İbadet ve Güzel Ameller: Kalbin Temiz Olması Nedir?
Resul Mirhaşimli kaleme aldı...

Günümüzde sıkça duyduğumuz bir ifade var: “İbadet etmediğine bakmayın, yüreği temizdir.” Peki, yüreğin temizliği fizikî ve mânevî açıdan ne anlam taşır? Bunu araştırmadan önce, yüreğin temizliği ve fonksiyonu hakkında meselenin üzerinde duralım.
Yürek, kalp kası olarak bilinen özel bir tür çizgili kas dokusundan meydana gelmiş, kendi kendine kasılma özelliğine sahip güçlü bir pompadır. Metabolizma faaliyetleri sonucu oluşan atıkların vücuttan uzaklaştırılması, vücut ısısının düzenlenmesi, asit-baz dengesinin korunması, hormonlar ve enzimlerin vücudun gerekli bölgelerine taşınması gerekir. Bütün bu işlemleri, kalp ve damarlardan oluşan kan dolaşım sistemi yerine getirir.
Verilen bilgilere bakıldığında, yürek daha çok organizmayı kanla besleyen bir organ olarak görev yapmaktadır. Bir noktaya dikkat çekmek gerekir ki, kan meselesine İslam dininin hükmü kesindir. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “O (Allah) size ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının adıyla (putların vb. adıyla) kesilenleri (yemeyi) kesinlikle haram kılmıştır.” (Bakara Suresi, 173) Demek ki, haram bir maddeyle beslenen bir organın bulunduğu yerde temizlikten söz etmek mümkün değildir.
Gerçek anlamda “temizlik” kavramı yüreğe değil, kalbe aittir. Kalp, yürekte bulunan bir güç, bir kuvvettir. Yürek hayvanda da vardır; ancak kalp sadece insana özgüdür. Vücuttaki tüm organlar kalbin emrindedir. İnanmak, sevmek, korkmak kalbe ait özelliklerdir.
Şimdi asıl meseleye geçelim: “İbadetsiz bir kalp temiz olabilir mi?” Bunu belirtmek gerekir ki, sadece ibadet etmek, mümin için yeterli bir anlayış değildir. Kur’an’da müminlik kavramı iki şekilde anlaşılmaktadır: Biri, kendini mümin sayanlar – buna müminlik iddiasında bulunanlar da denir; diğeri ise Allah’ın mümin olarak belirlediği kişilerdir. Allah Teâlâ’nın mümin saydığı kavram çok karmaşık ve zordur. “İman, amel ile inancın birliğidir; İslam’ı kabul etmek ise sadece zâhirî bir eylemdir.” Kur’an’ın Hucurât Suresi’nin 14. ayetinde buyurulan bu hükme göre, mümin olmak çok zordur. Müminlik, ibadeti tam olarak yerine getiren, sâlih amellerde bulunan kişilerde aşikâr olur. Allah’ın görmek istediği müminlik, bu anlayışlarla şekillenir. Sadece ibadet edip iyi amelleri ikinci plana atanlar ise sadece “âbid” (ibadet edenler)dir.
Bir kez daha dönelim: “Kalp temiz olursa, ibadete gerek yoktur” diyenlerin iddiasına… Allah, ibadeti Müslümanlara bir emir olarak vermiştir. İman ise Allah’tan gelenlerin tereddütsüz kabul edilmesidir. Eğer bir Müslüman, “Kalbim temiz, ibadete gerek görmüyorum” iddiasında bulunursa, kibir göstermiş olur. İslam dininin hükmüne göre, bu iddia kibir göstermek anlamına gelir. Kibirli olanları ise Allah sevmez. Kalbin temiz olmasındaki amaç, Allah’ın sevgisini kazanmaktır; oysa kibir ve sevgi bir arada bulunamaz. Allah’ın Müslümanlara emrettiği ibadet, belirli bir yaşa bağlı olarak ortaya çıkar. Yani ibadet etmek, ergenlik çağına ulaşan her Müslümanın vazifesidir.
Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmemek, kalbin kararmış olmasıyla ilgilidir. Kalbin kararması, dine tam inanmamaktır. İslam’ın beş şartı, yani Müslüman olmanın kurallarını belirleyen unsurlar, Allah’a ve Peygamberine (s.a.v.) inanmanın göstergesi olarak ortaya çıkar ve namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetlerle tanımlanır. Bu ibadetler arasında zekât vermek ve hacca gitmek, Müslümanın maddî imkânlarına bağlı bir eylemdir. Namaz kılmak ve oruç tutmak ise sağlıklı ve aklı başında olan her Müslümana farzdır. Allah’ın verdiği emirler sorgulanamaz. Eğer biri bu tür yersiz bir iddiada bulunursa, Allah’a karşı isyan etmiş olur. Allah’a isyan etmenin cezasını ise Allah Teâlâ gösterir!
İmanın belirtisi, dinin emirlerini seve seve yerine getirmektir. Namaz kılmayıp günah işleyen birinin, “Benim kalbim temizdir, sen kalbe dikkat et, ibadete değil” demesi, cahillik belirtisidir. Sevgi olmayan bir kalp ise ölüdür. Kalpte bulunan sevgiler de farklıdır. İnsan kalbi dünya sevgisine de aldanabilir, Allah sevgisiyle de dolar. Allah’ı anarak ibadet etmekle, kalpten dünya sevgisini çıkararak kalp temiz olur. Çünkü dünya ve onun nimetleri geçici şeylerdir. Büyük irfan şairi Yunus Emre’nin de yazdığı gibi: “Dünya dedikleri bir gölgeliktir.” İnsan, bu gölgelik adını verdiği dünyada bir anlık yaşamak için gelir; “ahiretin tarlası” sayılan dünyada, Kıyamet günü sorgulanacak amelleri işlemek için geçici olarak yaşamaktadır.
İbadetle ilgili ileri sürülen bahanelerden biri ise zamanın olmamasıdır. İnsan, bir günde belirli zaman dilimlerinde birkaç kez yemek yemeğe vakit bulabiliyorsa, ibadet için de zaman ayırması mümkün olur. Eğer insan günün herhangi bir kısmında en azından üç kez yemek yiyorsa, namaz ve diğer ibadetler de ruhun ihtiyaçları içindir. Ruhun ihtiyaçlarını karşılamak istemeyen insan, önce nefsine uymuş olur. Ruhsuz bir bedenin varlığı ise ne o insana ne de başkalarına fayda verir.
İbadete zaman ayırmanın hikmeti hakkında, Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde yaşanmış bir hadiseyi örnek vermek sanırım ibretli olacaktır. Bedir Savaşı sırasında namaz vakti başlamış, fakat namaz kılmak için hiçbir imkân yoktu. Namaz kılmaya çalışacaklarsa, düşman ordusu bundan faydalanıp saldıracaktı. Müşrik ordusuna mağlup olmamak, aynı zamanda namazı da kaçırmamak için Allah Resûlü Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle bir yönteme başvurdu: Ordusunu ikiye böldü, bir kısmı onun imamlığında namaz kıldı, diğer kısmı ise savunmada bulundu. Sonra namaz kılan kısmın yerini savunma yapanlar aldı. Böylece bütün İslam ordusu hem ibadetini yerine getirdi hem de savaştan zaferle çıktı.
Demek ki ibadet, Allah’ın emri olmanın yanı sıra, aynı zamanda nefsle mücadelenin de bir şeklidir. Nefsine yenilmeyen insanın kalbi de temiz olur. Nefsine galip gelen insanın mükâfatını ise Allah Teâlâ seve seve verir, inşallah!