“Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli” Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj
Haluk Cömertoğlu’nun vizyonu, hizmet anlayışı ve Arapgir’e duyduğu aidiyet duygusunu Ayşe Bağcivan ile yaptığı röportajda yansıtıyor...
Yerel belediyecilikte süreklilik toplumla kurulan samimi ve dürüst bir bağ ile mümkün olur. Dört dönem boyunca ilçesinin idaresini üstlenen Haluk Cömertoğlu, idareciliği yönetsel bir başarıdan ziyade toplumsal sorumluluğun kesintisiz bir şekilde sürdürülmesi olarak yorumluyor. Haluk Cömertoğlu’na göre belediyecilik altyapı yatırımlarının çok ötesinde, kültürel dokunun güçlendirildiği, sanatsal üretimin teşvik edildiği ve halkın yaşam kalitesinin yükseltildiği bir atmosfer. Cömertoğlu’nun bu yaklaşımı da yerel yönetimi teknik bir organizasyon olmaktan çıkarıp, şehir hafızasını canlı tutan, estetik duyarlılığı önceleyen, toplumsal katılımı artıran halk hizmetine dönüştürüyor. Dört dönemdir Arapgir Belediyesinin başkanlığını yapan Haluk Cömertoğlu’nun yıllara yayılan emeği, ilçenin ruhuna sirayet etmiş durumda. Nitekim ilçenin belleğini canlandıran projelerden gençlerin üretken potansiyelini destekleyen programlara, kamusal alanı sanatla bütünleştiren etkinliklerden kültürel mirası görünür kılan çalışmalara kadar her adım gönül belediyeciliği, halka aşkla hizmetin somutlaşmış hâli niteliğinde. Bundan olsa gerek Cömertoğlu’nun görevine bakışı makam sorumluluğundan ziyade ilçesine ve şehrine duyduğu sevginin şekillenen uzun soluklu yolculuğu.
Bu söyleşimizde Haluk Cömertoğlu’nun görev sürecinin ardındaki motivasyonu, kültür-sanat ekseninde kurduğu yönetim düşüncesini, halkla ilişkilerinde benimsediği ilkeleri ve ilçesine duyduğu bağlılığı konuştuk.
Keyifli okumalar…
Sayın başkanım ilk öncelikle söyleşi için teşekkür ederim. Okurlarımız için kendinizi tanıtır mısınız?
Ben de teşekkür ederim. Öncelikle sizleri Arapgir’de ağırlamaktan, sizlerle tanışma fırsatı bulmaktan ve ilçemizi tanıtma şerefine nail olmaktan büyük mutluluk duyduk. Sonuçta sizler, Ortak Akıl Platformunun birer temsilcisisiniz. Yazar, şair, sanatçı, sinemacı, tiyatrocu, edebiyatçı, tarihçi ya da romancı olmanız fark etmiyor; akademisyen ya da alaylı olabilirsiniz. “Ben bu işin üstadıyım” diyen herkes, bizim için bir değerdir. Davet ettiğimiz ya da kendiliğinden gelen tüm misafirlerimiz, bizim zenginliğimizdir. Bu nedenle sizi burada görmek bizi gerçekten sevindirdi.
Kendimi tanıtayım: Haluk Cömertoğlu, yüksek işletmeciyim. İki bin dokuzdan bugüne dördüncü dönem halkın iradesiyle, oylarıyla, halkın kendi öz malı olan Arapgir Belediyesinin yöneticiliğini yapıyorum. Dört çocuk babasıyım. İki kızım, iki oğlum var. Uzun yıllar ticaretle uğraştım şu anda da milletin hizmetinde olmaktan onur duyuyorum. Arapgirli bir Türkmen ailesinin çocuğuyum. Danişment Gazi ailesiyiz. 1.010 yılında yerleşmiş Oğuz Beylerinin bıraktığı vatanı, Anadolu topraklarının en nadide yukarı Fırat bölgesinin Arapgir coğrafyasında nöbet tutmaya devam ediyorum.
“Partiler sadece araçtır, amaç halka hizmettir… Yerelde siyaset değil, insan gönlü kazanılır.”
