Günden güne yaşam kalitemizin değişkenliğine ve düşüşüne maruz kalıyoruz. Elbette ki hiçbir şey aynı kalmaz. Elbette yeni gelen neslin jenerasyonu farklı olacaktır. Değişim, olmazsa olmazımız. Fakat bir ülkenin yapısal özelliğini ortadan kaldırdığınızda, tıpkı temeli sağlam olmayan bir bina gibi, ufacık sarsıntılarda yıkılması ve enkaza dönüşmesi kaçınılmazdır.
Biz, üretimden tüketime kadar enkazın altında kaldık. Çürük temeller üzerine, ekonomik kalkınmayı sağlamadan, üretimin temel kaynağını oluşturmadan, bizi yönetenlerin yönetemediği bir girdaba sürüklendik.
Bugünkü sürece nasıl geldik?
Turgut Özal, başbakan olduğu yılda, 24 Ocak 1980’de, Süleyman Demirel’in altında imzası bulunan Serbest Piyasa Ekonomisi’ni onaylamıştır.
Bu, arz-talep meselesidir, denilmiştir. Ekonomik ve üretimsel talep arasında orantısızlık oluşmuş, bu da piyasa ekonomisinde dengesizliğe yol açmıştır. Adam Smith’in dediği gibi, “gizli bir el piyasaları düzenler.” Özal’a sorulan “Memur maaşları düştüğünde ne yaparsınız?” sorusuna, “Benim memurum işini bilir.” demiştir.
Serbest piyasa ekonomisi, piyasalara giriş ve çıkışların kısıtlanmadığı, arz ve talebin fiyatın tek belirleyicisi olduğu, piyasadaki ekonomik sorunların sadece fiyat ile çözümlendiği ve hiçbir surette devletin ekonomiye müdahil olmadığı bir ekonomi modelidir.
Aynı malın üretimi ve fiyatı aynı olmasına rağmen farklı fiyat etiketleri, tüketiciyi perişan etmiştir.
1993-1996 yıllarında Tansu Çiller başbakan oldu.
Avrupa Birliği ve Gümrük Birliği anlaşmasına katıldık. Ülkemizde bayram havası estirilse de, yaşanılan süreç içinde zararını görmeye başladık. Neden mi? Ülkemiz sanayileşmede atılım yapmamıştır. Üretim yok. Dış borç açığımız günden güne büyümekteydi. Dışa bağımlı hâle geldik.
Lüks tüketim mallarına kapımızı açarken, halk lüks tüketime alıştırıldı. Arz, talebi karşılamıyordu. Üretmeden tüketme mantığı işledi. Borcu borçla kapatıyorduk. Bu döngü hâlâ esaret zinciri olarak boynumuzdadır.
Ülkemizin üretim alanında çökmesiyle birlikte sağlıksız yaşama süreci başladı.
Halkın geleceğini görememesi, üretimden uzaklaşması ve hazır tüketime kanalize edilmesi nedeniyle, özellikle de biz üretimden uzaklaştığımız için, sağlıksız tarıma yönelip GDO’lu ve hibrit tohum kullanmaya başladık.
Hibrit tohumlar, yapay döllenme ile elde ediliyor. Hibrit tohum, melezleştirilmiş karma tohum olarak tarif ediliyor. Aynı türe ait iki farklı bitkinin çaprazlanmasıyla hibrit tohum ortaya çıkıyor. Hibrit tohumlar, farklı hava ve toprak koşullarına uyum sağladıkları için oldukça dayanıklıdır.
Çeşitli bilimsel araştırmalarda, gıda olarak tüketilen bazı GDO’ların ve türevlerinin insanlarda alerji ve toksisiteye neden olduğu bildirilmiştir. Ayrıca bu gıdaların, antibiyotiklere direnç gelişimine neden olma ve kanser oluşumunda rol oynama potansiyellerinin olduğu da belirtilmiştir.
Ata tohumdan uzaklaştık, oysa ki tarımda dünya lideri olabilirdik.
Soluduğumuz havanın, yediğimizin, içtiğimizin kalitesi süreci etkiledi. Acilen tarım ve toprak reformu gereklidir. Analizler ve denetimler ciddiyetle yapılmalı, ata tohumlarıyla zehirden arındırılmış tarıma geçilmelidir.
Hayvan besiciliğinde de gıda terörünün uzantısını yaşıyoruz. Meralarda yetişmesini engelledik. Hormon vererek, üç beş ayda büyükbaş hayvan, günlük büyüyen tavuklar yetiştirdik. “Emek az, çok kazanç!”
Bizler, kendi kalitemizi insani olarak bozarak düşürdük.
Devlet, tarım ve hayvancılık politikasında üreticinin belini kırmıştır. Yakıta, tohuma, taşımaya, çalışacak emekçiye tarım ödeneği verilmemiştir. Üretici, malını satamadığı için tarlasında çürümeye, kalpazanlara kaptırmaya mahkûm bırakılmıştır. Tüketiciye ulaşan ürün ise piyasa ekonomisinde enflasyona, alım gücünün yetersizliğine neden olmuştur. Halkın kazancı, arz ve talebi karşılayamaz hâle gelmiştir.
Yine toplumsal hatamıza dönecek olursak, bağını bahçesini ekmeyen, yorulmayan, hazır gıdaya çabuk ulaşan bizlere ne demeli?
“Yerli malı, Türk’ün malı.” eğitiminden geçen nesildik. Şikâyet etmeye hakkımız var mı? Bilinçli bir toplum olarak, zehirlenmemek ve ölmemek için meyve ağaçları ekmeliyiz. Meyve ağaçları, gölgesinde serinletir, bir karış toprağından cömertliğini sunarak meyvesini insana verir. İnsan kadar hasis değildir. Toprak ve üreteceğimiz her şey, bize bire bin verir.
Çocukluğumuzda meyve ağaçlarının tepesinden inmezdik. Doğal gıdanın lezzeti ve ona ulaşarak yemek bir zaferdi. Çocuklarımızı, meyve ağacına çıkmamaları için engellemeyelim. Hazır market alışverişi kolaylığını bırakalım. Bahçemiz, bağımız yeşillensin. Çiçek saksımız, birbirine çiçek açarak bezensin. Emek ve alın terimizin bereketini toplum olarak özümseyelim, kendimizi ödüllendirelim.
“Kaliteli insandan, kaliteli ürün olur.”
Yeri gelmişken, büyük ozanımızı yâd edelim: Aşık Veysel Şatıroğlu…Ruhun şad olsun.
DOST DOST DİYE…
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sâdık yârim kara topraktır
Âdem’den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyva yedirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sâdık yârim kara topraktır
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yârim kara topraktır
Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Dileğin varsa iste Allah’tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan
Benim sâdık yârim kara topraktır
Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allah’a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sâdık yârim kara topraktır
Bütün kusurumuzu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sâdık yârim kara topraktır
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel’i bağrına basar
Benim sâdık yârim kara topraktır.
Ayla Mediha Eser
GENEL
8 saat önceGENEL
8 saat önceGENEL
8 saat önceGENEL
8 saat önceGENEL
8 saat önceGENEL
8 saat önceGENEL
8 saat önce