HAYATIN ANLAMI VE ANLAMLI YAŞAMAK

Alpaslan Yurtsever kaleme aldı...

Hayat, doğumla ölüm arasına sıkışmış bir zaman dilimi değil yalnızca. İnsan, doğduğu anla ölümü arasına bir anlam inşa etmeye çalışan ruhsal bir yolcu. Kimi bu yolculuğu bir yarış sanıyor, kimi ise bir arayış. Fakat tasavvufun, psikolojinin ve kişisel gelişimin kesiştiği o sessiz yerde — kalbin ortasında — anlamın sırrı duruyor: “Kendini bil.”


Tasavvufun Penceresinden

Tasavvuf der ki: “Sen bir damla sanırsın ama aslında bir okyanussun.” Bu cümle, insanın özündeki derinliği hatırlatır. Yaşamın anlamı, dışarıda değil içeridedir. İnsan iç âlemini keşfettikçe, kendi varlığını İlahi bütünle hizaladıkça, anlamın peşinde koşmayı bırakır; anlamın kendisi olur.

Mevlânâ’nın “Ne ararsan kendinde ara” çağrısı, aslında modern psikolojinin öz-farkındalık kavramının ruhsal bir karşılığıdır. Kendi duygularını, korkularını, arzularını tanımayan biri, hayata hangi anlamı yüklerse yüklesin, hep eksik kalır. Çünkü kendine yabancı bir zihin, hayata da yabancı bakar.


Metafiziğin Derin Sorgusu

Metafizik, varlığın perde arkasını sorar: “Neden buradayım? Neden varım?” Bu sorular, yüzeysel bir yaşamı derinden sarsar. Çünkü anlam, konforla değil; sorguyla doğar.

Belki de insanın en büyük yanılgısı, “mutluluğu” ararken “anlamı” kaybetmesidir. Anlam, her şeyin yolunda gittiği yerde değil; yıkıldığın, çözüldüğün, sonra yeniden kurulduğun yerde filizlenir.

Bir tasavvuf ehli der ki: “Bir şeyin anlamı, seni dönüştürme gücündedir.” O hâlde yaşadığımız her sınav, her kayıp, her çelişki; bizi biraz daha hakikate yaklaştıran birer öğretmendir.


Psikolojinin Gerçekliği

Psikoloji bize öğretir: Anlam, ruh sağlığının temelidir. Viktor Frankl’ın toplama kampında bile söylediği o meşhur cümleyi hatırlayalım: “İnsanın yaşamak için bir nedeni varsa, her nasıla katlanabilir.”

Bu “neden”, bir ideoloji, bir sevgi, bir görev ya da bir inanç olabilir. Ama özü şudur: İnsan, hayatı anlamlı kılacak bir amaç bulmadan yaşayamaz. Boşluk hissi, depresyon, yönsüzlük, çoğu zaman “anlam yoksunluğu”nun ruhsal yankısıdır. Kendi potansiyelini fark eden, değerleriyle tutarlı yaşayan, yaşamını kendine ve başkalarına katkıya dönüştüren insan, psikolojik olarak da daha dirençlidir.


Kişisel Gelişimin Çağrısı

Kişisel gelişim, aslında modern çağın “kendini bil” öğretisidir. Fakat çoğu zaman yüzeyde kalır; hedefler, başarılar, planlar...

Oysa anlamlı yaşamak, yalnızca başarmak değil; fark etmek, fark yaratmak ve farkında olmaktır. Gerçek gelişim, insanın kendini merkeze değil, merkeze insanı koyduğu andan itibaren başlar. Yani “Ben ne kadar kazandım?” değil, “Ben kimlere dokundum?” sorusuyla derinleşir.


Ruhun Sessiz Daveti

Belki de anlam, hiçbir teorinin tam anlatamadığı bir yerde başlar. Bir çocuk gülümser, içimiz ısınır. Bir dua ederiz, içimiz yumuşar. Bir insanın gözyaşına dokunuruz, içimiz genişler. İşte o anlarda fark ederiz ki, yaşamın anlamı dışarıda bir hedef değil; içeride bir hâl’dir.

O hâl, sevgiyle yoğrulmuş bir bilinçtir. Ve belki de insanın en yüce görevi, kendi kalbini bir anlam laboratuvarına çevirmektir.

Hayatı anlamlı yaşamak, her sabah uyanıp “Bugün kime iyi geldim?” diye sorabilmektir. Tasavvufun ışığı, metafiziğin merakı, psikolojinin bilimi ve kişisel gelişimin eylemi birleştiğinde; insan artık arayışta değil, bulunuşta yaşar. Ve anlam, o zaman fısıldar: “Sen hayatın anlamını aramıyordun... Sen zaten anlamın ta kendisiydin.”

Benzer Videolar