Dört dönemdir Arapgir Belediyesinin başkanlığını yapıyorsunuz. Dört dönemin iki dönemi fraklı bir partiden olmanıza rağmen üst üste başkanlık seçimlerini kazandınız. Bu da elbette halkın size olan sevgisinin ve güveninin somut bir göstergesidir. Bununla birlikte, halkın size olan sevgisi ve güveni parti gözetmiyor ve burada gözlemlediğim kadarıyla halkla iç içe olan, halkın sorunlarını onların sofrasında dinleyen, esnafını koruyan bir başkansınız. Halkın size olan güven ve sevgisini siz neye bağlıyorsunuz?
Burası bir ticaret kapısı değil. Hele zenginleşme kapısı hiç değil. Ki zaten maddi durumu oldukça yerinde olan biriyken işimi bir kenara bırakıp geldim. Halk için hizmet etmeye aday oldum. Aday olmanın ötesinde hep halkın arasında durmayı onlar gibi yaşamayı millete ait bir varlığı, emanet olarak nasıl hizmetlere dönüştürürüz sevdasını güttük. Tabii her dönemde bu da tekrar bizi müracaat etmeden aday sıfatıyla açıklanmamıza vesile oldu. Yani araçlar değişebilir fakat amaç aynıdır. Ben araç değişikliği konusunda iki bin dokuzda Adalet ve Kalkınma Partisi'yle yola başladım. daha öncesinde doksan dört yılında Refah Partisinde adaylığım vardı. Yine daha önce Fazilet Partisi'ni kurduk. Bir dönem meclis üyeliğim var. daha sonra da 2 dönem Adalet ve Kalkınma Partisi'yle yollarımızı ayırdık. Tam tersi olan ve 71 yıl boyunca da kazanmamış bir bölgede, yerel tercihler acaba partiyle mi yoksa partinin üstü de olabilir mi, yani siyaset üstü de olabilir mi tercihler dedik ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin davetine icabet ettik. Nitekim halkın tercihi siyaset üstü oldu ve iki dönemdir de burada Cumhuriyet Halk Partisi olarak devam ediyoruz. Burada yine söylüyorum altı çizilmesi gereken konu, partiler demokrasinin yalnızca araçlarıdır amaç halka hizmet etmektir. Amacımı halkın size emanet ettiği kurumu, halkın başına kakmadan, hizmetlerini çoğaltan, adaleti tesis eden ve gece gündüz demeden mesaisinden çalmadan onun imkanlarını kendinize yasak kılıp halka açan bir anlayışa borçluyum. Dolayısıyla bu bize verilmiş bir Türkmen töresidir. Bu bizim İslam adabına göre ahlakımızın, edebimizin, imanımızın ahiret anlayışımızın da bir tezahürüdür. Bunun dışında da bir şey görmüyorum zaten.
“En büyük imzam, Arapgir’i yerinde tutmaktır. Çünkü şehir, sadece bina değil; ruh ve hafızadır.”
Peki sayın başkanım, dört dönemdir bu belediyenin hizmetindesiniz. Mutlaka çok büyük hizmetleriniz ve katkılarınız olmuştur. Bize bu hizmetleri kısaca özetler misiniz? Özellikle merak ettiğim kültür ve sanata önem veren bir başkan olarak, Haluk Cömertoğlu’nun Arapgir’deki imzası nedir?
Aslında en büyük imza derken bence en büyük imza Arapgir’i yerinde tutmaktır.
Biraz açabilir misiniz?
Açacak olursak; Arapgir’i yaşatmak, onu Arapgirli kültürüyle geleceğe taşımak demektir. Bu şehri kendi kökleriyle yeniden buluşturmak, imkânları çoğaltarak burada yaşayan herkes için yaşanabilir bir yurt hâline getirmektir. Kent özentisini bir kenara bırakıp şehir kültürünü güçlendirmek, teknolojiyi ve modern imkânları Arapgir’in dokusuna entegre ederek huzurlu bir yaşamın kapılarını aralamaktır.
