçok açık istihbarat kaynağında bu gün kendilerine vaat edildiğini iddia ettikleri toprakların bir parçası olduğu belirtilen Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgesindeki terör olaylarının ve Kuzey Irak’ta ilk temelleri atılarak kurulmaya çalışılan sözde Kürdistan’ın bu projenin bir aşaması olduğu ifade edilmektedir. Bu plana göre şimdi Suriye’deki bölünme ile birlikte Irak, Suriye ve Türkiye’nin güneydoğusu üzerinde sonradan başka amaçlarla kullanılacak piyon bir Kürt devleti kurulmasının yolu açılmaktadır.
Artık başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’da meydana gelen bütün olayları Arz-ı Mevud ya da Büyük Ortadoğu Projesi içinde değerlendirmek zamanı gelmiştir.
ABD Başkanı Donald Trump’ın 6 Aralık 2017 günü ‘’Ben artık zamanı geldiğine inanıyorum. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma vakti artık gelmiştir. Büyükelçiliği Kudüs’e taşıma kararı veriyorum’’ sözleri bütün dünya ve Ortadoğu ülkeleri için, İsrail’in ve Amerika’daki Yahudi lobilerinin Arz-ı Mevud’u gerçekleştirme planı olduğunu anlamak için bir başlangıç olmuştur.
Ve dünya artık bunu anlamaya başlamıştır. Liderliğini Türkiye’nin yaptığı ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararına karşı olan tasarı; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki 22 Aralık 2017’de yapılan oylamada, bu oylamaya katılan 172 ülkeden 128 ülke tarafından kabul edilmiştir.
Evet 9 ülke Amerika ve İsrail yanında oy kullanarak, 35 ülke çekimser oy kullanarak ve 21 ülke oylamaya katılmayarak Amerika ve İsrail’in tehditlerine boyun eğmişlerdir. Ama bu ülkelerde artık bu planı anlamışlar sadece başlarına gelebilecek yakın tehlikeden korunmak için tepkisiz bulunmak zorunda kalmışlardır.
Birleşmiş Milletler’de 128 ülke tarafından Kudüs’ün İsrail’in Başkenti olmasını red eden bu karar, Ortadoğu için yeni bir dönüm noktası olmaya aday olmuştur.
Bu karar, Türkiye için de bir dönüm noktasıdır. Türkiye, yıllardan beri NATO yoluyla Amerika tarafından çizilmiş bir yolda ilerlemiş ve zamanında İsrail’i ilk tanıyan ülkelerden birisi olmuştur. Ama şimdi Türkiye ABD karşıtı başta Rusya, İran olmak üzere Ortadoğu’daki diğer ülkelerle ilişkilerini arttırmıştır. Birleşmiş Milletlerde 128 ülke tarafından Kudüs’ün İsrail’in başkenti olamayacağını kabul eden kararın alınmasında liderlik yapmıştır ve 21 Ocak 2018 günü saat 11.05’de Afrin’e yönelik ‘’Zeytin Dalı’’ Harekatını başlatmıştır. ( Sözcü, Cumhuriyet, Hürriyet, Sabah ve Yeniçağ gazeteleri 22 Ocak 2018) Bütün bu gelişmeler Türkiye için bir dönüm noktasıdır.
Bu gün, Ortadoğu üç kutsal din için taşıdığı manevi değerler yanında başta petrol olmak üzere çok büyük ekonomik enerji kaynaklarına sahiptir. Eğer Amerikan Yahudileri ve İsrail, Ortadoğu’yu etkin kontrol edemez ise bu ekonomik kaynaklardan faydalanamaz, büyümeyi bırakın küçülmek zorunda kalırlar ve dünya üzerindeki etkinliğini kaybeder.
Ve şimdi İsrail’in bayrağındaki planlarını gerçekleştirebilmesi için yeni bir fırsat ve yeni bir savaş başlar.
Gazze Savaşı başlamıştır.
Ünlü yazar Dante; ‘’Küçük bir kıvılcım koskaca bir alev doğar’’ demiştir.
Ve bu kıvılcım 17 Ekim 2023 tarihinde İsrail roketlerinin Gazze’de bulunan Baptist Hastahanesi’ni (El Ehli Arab Hastanesi) vurması ile bir katliam başlamış ve bu katliam büyük bir savaşa zemin hazırlamaktadır.
Amerika hariç tüm dünya ülkeleri bu acı olayı sadece kınarken Türkiye aktif olarak dünyada bu olaya karşı ortak bir karar ve tedbir alınması için Cumhurbaşkanı nezdinde girişimlerde bulunmuş ve Türkiye’de 3 günlük Milli Yas ilan edilmiştir.
Bu olaylar, Ortadoğu, İsrail ve Türkiye için yeni dönüm tarihleri ve yeni dönüm noktaları oluşturmuştur ve ileride tarihçiler tarafından mutlaka Ortadoğu’nun dönüm noktaları olarak değerlendirilecektir.
Sözün sonu; İsrail’in hedefi bayrağında açıkça simgeleşmiş Nil ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeyi ele geçirmek veya kontrol etmektir.
