DUVAR YAZILARI

Ankara Yenimahalle sokaklarında geçen hafta dolaşırken, çok küçük bir çay ocağının ilk girişindeki pencere camı üzerindeki yazılar çok dikkatimi çekti ve merakla okumaya başladım.

“Dışarıdan stres getirmek yasaktır. Kahvenin suçu yok, siz hatır bilmediniz. Biz keyifli insanlarız, her türlü güleriz. Senin sesin güzeldir, iki çay söylesene.”

Bu ilk cam üzerindeki dört yazıyı okuyunca, içgüdüsel olarak sanki birisi beni çay ocağına çağırıyor ve bana “Senin sesin güzeldir, iki çay söyle de beraber içelim” diyor gibiydi. İçeri girerek kendime bir çay söyledim.

Bir taraftan üzerimdeki stresi atmış, içimde beliren mutlulukla çayımı içerken, giriş camı ve içerideki duvarlardaki diğer yazıları büyük bir keyifle okumaya devam ettim. Çay ocağının bir duvarındaki yazılar, neredeyse tüm hayat tecrübelerimi özetler nitelikteydi:

“Yaptığım hatalardan ders alıp daha iyilerini yapıyorum. Biraz da yanlış yoldan gidelim, hem gezmiş oluruz. Attan indiysek yürürüz, eşekle işimiz olmaz. Sonra çay bize bir gerçeği daha öğretti: Bekleyen her şey soğur, acır ve bayatlar. İnsanı iki şey ayakta tutar: Biri sağ ayak, biri sol ayak; gerisi hikaye. Gülmeyi bilmeyen esnaf olmasın. Allah beni başımdan eksik etmesin.”

Keyifle, dışarıdaki pastanelerdeki çaylara göre çok daha ucuz ve lezzetli çayımı yudumlarken, başka bir duvardaki diğer yazıları gördüm. Bu duvar yazıları ise aradığım insanları özetliyordu:

“Bitkinin güzelliği tohumun iyiliğinden, insanın güzelliği ise kalbinin güzelliğinden gelir. Dıştaki kibir, içteki fakirliğin eseridir. (Mevlana) Güzel insanlar biriktirin hayatınızda; bencil olmayan, kırmayan, özür dilemesini bilen, görünüşte değil yürekten seven. Hoşgörülü insanlar alın hayatınıza; sizi olduğu gibi kabul eden. Güvenilir insanlar biriktirin; aramızda kalsın demeye gerek olmasın. Yüzünüze gülümseyen, ömre ömür katan insanları tutun yanınızda. Çünkü hayat, vakit kaybedilmeyecek kadar çok kısa. (Yunanlılar) Bir insanda yok ise edep, neylesin medrese mektep. Okusa âlim olsa, yine merkep yine merkep. Samimiyet; dilimiz ile kalbimizin bir olmasıdır. Hayatta zor olan iki şey vardır: Biri insanın kendine iyi bir isim yapması, ikincisi ise bu ismi muhafaza etmesidir. Sen ikisini de yaptın.” (Mezar Taşı)

Başka bir duvardaki yazılar ise sanki dünya içinde bulunduğumuz durumu özetliyordu:

“Bir soğan soyuluyor, yaşarıyor gözler; bir devlet soyuluyor, aldırmıyor öküzler.” (Şair Eşref)
“Celladına aşıksa bu millet; ister ezan, ister çan dinlet… İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet, müstehaktır ona her türlü zillet.” (Ömer Hayyam)
“Ekmek herkese yetecekti aslında. Tarlaya karga dadandı, ambara fare, memlekete harami.” (Neyzen Tevfik)

Başka bir duvardaki yazılar ise insan hayatının sonunu işaret ediyordu:

“Çıkmışsa ilahi emir, bahane bol. Toprakla başlar, toprakta biter bu yol.
Sular hep aktı geçti, kurudu vakti geçti. Nice han, nice sultan, tahtı bıraktı geçti. Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti.” (Yunus Emre)

Ve son duvardaki iki şiir ise benim gönlümdeki memleketimiz ile idealimdeki vatandaşlarımızı işaret ediyordu:

Memleket İsterim
Memleket isterim.
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim.
Ne başta dert, ne de gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim.
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim.
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet, ölümden olsun.
(Cahit Sıtkı Tarancı)