Eğitimde, sağlıkta, geçimde; kadınların ve erkeklerin ihtiyaç duyduğu her türlü hizmete erişebildiği, kendini ait hissedebileceği, varlığını değerli bulabileceği ortamlar oluşturmayı hedefliyoruz. Nitekim biz bu yaklaşımı 2009’da hazırladığımız on başlıklı kırsal kalkınma modelimizde tanımlamıştık. Bana ait olan bu model, özünde bir “havza modeli”dir. Arapgir, beş ilin tam ortasında yer alır; sekiz ilçe ile buluşur. Bu nedenle beş il ve sekiz ilçeyi kapsayan “Yukarı Fırat Destinasyonu”, Türkiye’deki en başarılı kırsal kalkınma modellerinden biri hâline geldi.
Bu modelin birçok bileşeni var. Örneğin eğitimde sürekli göç veren bir ilçeydik; şimdi ise okullarımız Türkiye’nin en üst seviyesinde. Mehmet Ali Aydınlar gibi yatırımcıların destekleriyle kurulan üniversite niteliğindeki kampüslerimiz, Türkiye ortalamasının oldukça üzerindedir. Türkiye’nin okul birincisi de Kerem Aydınlar Kampüsü’dür.
Kültür merkezlerine özel bir önem verdik. Çünkü kültür merkezleri, insan hayatının görünmeyen fakat her şeyi etkileyen aydınlanma mekânlarıdır; farklı sebeplerle de olsa insanları aynı çatı altında buluşturan yerlerdir. Bu nedenle Kerem Aydınlar Kampüsü’nün hemen yanında kurulan ve sekiz yıldır hizmet veren Sami Aydınlar Kültür Merkezimizde, her yıl yüz ile yüz elli arasında etkinlik gerçekleştirdik. Pandemiye ve depremlere rağmen etkinlik sayımız hiçbir yıl yüzün altına düşmedi; bu yıl ise yüz elliyi aştı.
Sanata, kültüre, düşünceye, şiire, edebiyata, sinemaya ve tiyatroya kıymet veren; üretmek isteyen, üretme cesareti taşıyan herkes bizim için değerlidir. Burada ya misafirimiz oluyorlar ya birlikte üretiyoruz ya da beraberce programlar gerçekleştiriyoruz. Çünkü Arapgir’in gelişimini, kültürel ve sanatsal birikimle desteklemenin bu topraklara katılmış en büyük değer olduğuna inanıyoruz.
“Tek damla atık su bırakmayan sistemden foto-kamplara, şiir atölyelerinden sanat üretim merkezlerine kadar çok boyutlu bir kalkınma modeli.”
Sayın başkanım, iki bin dokuzda Arapgir halkı için ilk yola çıkış amacınız tam olarak neydi? Bu amaca bağlı olarak gerçekleştirdiğiniz ve gerçekleştirmeyi düşündüğünüz projelerinizden bahseder misiniz?
İki bin dokuzdaki yola çıkışımız, Arapgir’in tarihî kökleri üzerinde yükselen kültürel varlıklarını gün yüzüne çıkarmak, bu mirası gelecek nesillere aktararak yerinde korumak üzerine kuruluydu. Bu hedef doğrultusunda önemli adımlar attık. Plansız bir yerleşimden, köy ve mezraları da dahil olmak üzere yüzde yüzü imar planına kavuşmuş Türkiye’nin tek ilçesine dönüştük. Yedi farklı bölgede hazırlanan koruma planlarıyla, taş–kerpiç–ahşap bütünlüğünü koruyan altı yüz ellinin üzerinde geleneksel yapıyı ve iki yüz on beş tarihî eseri—köprüleri, hanları, hamamları, camileri, kiliseleri—envanterimize aldık ve bir kısmında restorasyon çalışmalarını başlattık. Bugün bu söyleşiyi yaptığımız Millet Han da ilk ele aldığımız yapılardan biridir.