Sonuçta şu an için İsrail, başta Amerika ve Avrupa’yı arkasına alarak Gazze Savaşını mutlaka kazanacak ve İsrail bayrağındaki simgeleşmiş hedeflerini mutlaka gerçekleştirecektir.
Türkiye geçmişte İsrail devletini dünyada ilk tanıyan devletlerden biri olarak Ortadoğu’da belki barışı getirebileceğini düşünmüştür. Ancak şimdi İsrail’e karşı dünyada en aktif rol alan ülkelerden birisi olmuş ve Filistin’in bağımsızlığını ve de Filistin halkının özgürlüğü için tüm barış sürecinin sağlanması için dünyadaki en çok çalışan ülke olmuştur.
Türkiye ve Türk Milleti olarak bizler diğer Ortadoğu ülkeleri gibi birer piyon olarak kullanılmadan mutlaka aklın, bilimin, vicdanın, kültürel değerlerimizin, dinimizin ve milli menfaatlarımızın birleşeceği barış sürecini mutlaka sağlamalıyız.
Geçmiş dünya ve Türk tarihinden alınan dersler Ortadoğu’ daki barış için güçlü bir devlet olmayı, caydırıcı ittifaklar kurmayı ve sert tedbirler almayı şart koymaktadır.
Geçmiş tarihimizde Rusya-İngiltere anlaşır kaybeden biz, Ermeni-Rus-Fransız-Amerikan-Yunan anlaşır kaybeden biz, İngiliz-Fransız anlaşır kaybeden biz, İsrail-Amerika anlaşır kaybeden biz, Amerika- Avrupa anlaşır kaybeden biz, İçimizdeki yerli işbirlikçilerle anlaşırlar kaybeden biz, vatan sınırlarımızın hemen dışındaki işbirlikçilerle anlaşırlar kaybeden biz, biz yine biz Türkler.
Yine Araplar hep bizim kardeşimiz ve bizim gibi onlarda Müslümanlar derken Arap yöneticilerinin birer piyon olarak büyük devletler tarafından seçildiklerini ve bize karşı I. Dünya Savaşında olduğu gibi hala kullanıldıklarını biz Türkler hiç hesaba katmadık. Yine biz Türkler kaybettik.
Bugün tarih ilminin bizleri aydınlatabildiği büyük devletlerin I. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devleti toprak paylaşımı konusunda kendi aralarında anlaşmazlık çıkmasını önlemek için yaptığı gizli anlaşmalardan olan İstanbul(1915), Londra(1915), Syces-Picot (1916), St.De Maurienne (1917) anlaşmalarını yapmışlardır. Bu anlaşmalara benzer bugün Ortadoğu ve Gazze için gizli anlaşmalar yapılmış olabilir.
Musevilerin kutsal kitabı Tevrat, Hristiyanların kutsal kitabı İncil onlara nasıl derin mesajlar veriyorsa bizim kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bizlere aşağıdaki derin mesajları vermektedir.
‘’ Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hristiyanlar asla senden razı olmazlar. Eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.’’(Kur’an-ı Kerim Bakara-120)
‘’ Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır.’’(Kur’an-ı Kerim Mâide-51)
Ve Ortadoğu’da Türkiye ve Türk Milleti olarak barış içinde yaşamak istiyorsak atalarımızın zamanında yaptığı gibi güçlü bir devlet olmalı ve Azerbaycan-Türkiye kardeşliği örneğinde olduğu gibi kardeş Türk dünyasını gerektiğinde karşı tarafa askeri güç de kullanabilecek güçlü bir ittifak kurmalı ve de tarihimiz ile kutsal kitabımızdan dersler almalıyız.
Büyük Ortadoğu Planı ile ilgili basında ve internet’te yer alan bilgiler bu makale yazarı Dr. Tuğtigin Şen tarafından genel olarak özetlenerek ve sadeleştirilerek aktarılmıştır.
Bu konuda yazılmış ve başka iddiaları da kapsayan yazılara bir örnek: Sözcü Gazetesi,9 Aralık 2015,Uğur Dündar’ın ‘’Ortadoğu’nun yeni haritasını yıllar önce kim çizdi’’ başlıklı yazısında Ortadoğu’nun bilinmeyen tarihi süreci anlatılmıştır.
Bu iddialara örnek olarak; Yeniçağ Gazetesi,22 Haziran 2015,’’Kürt Koridorunda İsrail Parmağı Var’’ manşeti ; Posta Gazetesi, 28 Şubat 2016,Candaş Tolga Işık’ın ‘’Suriye’yi Üçe Bölme Fikri Kime Ait’’ adlı köşe yazısı ;Sözcü Gazetesi,9 Aralık 2015,Uğur Dündar’ın ‘’Ortadoğu’nun yeni haritasını yıllar önce kim çizdi’’ başlıklı yazısı incelenebilir.
Ret oyu kullanan ülkeler: ABD, Palau, Guatamala, Togo, Nauru, Honduras, İsrail, Marshall Adaları, Mikronezya.