Bir Nesil İstiyorum
Bir nesil istiyorum!
Kökü mazide, dalları atî olsun.
Kucaklasın dünyayı, ulu bir çınar olsun.
Sarsın şefkat kollarıyla cihanı,
Kimsesizlerin kimsesi, sessizlerin sesi,
Çaresizlerin çaresi olsun.
Bir nesil istiyorum!
Elinde kalem, dilinde kelam, kalbinde iman,
Pusatı adaletin kılıcı olsun.
Kestiği parmak ne acısın, ne de kanasın,
Zalimin hasmı, mazlumun nefesi olsun,
Hakkı onunla solusun, adaletin tecelligâhı olsun.
Bir nesil istiyorum!
Mavzeri omuzlarına yük,
Yumrukları dünya kadar büyük olsun.
Yumruklarıyla dövüşsün,
Vursun salibe darbeyi,
İzmir’de Hasan Tahsin, Maraş’ta Sütçü İmam,
Antep’te Şahin Ağam olsun, yumrukları ile dövüşsün.
Bir nesil istiyorum!
Dili Yunus, gönlü Mevlana,
Dergâhı ümit dergâhı olsun.
Sofrasında açlar doysun,
Bereket artsın,
Halil İbrahim Sofrası olsun.
Bir nesil istiyorum!
Kanije’de “Türk kadar güçlü” dedirten Tiryaki Hasan,
Prut’ta Baltacı,
Plevne’de Osman Paşa,
Çanakkale’de “şahi gülle” kaldıran Seyit Onbaşı olsun.
Bir nesil istiyorum!
Okusun, anlasın Kaşgarlıyı,
Devlet ricalinde Has Hacip olsun.
Erenlerin dergâhının piri Hâce Yesevi,
Malazgirt Zaferi’nin sultanı,
Sultan Alparslan Han olsun.
Bir nesil istiyorum!
Kafkaslarda Şeyh Şamil olsun,
Tepsin kara toprağı, Kazaska can bulsun.
Erzurum’da bar tutsun, dadaş olsun,
Van, Bitlis, Diyarbakır’da omuz vursun,
Delilo, lorke olsun.
Adana’da “Adana köprü başı” desin, halay çeksin.
Ege’de efe olsun, diz vursun, yer oynasın.
Bursa’da kılıç çalsın, kalkan dövsün.
Narası Köroğlu olsun.
Antep’te kız, erkek çepikli oynasın,
Ankara’da seymen olsun, Keklik Pınarı’nda
Mustafa Kemal Paşa’yı karşılasın.
Bir nesil istiyorum!
Azerbaycan’da Bahtiyar Vahapzade,
Kars’ta Âşık Şenlik,
Erzurum’da Sümmani, Emrah, Reyhani olsun.
Maraş’ta Sultanü’ş-Şuara, Karakoç, Çukurova’da Karacaoğlan,
Toroslarda zulme başkaldıran Dadaloğlu,
Sivas’ta dost dost diyen Veysel olsun.
Sarsın herkesi gönlünce, hemhâl olsun.
Bir nesil istiyorum!
Hak kitabı anlayıp asrın idrakine sunsun,
Asım’ın nesli olsun.
Kalmasın gözü arkada Arif’in,
Gaspıra’da İsmail, dilde, işte Akçura,
Diyarbakır’da Gökalp, Ali Emiri olsun,
Düşsün alageyiğin ardına,
Sevdası Kızıl Elma olsun.
(Bedir Avcı)

Çok eskiden, insanlar bilgileri çoğunlukla mağaralardaki duvar yazılarından ve çevrelerindeki insanlardan alırlardı. Günümüzde ise insanlar tüm bilgileri internetten, kitaplardan, basından, televizyonlardan, sosyal medya gruplarından, okullardan ve çevrelerindeki insanlardan alarak ne kadar büyük bir şansa sahip olduklarını hep düşünürdüm. Ancak geçen hafta yaşadığım bu çok güzel olay ve duvarlarda gördüğüm yazılar, eskiden de insanların ne kadar büyük bir şansa sahip olduklarını gösterdi.

Dr. Tuğtigin ŞEN