Bu süreç, kısa vadede sonuç alınacak bir iş değildi; rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri nedeniyle uzun soluklu bir çalışma gerektiriyordu. Bu nedenle 2009–2014 yılları arasında akademik camiayla güçlü bir işbirliği yürüttük. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin üç farklı bölümüyle çalışarak imar planlarımızı planlama bölümüyle, kültürel miras projelerimizi ise mimarlık fakültesiyle birlikte hazırladık. Yaklaşık üç yüz öğrenci—çoğu yüksek lisans seviyesinde—burada bir aydan altı aya kadar süren inceleme ve uygulama süreçlerine katıldı. Bu çalışmalar, hem ilçemize yeni bir ufuk kazandırdı hem de halkta “bu eski yapıdan ne çıkar?” sorusunun yerini güçlü bir farkındalığa bıraktı.
Ekolojik yaşamı korumak ve endemik çeşitliliği görünür kılmak amacıyla, doğal varlık statüsünde çalıştığımız ve marka değerine dönüşebilecek on ürün belirledik. Bunlar içerisinde reyhan ön plana çıktı. Akademik dünyanın en çok makale ürettiği, üzerine en fazla çalışma yapılan bitkilerden biri hâline geldi. Bugün Türkiye çapında tanınan Arapgir reyhanı, belediyemizin yürüttüğü çalışmaların doğrudan sonucudur.
Tüm bunlar, bir zamanlar terk edilmek üzere olan ilçemizin uçurumun kıyısından alınarak merkeze taşınmasının; dört dönemdir sürdürülen kararlı bir vizyonun ürünüdür. Arapgir artık Türkiye ölçeğinde bir marka. Bunun yanında, ilçemiz spor altyapısı açısından da örnek gösterilecek bir noktaya ulaştı. Olimpik yüzme havuzundan kapalı spor salonuna kadar pek çok tesisle, bazı illerde bile bulunmayan imkânları Arapgir’e kazandırdık.
Bütün bunlar “nasıl oldu?” diye sordurmuyor, çünkü her biri titiz bir gayretin, kamusal kaynakları israf etmeden; önünde durarak, arkasını toplayarak, sorumluluğunu üstlenerek yürütülen bir çalışmanın sonucudur. Bugün bu yatırımların hepsini güncel ihtiyaçlara göre yeniliyor, yaşatıyor ve işlevsellikleriyle hayatın içine katıyoruz.
Peki tüm bu hizmetlerin arka planında yani halka ve Arapgir’e faydalı olma düşüncesinin temelinde ne yatıyor? Ve büyük bir aşk ile hizmet ettiğiniz Arapgir’i okurlarımız için tanımlar mısınız?
Bütün bu çalışmalar, geçmişimdeki işletmecilik deneyimlerinden de öte; sosyoloji ve felsefe alanındaki derin okumaların kazandırdığı bir bakış açısına dayanıyor. Üzerimde çok sayıda insanın emeği, düşünceleriyle ufuk açmış pek çok ismin katkısı var. Bu nedenle kim olursa olsun, düşüncesine, meşrebine, ideolojisine bakmadan; “Benim de bir fikrim, bir aklım, bir birikimim var” diyen herkesle iş birliği ve güç birliği içinde olabileceğimiz ortamları oluşturmaya çalışıyoruz. Çünkü insan, düşünen bir varlık olarak dünyada vardır ve imar etme gücüne sahiptir. Bu gücü kullanmasına imkân tanınmazsa ihmal eder; ihmal edilirse zamanla imha eder. Bizim amacımız, bu imhaya fırsat vermeden insanın legalitesini artırmak, onu pozitif işlerle buluşturmak ve toplumsal yapıyı onarmaktır. Bu hem vazifemiz hem de insan olmanın gereğidir.
“Binlerce yıllık mirasa sadık kalan bir vizyon. Güçlü tarihiyle, inanç turizmiyle, kadim sesiyle geleceğe umut aşılıyor.”
