DARÜLACEZE’DE YANKILANAN ŞİİRLER

Hiç dikkat ettiniz mi, bir sohbette "Acılar olgunlaştırır insanı" dediğinizde bazılarının yüzünde buruk tebessümler olur. Çünkü sol yan bir şekilde kırık, yorgun ya da eksiktir yaşanmış acılara dair. Ve gerçekten derin yaşanmışsa, sarsmışsa epeyce, mutlaka açık verir, saklayamaz kendini acının izleri. Sessizce gelir, oturur yüzüne. Buruk buruk gösterir kendini. Dudak kenarlarına yayılır hafifçe ve gözlerle bütünleşir; kah nemli, kah hüzünlü, "Ben buradayım" der. Mağrur da bir eda taşır aslında. Olgunlaştırmış ya, ondan herhalde. Haklıdır da kendince. O değil midir çektiği acıya rağmen dimdik ayakta duran? Her yaşanmış acıda yıkılsa dahi, tekrar tekrar toparlanarak ayağa kalkan. Doğru tahmin ettiniz.

Bu haftaki röportaj konuğum, acıların olgunlaştırdığı, yıkılmak yerine hayata meydan okumayı başarmış bir halk ozanı, bir şair: Ergün Yılmaz. Buyurun, röportajın devamını birlikte okuyalım.

--Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Ergün Yılmaz kimdir?

Ergün Yılmaz: 1970 yılında Erzurum'un Çat ilçesine bağlı Hölenk köyünde dünyaya geldim. 7-8 yaşlarına geldiğimde Erzurum'a veda ederek Manisa'nın Akhisar ilçesine yerleştik. Alem’in yoksul oluşu beni çocuk yaşta çalışmaya mecbur bıraktı.

Sabahları okula gidiyor, öğleden sonraları da ayakkabı boyacılığı yapıyordum.

Hayattaki en büyük derdin maddiyat olduğunu düşünürdüm o yıllarda. Ancak 1997 yılında yürüme zorluğuyla başlayan ve sonrasında tekerlekli sandalyeye mahkûm olmamla devam eden sorunlar, "Keşke tek derdim yoksulluk olsaydı" dedirtti.

--Hastalığınızın seyri hem üzücü hem de çok ilginç bir şekilde ilerlemiş. O uzun süreçte neler yaşadınız, ne oldu?

Hastalığımın başladığı ilk dönemlerde çalışmaya devam ediyordum. Çalıştığım iş yeri sahibinin hanımı tarafından Eskişehir Devlet Hastanesi'ne yatırıldım. Bir aylık tedavi sürecinden sonra tanı konulamadığı için Ankara'da bir hastaneye sevk edildim. Orada yapılan bir dizi araştırmadan hemen sonra ameliyata alındım.

Ancak ne yazık ki ameliyat başarısız olmuştu.

Medya aracılığıyla İstanbul'da tedavi olmam önerildi.

Ancak yalnız olduğum için yürümekte zorluk çekiyordum. Dolayısıyla tek başıma İstanbul'a gitmem imkânsızdı.

İl Sağlık Müdürlüğü'nün yardımıyla Bakırköy Devlet Hastanesi'ne yatırıldım. Yaklaşık üç ay hastanede yattım ve bu sürenin sonunda ameliyat olmam gerektiği, ancak ameliyatın çok riskli olduğu söylendi. O nedenle fizik tedavi uygulandı. Bu arada gidecek bir yerim ve kimsem olmadığı için, 7 ay kadar hastanede misafir edildim.

Yedinci ayın sonunda Şişli Etfal Hastanesi'ne sevkim yapıldı. Ve burada ameliyat oldum. Yapılan ameliyat sonrası boyundan aşağısı felç oldu. Yakın zamanda ölür düşüncesiyle Okmeydanı Darülaceze'ye yatırıldım. Yaklaşık yirmi yıldır buradayım.

