İĞNEYİ DE ÇUVALDIZI DA KENDİMİZE…
Adalet istiyoruz, adil değiliz.
Hak arıyoruz, başkalarının hakkına riayet etmiyoruz.
Sevdiklerimizi kusurlarının farkına vararak değil, kusurlarını yok sayarak seviyoruz.
Fanatiğiz.
Söyleneni araştırmadan, soruşturmadan kabul ediyoruz.
Lidere, başkana, hocaya, şeyhe sorgusuz sualsiz itaat ediyoruz.
Hasılı, bizde her şey körü körüne.
Çıkarcıyız. Menfaat nerede, biz oradayız. İşin ucunda çıkar elde etmek olunca yalakalık yapmak, soytarılık etmek, el etek öpmekten hiç çekinmiyor, utanmıyoruz.
İzzet, şeref, haysiyet mi dediniz? Ooo, bu kelimeleri lügatımızdan çıkaralı çok oldu.
Düşünmüyoruz. Düşünmeye çalışma zahmetinde bile bulunmuyoruz. Düşüneni de sevmiyoruz.
Tembeliz. Çalışmadan kazanmak istiyoruz.
Ha, bir de toplumca hastayız.
Neden mi?
Hırsızdan değil, soyulandan hesap soruyoruz. Hırsızın hiç suçu yok bu memlekette. Yoksa sahiden fakir, erdemli olduğundan değil de henüz çalamadığından mı fakir? Hoş, eline çalma fırsatı geçtiği hâlde çalmayana da erdemli değil, enayi deniyor güzel ülkemde.
Dolandırıcıda değil, dolandırılanda kabahat arıyoruz.
Haksızlığı yapanda değil, haksızlığa uğrayanda kusur buluyoruz.
Katile değil, maktule suç isnat ediyoruz.
Daima masumun açığını arama telaşındayız.
Suçluya karşı ya suskunuz ya da suçunu hafifletici sebep arayışındayız.
Düşene bir tekme de biz vurma derdindeyiz.
Açık aramaya, yargılamaya hele hele akıl vermeye bayılıyoruz. Milletçe en sevdiğimiz laf: "Ben demiştim."
Adam sendeciliğe bayılıyoruz.
Mazlumu ezmeyi, zalimden korkmayı şiar edinmişiz.
Korkağız. Hem de çok korkağız.
Kolaycıyız. Evet, evet. Kolayımıza gidiyor böyle yaşamak. Bir çeşit hastalığa tutulmuşuz işte. En basit ifadesiyle bir nevi akıl tutulması yaşıyoruz.
Ondan sonra bizi yönetenlerden hak, hukuk, adalet bekliyoruz.
Oldu. Yanında bal kaymak da verelim mi?
Hâl-i pür melâlimiz ortada. Böyle bir toplumun içinden aklı başında yöneticiler çıkmasını mı bekliyoruz? Yapmayın Allah aşkına! Sirke dükkânından çıkan, gül suyu kokar mı hiç?
Sevgi Yıldırım