Arapgir’in varlık sebebi de bu anlayışın tarihî temellerine dayanır. Bin on yılında Danişment Gazi ve ailelerinin yerleşmesiyle başlayan bu tarihî kök, bin elli altıda Bizans’ın güçlü kalelerinden Harput ve Malatya’nın fethine; ardından bin yetmiş bir zaferinde yirmi bir bin öncü askerle Diyojen’i dize getiren iradeye kadar uzanır. Arapgir, Anadolu’yu anayurt yapan iradenin merkezlerinden biridir; Türkmenlerin başkentidir, Türkmen yurdunun en kuvvetli nişanesidir. Tarih boyunca etnik veya mezhepsel ayrım gözetmemiş; gayrimüslimiyle, farklı meşrebiyle birlikte yaşamayı başararak bu birlikteliği edebiyata, sanata, üretime ve gündelik hayata taşıyabilmiştir.
Arapgir, tarihte bir tekstil kenti olarak anılır. Roma’nın 12. Lejyon merkezidir; Doğu Roma’nın en büyük eyaletlerinden biridir, Hititlerden itibaren büyük bir alt merkez olmuştur. İnsanlık tarihinin neredeyse bütün medeniyetleri bu havzada iz bırakmıştır. Roma kaynaklarında da geçen “Arapgir güvenli yurttur” tanımı, bugün hâlâ geçerliliğini korur. Çünkü ilçemizde uzlaşı kültürü hâkimdir. Yirminci yüzyılın karmaşasında, menfaat ve çıkar ilişkilerinin belirleyici olduğu bir dönemde bile yardımlaşma ve paylaşma kültürü ortalamanın çok üstünde sürmektedir.
Bizim temel gayemiz ise hep aynı: insanı onarmak, insanı onurlandırmak, insanı merkeze koymak. Bu toprakların tarihi de bunun örnekleriyle doludur. Osmanlı’da yedi sadrazama ulaşmış, yedi başbakan yetiştirmiş; saray içinde otuz altı paşa, toplamda doksanı aşkın paşa çıkarmış bir memleketten söz ediyoruz. Vakıf kültürünün öncülüğünü yapan Kocaragıp’tan Cafer Paşalara, Yusuf Kamil Paşa’dan Hüseyin Avni Efendi’ye; Halvetîliğin güçlü ekollerinden Kara Başı Veli’nin dergâhına kadar yüzyıllara uzanan bir birikimin mirasçılarıyız. Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale’de “geçilmez” sözünü tarihe nakşeden Cevat Çobanlı Paşa’nın da içinde bulunduğu büyük bir Arapgirli silsilesi vardır ve bu silsile, Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Namık Gedik’ten Menderes’e, Turgut Özal’ın yakınındaki Metin Emiroğlu’ndan Adnan Kahveci’ye kadar pek çok isim bu coğrafyanın temsil kudretini taşımıştır.
Bugün de girişimciliği, iş dünyasındaki varlığı ve mülkiyeci geleneğiyle Arapgir bir kutup gibi parlamaya devam ediyor. Bu nedenle Arapgir, derin bir medeniyetin açığa çıkmış, onarma gücünü ispatlamış; üretme, temsil ve girişimcilik mayasını en yüksek seviyede ortaya koymuş bir yerdir.
Sanat, kültür, sağlık ve eğitim kenti olma hedefiyle 2009’da yola çıktık. İmkânsızlıklara rağmen kent estetiğini ve sanatı merkeze alan bir anlayış benimsedik. Dışarıda aradığımız karşılığı bulamayınca kendi atölyelerimizi kurduk ve üretime yöneldik. Örneğin Emiroğlu Konağı’nın tarih anlatım müzesi ile Tarih Parkı’ndaki tüm objelerin restorasyonu ve işlevlendirilmesine dair tasarımlar bize aittir; üretimleri ise tamamen kendi atölyelerimizde gerçekleştirilmiştir. Heykelden resme, ebrudan demir işçiliğine kadar beş birimli sanat atölyemiz, yüksek lisanslı eğitmenlerin rehberliğinde özgün üretimler ortaya koymaktadır.