--Çok şükür düşünüldüğü gibi ölmemişsiniz ve gayet iyi görünüyorsunuz. Bunun bir mucize olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet; kesinlikle bir mucizeydi yaşamam. Yüce Yaradan yaşamama izin vermişti; benim de buna karşılık toparlanmam ve güçlü olmam gerek diye düşündüm.

Ameliyatımdan üç ay sonra azmim ve çabalarımla kollarımı kullanmaya başladım. Bu, benim için büyük bir başarıydı. Bacaklarımı geri kazanamasam da, kollarımla birçok işimi görebiliyorum.

--Uzun bir süredir huzurevi sakinlerinden biri olduğunuzu söylediniz. Neler yapıyorsunuz orada? Bir gününüz nasıl geçiyor?

Burası benim yirmi yıllık evim. Burada sıkılma, daralma gibi bir lüksüm yok. Kocaman bir ailenin içindeyim. Dostluklar, arkadaşlıklar dışarıda olduğu gibi sıradan değil. Burada kimse kimseden üstün değil. Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz. O nedenle sevgimiz de, saygımız da baki.

--Zaman zaman "keşke" dediğiniz olur mu? En büyük keşkeniz nedir?

Herkesin bir keşkesi vardır. Benim de var. Ama izin verirseniz, içimde saklı tutmak istiyorum sonsuza dek.

--Biraz da şiirlerinizden bahsedelim. Şiir yazma hikayenizi anlatır mısınız? İlk ne zaman şiir yazmaya başladınız?

Şiir yazmaya Bakırköy Devlet Hastanesi'nin uzun koridorlarında başladım. Önceleri yazıp yazıp atardım. Bir gün doktorlarımdan biri şiirlerimi atmamamı ve biriktirmem gerektiğini söyledi. Ben de şiirlerimi boş kâğıtlara değil, defterlere yazmaya başladım.

--Şiir yazarken nelerden besleniyorsunuz?

Zaman zaman siz de şiirler yazıyorsunuz. O nedenle siz de çok iyi bilirsiniz ki, şiir yazmak kolay iş değildir. Kafadan uydurulan birkaç cümle ile bitmiyor şiir. Yüreğini ortaya koyman gerekiyor.

Yüreğimden besleniyorum ben de. Acılarımdan besleniyorum. Ve tabii sevgiden.

--Binden fazla şiiriniz ve yayınlanmış 6 şiir kitabınız var. Bize bu kitaplardan bahseder misiniz?

Evet; yayınlanmış olan altı şiir kitabım var.

"Yolun İlk Yarısı," "İçimdeki Ukdeler," "Dermansıza Derman Olsun," "Kalemin Gözyaşları," "Duygulara Engel Yok" ve son olarak "Derman Sızım" isimli 6 şiir kitabım yayınlandı. Bunların yanı sıra, kendi bestelerimden oluşan bir de türkü albümüm var.

--Sizinle söyleşimizi gerçekleştirmeden evvel hakkınızda epey bir araştırma yaptım. Ayrıca birkaç dostunuzla da konuşma fırsatım oldu. İtiraf etmeliyim, yaşadığınız onca zorluğa rağmen etrafınıza yaydığınız pozitif enerjiye hayran kaldım. Peki bunu neye borçlusunuz?

Yaşadığım onca acıyı düşündükçe hayatın, yaşamanın değerini daha fazla anlıyorum. Acı çektikçe kabuğuma saklanmamın bana bir fayda sağlamayacağını çok iyi biliyorum. İnsanları seviyorum, hayatı seviyorum, dahası yaşamayı çok seviyorum.

--Son olarak size ve sizinle kader birliği yapmış olan tüm huzurevi sakinlerine sormak istiyorum. Bizlerden isteğiniz, bir arzunuz var mı?

İstek demeyelim de, bir ricada bulunalım.

Annelerinize, babalarınıza sahip çıkın. Sevin, sayın. Onların yeri huzurevleri olmasın; başınızın üzeri olsun.

Bizlere gelince, sadece özel günlerde, bayramlarda değil, biz her gün varız ve buradayız.

Filiz BAHÇIVAN