Çekimser oy kullanan ülkeler: Çekya, Kanada, Arjantin, Fiji, Güney Sudan, Romanya, Polonya, Uganda, Panama, Filipinler, Meksika, Macaristan, Bosna-Hersek, Haiti, Jamaika, Kiribati, Kamerun, Kolombiya, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator Ginesi, Benin, Vanuatu, Trinidad Tobago, Malavi, Tualu, Solomon Adaları, Ruvanda, Paraguay, Kiribati, Lesotho, Litvanya, Bhutan, Benin, Avustralya ile Antigua ve Barbuda ülkeleri yer aldı.
Büyük Ortadoğu Planı ile ilgili basında ve internet’te yer alan bilgiler bu makale yazarı Dr. Tuğtigin Şen tarafından genel olarak özetlenerek ve sadeleştirilerek aktarılmıştır.
Bu konuda yazılmış ve başka iddiaları da kapsayan yazılara bir örnek: Sözcü Gazetesi,9 Aralık 2015,Uğur Dündar’ın ‘’Ortadoğu’nun yeni haritasını yıllar önce kim çizdi’’ başlıklı yazısında Ortadoğu’nun bilinmeyen tarihi süreci anlatılmıştır.
Bu iddialara örnek olarak; Yeniçağ Gazetesi,22 Haziran 2015,’’Kürt Koridorunda İsrail Parmağı Var’’ manşeti ; Posta Gazetesi, 28 Şubat 2016,Candaş Tolga Işık’ın ‘’Suriye’yi Üçe Bölme Fikri Kime Ait’’ adlı köşe yazısı ;Sözcü Gazetesi,9 Aralık 2015,Uğur Dündar’ın ‘’Ortadoğu’nun yeni haritasını yıllar önce kim çizdi’’ başlıklı yazısı incelenebilir.
Ret oyu kullanan ülkeler: ABD, Palau, Guatamala, Togo, Nauru, Honduras, İsrail, Marshall Adaları, Mikronezya.
Çekimser oy kullanan ülkeler: Çekya, Kanada, Arjantin, Fiji, Güney Sudan, Romanya, Polonya, Uganda, Panama, Filipinler, Meksika, Macaristan, Bosna-Hersek, Haiti, Jamaika, Kiribati, Kamerun, Kolombiya, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator Ginesi, Benin, Vanuatu, Trinidad Tobago, Malavi, Tualu, Solomon Adaları, Ruvanda, Paraguay, Kiribati, Lesotho, Litvanya, Bhutan, Benin, Avustralya ile Antigua ve Barbuda ülkeleri yer aldı.
TÜRKİYE’NİN İSRAİL’İ TANIMA KARARI
KAYNAKÇA
Resmi Kaynaklar
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Belge No:30-18-1-2-118-108-3 , İsrail Devletinin Tanınması
Kitaplar
Armaoğlu, Fahir, (1989),Filistin Meselesi ve Arap İsrail Savaşları, Ankara. İş Bankası Yayınları.
Cloyd P. Gartner, (2001), History Of The Jews In Modern Times, Oxford, Oxford University Press,
Hedrick Smith,(1989) The Power Game: How Washington Works, New York: Ballantina Books,
Jacques R.Risler: (1974) Çağdaş İslam Dünyası (Nihal ÖNOL Çev.), İstanbul, İş Bankası Yayınları.
Keller Bill, (1981),‘’Supporters of Israel, Arabs Vie for Friends and Influence in Congress, at White House’’ Congressional Quarterly Weekly Report, Vol:39, No:34 April 22.
Taylor,A.R.T (1974) , The Zionist Mind: The Origins And Development Of Zionist Thought, The Institute For Paletsine Studies,
The Esco Foundation For Palastine, Inc, Palestine (1947) “A Study of Jewish, Arab And British Policies”, New Haven, Yale University Press, Vol.I.
Kutsal Dini Kitaplar
Kur’an-ı Kerim : Bakara-120 ve Mâide-51
Tevrat Tekvin Bâb 15
Tezler
Zenife Umerova,(2006), ‘’Yahudi Lobisinin ABD İçindeki Konumu ve Ortadoğu Politikasındaki Rolü’’, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslar arası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi,Ankara,
Dergiler ve Gazeteler
Financial Times, 27 Ocak 1999
Habertürk Gazetesi, 31 Ağustos 2015 .
Hürriyet Gazetesi, 29 Ocak 2020. ve 18 Ekim 2023.
Posta Gazetesi, 28 Şubat 2016
Sözcü Gazetesi,9 Aralık 2015
The Middle East Journal, (Spring 1997), Vol, 51, No.2. Clarke, Duncan’ın , ‘’US Security Assistance to Eypt and Israel: Politically Untouchable?’’ başlıklı yazısı.
The Washington Post (26 Eylül 1991.) Charles R.Babcock’ın , ‘’Israel’s Backers Maximize Political Clout’’ başlıklı yazısı
Yeniçağ Gazetesi, 7 Aralık 2017 ve 22 Haziran 2015