Tarihî çalışmaları sempozyumlar ve çalıştaylarla derinleştirip belgelere dönüştürdük. Her tasarımın bir misyon taşımasını, taşın da bir dili ve anlatımı olmasını istedik. Bu yaklaşımla Arapgir, birçok alanda ilkleri hayata geçiren bir ilçe hâline geldi. Belediyecilik hizmetlerinde örnek gösterilen, alt ve üstyapısı yüzde yüz tamamlanmış; tek damla atık suyu dışarı bırakmayan, arıtma tesisleriyle tarımsal sulamayı destekleyen ender bölgeler arasında yer alıyoruz. Doğalgazı getirdik, ulaşımı güçlendirdik; özetle insanımızın refahını artırmak ve dışarıya olan özenti arayışını ortadan kaldırmak için çalışıyoruz.
Turizmde de önemli adımlar attık. Türkiye’nin en büyük fotoğrafçılarının katıldığı organizasyonlar düzenledik; foto-kamplar, sinema etkinlikleri, kültür günleri gerçekleştirdik. 2019 yılında bir hafta içinde 47 etkinlikle 100 binden fazla kişiye ulaştık. Pandemi ve deprem sonrası aksaklıklar olsa da hiçbir şeyden vazgeçmedik. Bu yıl da foto kamp, güreş festivali ve yıl içine dağılan çok sayıda kültürel faaliyeti tamamladık. Dört sempozyum, üç çalıştay ve iki kongreye ev sahipliği yaptık. Kültür kuşağı programlarımız, dolu dolu geçen etkinlik takvimimiz ve her hafta başka bir konuğu ağırlayan kültür merkezimizle üretmeye devam ediyoruz.
Eğitim konusunda da oldukça iddialıyız. Bölgenin en nitelikli okullarından Fen Lisesi ile Kerem Aydınlar Fen Lisesi ilçemizde. Öğrencilerimizin aile sıcaklığını hissetmeleri için çeşitli bütünleştirici programlar hazırlıyoruz. Üreticimizi önemsiyor, alım garantili sözleşmeli üretim modelini 2014’ten bu yana sürdürüyoruz. Reyhan bu çalışmaların öncüsü konumunda. Coğrafi işaretlerde Türkiye’nin önde gelen ilçelerinden biriyiz; şu an 20’yi geçmiş başvurularımız bulunuyor.
Gastronomi merkezimizi ve aşçılık akademimizi kurduk. “Otelimiz yok” dediğimiz dönemler geride kaldı; bugün belediyeye ait üç otel ve iki bağımsız konaklama birimiyle yaklaşık 250 yatak kapasitesine ulaştık. 650 tescilli konağımızdan yedisi belediye mülküne kazandırıldı; restorasyonları ve işlevlendirmeleri tamamlandı. Tarihi gün yüzüne çıkarmak bizim için önemli bir görev.
“Kadın kooperatiflerinden gençlik merkezlerine, kültürle iç içe bir sosyal dönüşüm hikâyesi yazılıyor.”
Kadın emeğini merkeze alan projelerimiz var. İki kadın kooperatifimiz aktif şekilde çalışıyor. 2009 yılında eşimle birlikte kurduğumuz Arapgir Kadınları Derneği, bugüne kadar 40 kadın aşçı yetiştirdi. Sosyal işletmelerimizin tamamı kadınların eliyle yürütülüyor.
Bizim anlayışımız, bilenlerle yol yürümek, bilenleri yanımızda tutmak üzerine kurulu. Arapgir; doğa, kültür ve inanç turizmini aynı anda barındıran, ürün çeşitliliği ve gastronomisi ile zengin bir havzadır. Türkiye’nin en yüksek oksijen seviyelerinden birine sahip olması, ürünlerimize ayrı bir aroma ve şifa katıyor. Bu nedenle Arapgir’i “şifa şehri” ve “kültür şehri” olarak görüyoruz.
Yapmak istediğimiz aslında toplumun geçmişiyle geleceğini birleştiren bir modeli ayakta tutmak ve turizmle buluşturarak sürdürülebilir hâle getirmektir. Pandemi ve depremler sonrası tur programlarının bölgeden uzaklaşmasının dezavantajlarını yaşasak da önümüzdeki yıllarda yeniden toparlanacağımıza inanıyoruz.
