IŞIĞINI KORUMAK

Banu Balat kaleme aldı...

Bir ilişkinin bitişi her zaman gürültülü olmaz. Bazen sadece gözlerdeki ışık söner, cümleler yarıda kalır, dokunuşlar yabancılaşır. Ama bazı ayrılıklar vardır ki, insanın içini susturur. Yanımızda sandığımız biri çoktan başka bir yola sapmıştır da biz hâlâ aynı yolda, yan yana yürüdüğümüzü sanırız. Meğer çoktan yalnız kalmışızdır da fark etmemişizdir. İhanet gerçeğiyle yüzleştiğimiz anda ise sadece bir insanı değil, ona duyduğumuz sevgiyi, inancı ve güveni de yitirdiğimizi anlarız. İşte o an, yalnızca bir kalbin kırılması anı değildir; bir hayatın dengesinin sarsılışı, bir ruhun çatısının çöküşüdür.

Sevgi bir seçimdir, sadakat da öyle. Kimse mecbur değildir; ama seçtiğiniz yolun sorumluluğu da kendinize aittir. İhanet ise yalnızca bir kişinin başka birine sadakatsizliği değildir. Aynı zamanda güvenin, beraber kurulan hayallerin, paylaşılan suskunlukların, geçmişin ve geleceğin reddidir. Çoğu zaman “bir anlık hata” diye geçiştirilmeye çalışılsa da, birini aldatmak aslında son derece bilinçli bir tercihtir. Kimse kimseye yanlışlıkla ihanet etmez. İhanet, durup dururken düşülen bir çukur değil, adım adım yürünmüş bir yoldur.

İşte bu yüzden, bu acı öyle kolay kolay geçmez. İçimizde kabaran öfke, bastırdığımız haykırışlar, başkasının neden olduğu bir enkazı temizlemeye çalışırken hissettiğimiz yorgunluk… Bunların hepsi aynı çöküşün farklı yüzleridir. Bu noktada belki de çoğumuzun içinden geçen ilk duygu, intikam arzusu olur. “Bana bunu yapan, bir şekilde bedelini ödemeli,” der iç sesimiz. Kimi zaman bağırmak isteriz, kimi zaman kapıları çarpıp gitmek… Ama en çok da içimizde hissettiğimiz o derin boşluğu bir tepkiyle doldurmak isteriz. Çünkü acının en çaresiz hâli, sessizliktir. Ancak tam da burada durmamız gerekir. Çünkü insan sadece başına gelenle değil, ona nasıl karşılık verdiğiyle tanımlanır. Ne kadar öfkelenip kırılsak da düşünmeden hareket ettiğimizde kaybeden biz oluruz. Kendimizi değil, içimizdeki değeri yitirmeye başlarız.

Oysa olgunluk, öfkeyle değil, farkındalıkla davranabilmektir. Ne yaşamış olursak olalım, ne kadar incinmiş olursak olalım; en erdemli olan yol, zarar vermemeyi seçmektir. Çünkü iyilik, sadece başkalarına değil, en çok da kendimize duyduğumuz saygıdır.

O yüzden en doğru yol, sessizce bir sınır çizmek ve oradan uzaklaşmaktır. Haykırmadan, yakıp yıkmadan, sadece gitmek… Çünkü bazı vedalar, kalbi korumanın tek yoludur. Unutmayın ki; gerçek güç, intikamda değil, zarafette gizlidir. Bize yakışan, başkasının karanlığına girmek değil, kendi ışığımızı korumaktır.

Belki de bu son, bizim için çok daha hayırlıdır. Belki kapanan kapılar, başka duvarların yıkılmasını sağlar ve bu yıkıntılar da içeriye daha fazla ışık girmesi içindir, kim bilir? Belki bu yıkım, içimizde yeni bir hayatın filizlenmesine zemin hazırlıyordur.

Unutmayalım… Kırıldığımız yerden güçlenebiliriz. Ama o gücü, bir başkasını yaralayarak değil, kendimizi onararak kazanmalıyız. Herkes kendi yaptığından sorumludur. Ve bizim sorumluluğumuz, incinsek de incitmemek, yorulsak da yoldan çıkmamaktır.

Çünkü sonunda, yine iyilik kazanır.
Yine kendine yakışanı yapan kazanır.

Benzer Videolar