Yaşlı ve engelli bireylere yönelik çalışmalarımız da çok kıymetli. 2014’te kurduğumuz Beyaz Ay Derneği ile birlikte geniş kapsamlı bir rehabilitasyon merkezi kurduk. Şimdi kapanan bir yatılı okulun kampüsünü engelli ve yaşlı bakım kompleksi hâline getirmek için çalışıyoruz. Bir evladın anne-babasını güvenle emanet edebileceği bir kapı olmak istiyoruz. Maneviyatı güçlü, dayanışmayı önceleyen bir anlayışı yaygınlaştırmaya gayret ediyoruz.
Dördüncü dönemimi yaşıyorum; makamın imkânlarını kişisel amaçlarla kullanma noktasında hassasım. İnsanların arasında, korumasız bir şekilde durmayı önemsiyorum. Yereli savunan, yerelin güçlendirilmesini talep eden bir anlayışa sahibiz. Yerelde doğmayan hiçbir şey genelde yaşayamaz; kültür de böyledir, ilim de böyledir.
Sayın başkanım son olarak, 21 ve 23 Kasım tarihleri arasında sizin de katkılarınızla Arapgir’de Ortak akıl Platformunun ikinci buluşması gerçekleşti. Bu platform hakkında neler söylemek istersiniz?
Arapgir, Anadolu irfanının taşıyıcısıdır. Devlet olmanın onurunu, millet olmanın gururunu temsil eder. Eğer Arapgir düşerse, dünya mirası olan bu kültür de yara alır. Bu nedenle bu emaneti yaşatmak herkesin görevidir. Bizim kapımız, “Bu konuda bir modelim var, bir katkı sunmak istiyorum” diyen herkese açıktır. Yeter ki istismar edilmesin, nankörlük edilmesin, yanlış ilişkilere prim verilmesin.
Bu çalıştay da bu anlayışın bir parçasıydı. Yazar, düşünür ve akademisyenlerden oluşan 20 değerli katılımcıyla oldukça verimli bir gün geçirdik. Belediyeciliğin sadece altyapı değil, aynı zamanda düşünce üretmek ve geleceği planlamak olduğunu bir kez daha gösterdik. Süreyya Hanım’ın moderatörlüğü, Fatih Turhan Hocamızın rehberliği ve tüm katılımcıların katkılarıyla bugün çok önemli bir birikim ortaya çıktı. Bu tür toplantıların halka inmesini, esnafın, muhtarların, “Ben de varım” diyen herkesin bu birikimle buluşmasını çok arzu ediyorum.
Bugün burada söylediklerinizin yalnızca sözde kalmadığına bizzat şahit oldum. Fikri olan herkesin saygıyla dinlendiğini gördüm. Bu da sosyal belediyecilik açısından çok kıymetli. Döneminizin öncü bir belediyecilik anlayışı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Evet, dört dönemdir adım adım geliştirdiğimiz kırsal kalkınma modelimiz bugün Türkiye’ye örnek olabilecek bir noktadadır. Tarım ve kültür havzalarını bütünleştiren bu model, üzerinde düşünülmesi ve araştırılması gereken bir sistemdir. Türkiye’nin büyük potansiyeli var; bu potansiyeli korumak ve yabancılaşmaya karşı ülkenin kaynaklarını savunmak hepimizin görevi. Çünkü bu toprakların hem altı hem üstü kıymetlidir; mirasın rütbesi zaten kendisindedir.
Yazarlar Birliği’nin, Türk Ocaklarının, Ortak Akıl Platformunun ve bu alanda çalışan tüm kurumların katkılarını önemsiyoruz. Arapgir, yalnızca bir coğrafya değil; köklü bir geleneğin taşıyıcısıdır. Biz de bu emaneti gelecek nesillere en doğru şekilde aktarmak için çalışıyoruz. Maya ancak bilenlerin katkısıyla çoğalır; bugün burada olan herkes bu mayaya bir damla emek kattı.
Çok güzel bir röportaj oldu. Emekleriniz, nezaketiniz ve desteğiniz için çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız.
Ben teşekkür ederim. Siz de iyi ki varsınız.